Kalabalık

Bu koca dünyada insanın bitmez çilesidir yalnızlık. Kalbinin bir odasında tek başına yaşar ve en umulmadık anda karşısına çıkar. En yakınlarınla beraberken, bir bulvarı geçerken, sevgilinin elini tutarken, dostuna sarılırken, aynaya bakarken karşılaşır onunla aniden. Zarifoğlu boşuna dememiş:
“Ah şu yalnızlık kemik gibi, ne yana dönsen batar.”

Yalnızlıktan kaçar insan. Bir büyük gruba dahil olmanın fırsatını arar. Dinin, ideolojinin ve diğer tüm aidiyetlerin de insana iyi gelen yanlarından biridir bu. Cuma namazında insanı kalabalık hissettiren şey biraz da budur.

Taraftarlığın ateşi de biraz böyledir. Stadyumlarda, spor salonlarında kendisiyle aynı heyecanı paylaşan binlerce kişiyi görmek insana o an fark edemediği bir teselli verir.

Mitinglerin ve eylemlerin tam olarak bu işe yaradığını ayrıca vurgulamaya gerek yok. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Kalabalığın içine girince kimliğin mührü tazelenir. O kalabalık her ne için toplanmışsa, ona dahil olan da daha kimlikli bir hale gelir. Fakat kalabalığın içine çok girince dışarıyı görmek mümkün değildir. Artık herkes onun gibidir.

28 Mayıs 2022’de Mor ve Ötesi’nin İnönü Stadyumu’nda müthiş bir konseri vardı. Yaklaşık 30 bin kişinin katıldığı konserde çok sevdiğim grubun solisti Harun Tekin “Yeni Türkiye’nin burası olduğunu düşünüyorum” özetli bir cümle kurdu. Biraz da ümit ettiği şeydi bu.

24 Temmuz 2020’de, Ayasofya Camii ibadete açıldığında o kadar büyük bir kalabalık oluşmuştu ki safların ucu Çemberlitaş’a kadar uzanıyordu.

Muharrem İnce’nin 23 Haziran 2018’de Maltepe’de yaptığı mitingte topladığı kalabalık birçok gazeteciye seçimin kesinlikle ikinci tura kalacağını düşündürmüştü.

FETÖ’nün darbe girişiminde bulunduğu 15 Temmuz 2016’da milyonlarca insan şehirlerin meydanlarında tarihi bir kalabalık oluşturmuştu.

Alçakça katledilen ve acısını hala yaşadığımız Hrant Dink’in 23 Ocak 2007’deki cenazesi unutulmaz bir kalabalıkla uğurlanmıştı.

Daha çok sayıda eylem, tören, festival, miting sayılabilir. Bunlar birbirinin karşıtı veya muadili örnekler de değil. Bunların birkaçında ve belki hepsinde bulunan insanlar olabilir.

Geçtiğimiz günlerde de Türkiye’nin en kalabalık cemaatlerinden birine sahip olan İsmailağa Cemaati’nin şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu vefat etti, Allah rahmet eylesin. Sevenleri onu yalnız bırakmayıp son yolculuğuna uğurlamak için Fatih Camii’ne akın ettiler. Kadınların katılmamasına rağmen çok büyük bir kalabalıkla uğurlanan cenaze ne yazık ki tuhaf tartışmalara da neden oldu.

Ben bu tartışmalara girerek onlara prim vermek ve bu kadar geçici bir gündemi sürdürmek niyetinde değilim. Sosyal medyadada neredeyse her cenaze haberinden sonra gördüğümüz, rahmetliye hakaret eden kendini bilmez radikal tiplere de değinmeyeceğim. Yalnızca her kalabalığı analiz malzemesi sanma gafletine ve bunun nedenlerine değinmeye niyetliyim.

Cenazedeki büyük kalabalık görüntüsü kimilerinde yine o bilindik hissi oluşturdu: Biz, en kalabalık ve en büyük kitleyiz. Bu cümle hızla “biz ana aktörüz”, “bu toprakların gerçek sahibiyiz”, “hakim unsuruz”a evrildi.

Oysa Türkiye, çeşitli kalabalıkları aynı anda barındıran bir ülke. Birbiriyle hiç karşılaşmayan ve birbirinin hayatını işgal etmeye çalışan radikallere rağmen; bir arada yaşama pratiklerine sahip insanların makul sesiyle bunu başarabiliyor.

Yine de “öz vatandaş” ve hakim unsur olma çabası tekrar yükseliyor. Eşit vatandaşlık için mücadele edenlerin sesi, öz vatandaşlık için mücadele edenlerin sesini bastırmadıkça bu anlamsız gürültü de bitmiyor.

Burası renkli bir coğrafya. Bu şehirde Fatih, Harbiye, Çarşamba, Beyoğlu, Üsküdar, Kadıköy, Başakşehir ve Bebek var. Tüm düşmanlıklara ve radikal seslerin gürültüsüne rağmen farklı renkler farklı şarkılar söyleyebiliyor. Beğenmediği sesi kapatmaya çalışanlar, sesine ötekini de davet edenleri bastıramadı henüz.

Mitinglerdeki kalabalıklar üzerinden yapılan analizi siyasi basiretsizlikle izah edebiliriz. Peki insanların acıyla veya hürmetle katıldığı bir cenazede oluşan kalabalığı, rahmetliye de saygısızlık yaparak siyasal ümitlerle çarpık okumayı nasıl izah edelim? 85 milyonluk bir ülkede gördüğü her kalabalığı toplumun aynası sanmayı hangi çaresizlikten bilelim?

Neyse ki bu çarpık okumaların sahipleri çok çıkan seslerine rağmen büyük kalabalıklar oluşturamıyorlar. Toplumun çoğunluğu vefata ve acıya saygısını yitirmemiş. Kalabalıkları ölçüp kıyaslamaya ve “mekanın gerçek sahibi” olmaya takmak hala radikal bir yaklaşım.

Umarım radikal gürültüler makul sesleri bastırmaz ve eşit vatandaşlık için verilen çaba, öz vatandaşlık için yapılan tuhaflıklara galip gelir. Böylece yalnızlığımız da biraz olsun silinir.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum