Sevgi

“Beyefendiler, günâhlarınız bile şevk içinde olsun, eğer günâh işleyecekseniz! Şevki seçiniz. Aşkı seçiniz. Ben aşksız insanlar görüyorum. Huzur içinde uyuyorlar, gidiyorlar, gülüyorlar, vitrinlere bakıyorlar; hâlâ büyük büyük pazarlıklar peşindeler, hâlâ büyük büyük ihâlelere giriyorlar. Türkiye’nin içinde bulunduğu felâketi idrâk etmiyorlar, huzur içindeler. Onun için onlara küsüm, onun için onlara kırgınım. Onun için, kırgınlıkta bir feyz buluyorum.”

Fethi Gemuhluoğlu, Dostluk Üzerine konuşmasının bir yerinde böyle diyordu. Ne güzel anlatıyordu derdimizi.

Ona şerh düşmek haddime değil ama onun bıraktığı yerden bir şeyler söyleyebilmek isterim.

Çok sevgisiziz. Çok.

Öfkemiz apaçık, şiddetimiz şeddeli, nefretimiz kursakta ama çok sevgisiziz. Çok.

Dünya geldi, geçiyor. Tüm bu gürültünün, karmaşanın içinde çok sevgisiziz. Çok.

Bu romantik bir konu değil, gerçek ve açık bir toplumsal problem. Toplumun büyük bir bölümü aile içinde sevgisiz büyüyor. Babanın sevgisi zaten ayıp, gerisi de ancak çatlaklardan sızıyor.

Baba sevgisini hissetmeyen, otoriteden onay görmeyen kadınların tüm hayatı ve özellikle ilk gençliği heba oluyor. Bu açığı fark eden zalimler sevgisizliği istismar ediyor. Çocuğunu korumayı ilk görevi sayan milyonlarca baba, çocuğuyla sevgisini paylaşmayarak onu en büyük tehlikelerin içine atıyor.

Elbette seviyor. Ama göstermeyi bilmiyor. O da görmemiş, zinciri kırmıyor.

Baba sevgisini hissetmeyen erkekler sürekli hayattan alacaklı hissediyor. O dolmayan boşluk gözlerine bakınca hemen anlaşılıyor. Yine de doldurmak için her türlü hatayı yapıyor. Sonra baba olunca, babasının aynısı oluyor. Zinciri kıramıyor.

Şükür ki anneliğin tabiatı -en azından bebeklikte- sevgiyi saklamaya izin vermiyor.

İnsanız, az ya da çok sevgi var içimizde. Fakat toplum onu hemen örtüyor. Sevgisi olmayan merhameti bilmiyor, merhameti bilmeyen adaleti anlamıyor. İnsanlar sevgisizlikle zalimleşiyor.

Bakışımız sert, kaşımız çatık, suratımız asık.

Bu sevgisizlik, inatçı sevecenleri de boğuyor. Sevginin bunca gizlendiği toplumda en ufak bir sevgi belirtisi yalakalık, sapıklık ya da işgüzarlık sanılıyor.

Bu dünyanın binbir kavgası var, Türkiye’nin de, hepimizin de. Fakat kavga bittiğinde kime sarılacağız?

İki gün önce “sevgililer günü”ydü. En azından çiftlerin bir kısmı sevgisini karşı tarafa hissettirebildi. Belki odağında alışveriş olmayan ve çiftleri aşan bir sevgi gününe de ihtiyacımız vardır. Belki böyle böyle alışırız sevgiyi büyütmeye.

Belki de tam şu an denediğim gibi gazetelerde, arkadaş sohbetlerinde, iş yemeklerinde, aile ziyaretlerinde hiç gereği yokken bu konuyu açarak çözeriz. Biri gider dostuna sarılır, sevgi çoğalır.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum