Şiddetli Geçimsizlik
Geçimsiz, biçimsiz ve renksiz günlerden geçiyoruz. Geçici gündemlerle boğuşup gerçeğin gereğini görmüyoruz.
Gerçekler market kasalarında, mutfak dolaplarında, kira günlerinde, benzin istasyonlarında, halk ekmek kuyruklarında…
“Kaybedebileceği tek şeyi maaşı” olan insanların onurlu kaygısında.
Onurunu koruma mücadelesi veriyor insanlar. Her gün emeğin değeri biraz daha azalırken dik durmaya çalışıyor. Bu hepimizi çok yoruyor.
Henüz tam göremedik yorgunluğun sonuçlarını fakat ayak sesi geliyor. Bu yorgunluk insanları öfkelendiriyor, şiddete sevk ediyor. Hiç şüphesiz geçim derdi yaşayan, hayat standartlarını kaybeden insanlar gerginleşiyor. Zaten her geçen gün yükselen şiddete bir de ekonomik yük eklenince işlerin iyice karışacağını görmek için kahin olmak gerekmiyor.
Şiddete dayalı siyasi söylem, tarih anlatısı, kimlik tanımları zaten çok uzun zamandır toplum psikolojisini hırpalıyor. Son yıllarda giderek artan hamasi dilin ve güvenlikçi söylemlerin toplumdaki gerginliği büyüttüğünü de hepimiz görüyor, biliyoruz. Televizyonlarda bir haftada kaç kişinin ölümünü görüyor insanlar? “Tarihi” olduğu iddia edilen dizilerin her bir bölümünde kaç kişi doğranıyor? Tüm bunları üst üste koyunca şiddete meyil iyice artıyor.
Her şey iklime bağlıdır. Şiddet de öyle. Herkes kendi payını alır, dünyanın en nazik insanı bile. Şeddeli büyür şiddet. Trafikte, aile içinde, iş yerinde veya zihinde.
Başta şiddetin en büyük mağduru olan kadınların ve çocukların korunması için kapsamlı adımlar atılması şart. Muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları, yükselen ve daha da yükseleceği öngörülen şiddeti gündemleştirip kendi çözümlerini sunmalılar. Böylece iktidar da bu gündeme yoğunlaşmak zorunda kalacaktır.
Geçimsiz insanların kötü kararları yüzünden geçim derdi yaşayan insanların gerilimini düşürmek için de yapılması gereken ilk şey elbette ki ekonomiyi düzeltmektir. Onun durumunu da ekonomistler konuşsun, ben üzerime düşeni yapıp yükselen şiddete dikkat çekmekle yetineyim.
Ekonomik ve siyasal şiddetin etkisinde kalarak, okurlarımı ferahlatacak şeyler söyleyememekten endişe ediyor ve bu yüzden az konuşmayı tercih ediyorum. Hoş görünüz.