Üniversite Dersi

Geçtiğimiz günlerde, öğrencisi olduğum İstanbul Üniversitesi, beş yıldır görmediğim bir dersi verdi bana. Üstelik bu bir açık öğretim dersiydi, isteyen herkes bu dersi alabildi. Büyük bir hizmet.

Şöyle oldu:

İstanbul Üniversitesi, eğitim öğretim yılı başında yemekhane ücretine zam yaptı. Bu zamma öğrencilerden tepki gelse de örgütlü bir şey yapılamadı. Dilekçe toplamayı denedik ama güvenlik baskısı birçok öğrenci arkadaşı korkutmuştu. Üniversite öğrencileri, yemekhane zammı geri çekilsin talebini dilekçe olarak sunmaya çekindiler. Birçoğu ilerde akademide sıkıntı olabilir diye endişe yaşadı. Bunun ne kadar vahim bir şey olduğunu anlatmaya gerek yok herhalde.

Bu artış öğrencileri yeterince doldurmuştu. Yeni yemekhane düzenlemesi ise taşma noktası oldu. Bu düzenleme ile yemekhanede kahvaltı öğünü kaldırıldı, öğle ve akşam yemeklerinden sadece birini indirimli yeme hakkı verildi. Diğer öğün 18 TL olacaktı. Tabii ki bu düzenlemeye öğrenciler olarak itiraz ettik. Güvenliklerin sardığı halkalar içinde dilekçeler topladık, sosyal medya çalışmaları yaptık. Artık ilerde akademide sıkıntı olur mu diye düşünecek durum yoktu, hem kitlesellik kazanmıştı hem de artık bıçak kemiğe dayanmıştı.

Rektörlüğe dilekçe vermek için okula vardığımızda tarihi Beyazıt kapısı öğrencilere açılmadı. Dilekçe verme hakkımız ve öğrencisi olduğumuz okula giriş hakkımız engellendi. Yağmur altında bir saatten uzun süre bekletildik, en sonunda bir öğrenci okulun kapısına tırmanıp içeri girdiğinde kapı önünde bekleyen polisler coplarıyla müdahale etti.

Düşmana vurur gibi hınçla, hırsla vuran polisi bu kadar sinirlendiren şeyin ne olduğunu çok merak ediyorum. Yazık ona. Onun için üzülüyorum.

Olayın hemen ardından Karar Gazetesi müdahaleyi haber olarak geçti, daha sonra bütün gazeteler ve ajanslar yazdı. Sosyal medyada konuşuldu, birçok sanatçı ve siyasetçi konudan bahsetti. Sonunda rektörlük, mecburen, kararı geri çektiğini duyurdu. İstanbul Valiliği ise şiddet uygulayan polisin görevden uzaklaştırıldığını duyurdu.

Oysa tüm bunlara ne gerek vardı? Düzenlemenin yanlış olduğu çok açıktı. Bir yerden kısmak için öğrencinin temel ihtiyacından kısmak çok mantıksızdı.

Bir yerden kısmak gerekiyorsa rektörün mersedesinden kısılır, öğrencinin yemeğinden değil. Bir yerden kısmak gerekmiyorsa da rektörün mersedesinden kısılır aslında da, onu başka zaman konuşuruz. Tüm lüks makam araçlarını kaldıracağımız gün. Şimdilik konuda kalalım.

Bir yerden kısmak neden gerekiyor ayrıca? Hani ülkede ekonomik kriz yoktu? Daha iki gün önce televizyonda cumhurbaşkanının karşısında eğile büküle ekonominin iyi gittiğini söylemiyorlar mıydı? Karar verin artık, kriz var mı yok mu?

Kriz varsa, okulun gayet düzgün yolları neden dönem boyunca öylece kalıp sınav haftasında binbir gürültüyle değiştiriliyor? Okulda yol çalışması, inşaat yapacağı zaman bile öğrencilerin sınav dönemini gözetmeyen bir rektörlükten bahsediyoruz. Öğrencilerin, binasından içeri rahatça giremediği rektörlükten.

Güya böyle durumlarda öğrenciyi temsil için Öğrenci Konseyi var. YÖK, birkaç yıl önce öğrenci konseyi seçimlerini kaldırdı. Yıllardır yapılamıyor, birileri oraları işgal ediyor. Öğrencinin hiçbir derdine de derman olmuyor. İstanbul Üniversitesi Öğrenci Konseyi de rektörlükle görüştükten sonra, “maalesef bir değişim olmayacak, isterseniz CİMER’e yazın” özetli bir açıklama yaptı. Bu genel ve çirkin bir sorun. Sokağın kaldırımının yapılması için bile CİMER’e yazmamızı isteyen bir bakış hakim. Devlet, böyle bir şey değildir. Sosyal devlet, asla böyle bir şey değildir. Kurumlar vardır, işleri onlar yapar. Her talep tek bir yere iletilmez.

Her sorunu Cumhurbaşkanlığına iletmeyi reddediyorum. Cumhurbaşkanı devletin veya milletin babası değildir. Öyleymiş gibi algılamak veya algılatmak yalnızca sistemi iyice tıkamaya yarar.

Biz CİMER’e yazmayalım, YÖK’e buradan açık çağrı yapalım:

Öğrenci Konseyleri meselesi bir an önce çözüme kavuşsun, öğrencilerin sorunlarını çözen ve öğrenciler tarafından seçilen temsilcilere ihtiyaç var.

Bu olmadığında böyle sorunlarla karşılaşıyoruz. İstanbul Üniversitesi ders verdi demiştim, “temsilci olmadığında sorunların büyümesi” de o derslerden biriydi, umarım YÖK de görmüştür bunu.

Bir diğer ders de sorunların çözümünde medyanın baskısıydı. Bu mesele sosyal ve klasik medyada yer almasaydı, ülke gündemine gelmeseydi çözülemeyecekti. Her sorunun çözüme kavuşması için infial uyandırması gerekliliği de CİMER’e yazılması gerekliliği kadar korkunç. Aynı şekilde sistemi kilitleyen bir durum.

Medya baskısının bir şeyleri çözmesi elbette güzel fakat çözüm için bunun şart olması sorun. Bu ayrımı vurgulamaya çalışıyorum. Biz, gündem olmadan da dilekçe verip bir hatadan dönülmesini sağlayabilirdik.

Bir ders olarak görüyoruz ki, ne yazık ki artık sorunların çözümü için medya baskısına ihtiyaç var.

Diğer bir ders de şuydu: Baskıyla veya sansürle hiçbir şey çözülemez. Dilekçe vermek için toplanan öğrenciler okula alınmıyorlar veya coplanıyorlar diye taleplerinden vazgeçmezler, aksine radikalleşirler. Halbuki kapı açılsa, öğrenciler dilekçelerini verse sorun olmayacaktı. Zaten en sonunda kapı açılmak zorunda kaldığında yüzlerce öğrenci, metrelerce sıra oluşturup tek tek dilekçe vermişti rektörlüğe. Bir sorun yaşanmamıştı. İlla coplanmak mı lazımdı çözüm için?

En güzel ders ise şuydu: Hakkını yedirmeyen, hakkını hak içinde savunmaya çalışan bir gençlik büyüyor. Yemekhane hakkını alan gençler bu ülkenin tüm vatandaşlarına bir cesaret vermeli. Bir hata karşısında ne yapılacağını gösterdiler. Kendilerine copla saldıran polise saldırmadılar, resmi dilekçelerle çözüm bulmaya çalıştılar. Arkadaşlarımla gurur duydum.

Gurur duydum ve duymaya devam ediyorum çünkü yemekhane düzenlemesiyle birlikte işten atılan ve sendikalarından gerekli desteği göremeyen yaklaşık 50 işçi için de durumu takip ediyorlar. Yemekhanede öğünler azaltılınca personel sayısı da azaltılmıştı, eski sisteme dönüldüğüne göre o personel de işine dönmeli. Bekliyoruz.

Şiddet uygulayan polisi cezalandıran yetkililere de teşekkür ediyoruz. Beyazıt meydanı MOBESE dolu, o an kameralardan izlenmeli ve videolara yansımayan alanlardaki sorunlar da tespit edilip sorumlular cezalandırılmalıdır. Bunu da bekliyoruz.

Beyazıt meydanı demişken, o meydanın betondan kurtulmasını da hala bekliyoruz.

Çok beklemek istemiyoruz.

***

Bu hafta yaralıyız, kültür sanata bakamadık. Haftaya yaralarımız azalırsa biraz şiir bakalım. Güzel kitaplar geliyor, üzerine konuşalım. İyi bakın kendinize.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum