Adalet yürüyüşü

Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘yürüyüşü’ CHP’nin siyaset kültür ve geleneği açısından küçük bir devrim oldu. Bunun bir zihniyet ve sonrasında anlayış değişikliği getirip getirmeyeceğini göreceğiz. Ama Kılıçdaroğlu için bu sadece Türkiye’deki uygulamalara karşı sembolik bir direniş değil, laik cemaatçi siyasetin ötesine geçen bir adım da oldu. CHP lideri ilk kez kendi geleneksel ve birçok açıdan tutucu parti tabanının zihinsel sınırlarını aşarak, Türkiye genelinde karşılık bulabilecek, dolayısıyla kendisini ‘farklı’ bir siyasetçi haline getirebilecek bir eyleme imza atmış oldu.

***

Maltepe konuşmasında Mavi Marmara’ya selam göndermesi, Cumhurbaşkanı’nın yuhalanmasını tereddütsüz şekilde engellemesi kayda geçmesi gereken mesajlardı. Eylemin özgün yanı bir partinin damgasına mahkum edilmemesiydi. Aksi halde Kılıçdaroğlu herkesin gördüğüne işaret etmekten başka bir şey yapmadı. ‘FETÖ ile mücadele dalgalarının’ irrasyonel bir boyuta geldiği, tepede yer alan kişilerin bir tekinin bile yakalanamadığı, buna karşılık binlerce kamu görevlisinin işten atıldığı, gözaltına alınıp tutuklandığı, bütün bunların iddianameye gerek bile duyulmadan yapıldığı bir ‘operasyonun’ adalet kavramına uygun olduğunu öne sürmek mümkün değil. Nitekim bu durum bizzat AK Partililerin yönetimle ilgili en belirgin rahatsızlığını oluşturuyor.

Ayrıca fazla delile de gerek yoktu. Aralarında Prof. Dr. Cem Terzi’nin de bulunduğu 12 kişinin bildiri imzalamaktan ötürü İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nden uzaklaştırılmaları yürüyüş sırasında oldu. Bu tasarruf siyasi atmosferin nasıl yönetildiğini ve OHAL altında olayın FETÖ’ün dışına doğru nasıl genişlediğinin bir kez daha gösterdi. İnsan hakları derneklerinden birer kişinin katıldığı seminerin basılıp, insanların tutuklanması da yine yürüyüş sırasında oldu. Bu rutin bir seminerdi ve birçok kişi de yaz tatili nedeniyle katılmadı. Yani komploculuğa elverişli bir toplantı olma ihtimali yoktu. Ancak bazı medya organları asparagas haberlerle ‘suç’ üretmeye çalıştılar. Erdoğan da bu kişileri “15 Temmuz’un devamı niteliğinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdi” şeklinde değerlendirdi. Bütün bunların üzerine de Boğaziçi ve Medeniyet Üniversiteleri’ndeki tutuklamalar geldi…

Türkiye yargıyı ikinci planda bırakan bir adalet anlayışına doğru kayıyor ve bunu herkes görüyor. Yargının bir tür kolluk gücü haline gelmesi devletin meşruiyetini ne denli zedeler, herhalde biliniyordur… Geçmişe giderek, Merve Kavakçı olayını örnek vererek kazanılabilecek ‘puan’ yok. Bu olayların gerçekliği CHP’de bile değişimin mümkün olduğunu gösteriyor. Hükümet meseleyi CHP’nin ‘fıtratına’ bağlayarak işin içinden sıyrılamaz. Çünkü şu an yaşanan olaylar da AK Parti’nin ‘fıtratını’ yeniden tanımlıyor.

***

Erdoğan 1 Temmuz’daki İl Başkanları Toplantısı’nda şöyle demişti: “CHP’nin temsil ettiği çizgi, artık siyaseten muhalif olma, siyaseten farklı duruş sergileme, siyaseten farklı söylemde bulunma boyutunu aşmıştır. Terör örgütleriyle ve onları özellikle ülkemizin üzerine kışkırtan güçlerle birlikte hareket etme noktasına geldiğini görmek durumundayız. .. Aklı başında olan herkesin rahatlıkla görebildiği bu durum, Suriye’de, Irak’ta, Körfez’de, Avrupa’da ülkemize karşı kurulan tuzakların bir parçasıdır.”

Bütün karşıtların aynı kaba konması ve ‘gayrı milli’ olarak tanımlanması bir kısım insana bir süre için inandırıcı gelebilir. Ama bırakalım Türkiye’nin genelini, muhafazakar kesim için bile artık ‘kabak tadı’ veriyorsa dönüp kendimize bakma vakti çoktan gelip geçmiş demektir. Altını çizelim… Eğer Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü siyaseten anlamlı olabildi ise, buna hükümetin katkısı bütün o yürüyenlerden fazladır.

YORUMLAR (81)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
81 Yorum