Savaşta ilk öldürülecek; Gerçek.

Ramazan Gülle, Ramazan Köse, Yunus Yılmaz, Necdet Aydoğdu.
Belki artık çoğu kişiye, isimleri bir şey ifade etmeyen bu TSK mensuplarından uzman çavuş Ramazan Gülle ile er Ramazan köse ve er Yunus Yılmaz, 25 Ekim 2014 günü Hakkari Yüksekova’da 25 kurşunla,
hava astsubay Necdet Aydoğdu ise 29 Ekim 2014 günü Diyarbakır’da eşiyle çıktığı pazar alışverişinde başından vurularak öldürüldü.

6-8 Ekim olaylarının ardından gelen bu infial uyandırıcı saldırıların neyi amaçladığı sorusu halâ havada asılı duruyor.
Saldırılar HDP tarafından kınansalar da kimin yaptığı konusunda kimsenin kuşkusu yok ama niyet o kadar da açık değil.

Son seçim sonuçlarının gösterdiği gerçek, Ak Parti oylarının, çoğunlukla ve Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde HDP’ye, diğer bölgelerde ve biraz daha az olmak kaydıyla MHP’ye kaymış olduğu.

Ak Parti, iktidara geldiğinde, devletin PKK ile yürüttüğü savaşı kucağında buldu. Başından beri sorunla ilgili çözüm iradesini ise ilk adımda, yılların OHAL uygulamasını iptal ederek gösterdi. Parti tabanının ekseriyetini oluşturan muhafazakar seçmenin, PKK’ye olan tepkisini süreç içinde azaltmayı, onları olası bir “Barış Süreci”ne iknayı incelikli bir denge politikası sürdürerek başardı ve sonuçta varılan ateşkes hali Ak Parti başarı hanesindeki en önemli paydalardan biri oldu.

Ancak denge politikaları tehlikelidir. Denge, her an bozulabilir ve kitlesel destekler yine bir kitlesel karşı duruşa evrilebilir ki seçimler öncesinde de yaklaşık bu oldu.

Bölgede, IŞİD karşısında sürekli gerileyip sonunda kentin Türkiye sınırındaki kapı etrafında, küçük bir bölgeye sıkışan PYD güçlerine yapılan yardımlar, muhafazakar seçmenin tepkisini çekmemek adına gizlenirken oluşan algı boşluğu, PKK tarafından, TC hükümetinin IŞİD’a yardım ettiği iddialarıyla dolduruldu. Ortaya tek bir kanıt konmasa veya kanıt diye sunulanlar mürekkebi kurumadan yalanlansa da, Ak Parti’ye oy vermiş ve bütün bu medya oyunlarının dışında duran seçmende istenen tortu oluşturuldu.

Erdoğan’ın tümüyle çarpıtılan “Kobani düştü düşecek” ve “Kürt sorunu yoktur.” (ki aynısını ve tam da Erdoğan’ın söylediği anlamda Leyla Zana da 2012’de söylemişti; http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25357998/ ) konuşmalarının da bu tortuya eklenmesi üzerine, HDP’nin “barajı aşamaz isek olaylar başlar” türünden (genel) veya insanların direkt tehdit edilerek (özel) oluşturulan korku atmosferinin de katkısıyla oylar, etkili bir oranda HDP’ye aktı.
6-8 Ekim olaylarında Orta ve Batı Anadolu seçmeninde en azından “şımarıkça” algılanan PKK tavrı ve olayların kontrolden çıkıp 50’den fazla kişinin ölümüne yol açması da Ak Parti’nin muhafazakar tabanında etkili oldu.
İşte yukarıda anlatılan ve 4 TSK mensubunun hayatına mâlolan, özellikle tepki çekecek şekilde tasarlanıp uygulanmış, bu ilk bakışta anlamsız görünen eylemlerin etkisi de burada devreye giriyor.
Ak Parti’nin PKK’ye tepkisini içinde bastıran seçmenine, aklından çıkaramayacağı bir vahşet sunularak nefret barajının kapakları açıldı.
Bu nefret de Ak Parti oylarını MHP’ye doğru akıttı.

Cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’ın Paralel Devlet Yapılanmasının iddialarından ödünç söylemlerle başlattığı ve Ak Parti nefretiyle hareket eden seçmeni arkasında topladığı sürecin bir uzantısı olarak “çiçek çocukluk”a terfi etmesiyle pürüpak bir algıya ulaşan, kadın/çocuk/hayvan hakkı hassasiyetli çevreci HDP’ye, bütün bu iddialar tersmiş gibi gelse de unutulan, savaşta herşeyin mübah olduğu.

HDP bir Türkiye partisi olup, kendini baştan varederken görülemeyen, bir kullanışlı uzantısı olduğu PKK’nin 4 cephede sürdürdüğü savaş hali.
Dolayısıyla da belirleyici akıl o.

Bu akıl, Suriye çatışmasına Türkiye Kürtlerinden destek çekmek için yıllardır tacizi altındaki Hizbullah hareketini tahrikle araçsallaştırdığında, Batı tarafındaki “aydın” destekçilerinin, tüm geçmiş PKK şiddetini unutup 90’lara kilitli hafızasından çıkan Hizbulkontra söylemine balıklama dalacağını adı gibi biliyordu.

Kaldı ki bugün artık Kürt cephesinde kullanışlılığı olmadığından unutulan, tümüye Paralel Devlet kalemleriyle, şaşkın Türk Entelijensiyasında yansıyan “TC’nin IŞİD’ı destekleme” argümanından da oldukça deneyimliler.

Biliyorlar ki Ak Parti nefreti, her zaman kullanabilecekleri bir silah olarak Türkiye sınırları içinde sabırsızlıkla bekliyor.

Ancak bugün, uzantısı PYD’nin Suriye bölgesinde defacto oluşan hakimiyet alanlarını nasıl koruyacağı ve stratejisini, Türkiye karşıtı mı ya da Türkiye destekli mi oluşturacağı sorusunun cevabına göre PKK aklının bir karar vermekte zorlandığı görülüyor.

HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın “emanet oylara hiyanet etmeyiz”, “AKP ile hiçbir yerde hiçbir biçimde yanyana gelmeyiz”le başlayan konuşmaları, Kandil’den gelen ve konuyla ilgili bir “iki başlılık”tan da şüphelendiren ayarların etkisiyle, bu yüzden savrulup duruyor.

Güya Türkiye Partisi HDP, oyununu bundan sonra nasıl sürdürecek?
Bu soruya ilk cevap, PYD’nin ele geçirip 1000 kadar insanın geçmesinden sonra iki günlüğüne “güvenlik” gerekçesiyle kapattığı kapıyı, (söz verdiği gibi yaparsa eğer) yarın açmasından sonra gelecek.

Eğer PYD hakimiyet bölgesinde etnik ve mezhepsel ayrımları öne çıkarmadığı, işbölümcü ve sınırın Türkiye tarafıyla iyi geçinen bir hal tarzına dönerse, onu döndünen rüzgar, Demirtaş’ı da döndürebilir ki kendisinin kaidesinin her türlü dönüşe uygunluğu, bilinen bir gerçek.

Ve savaşta ilk öldürülecek de o; Gerçek.








YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.