Kimlikler ile haritalar örtüşmeli mi?

100. yılı olması vesilesiyle geçen hafta Sykes-Picot anlaşmasıyla alakalı birçok yazı, makale ve analiz yayınlandı. Konunun uzmanlarıyla tarihçiler arasında aşağıdaki başlıklarda genel bir anlayış birliği olduğu görülmektedir. Bunların birincisi, Sykes-Picot’yu var eden ana motivasyon bölgede I. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan devletlerin sınırlarını tayin etmek değil, savaş sonrasında yaşanması muhtemel bir emperyal bölüşüm mücadelesinin önünün önceden alınmasıdır. Sınırlar ve o sınırlara dayalı suni milliyetçilikler bir sonuçtu; sebep değil. İkincisi, bu anlaşma tasarlandığı şekliyle hiç uygulanmadı.

Devrimden sonra Rusya’nın savaştan çekilmesi, Balfour Deklarasyonu, San Remo Konferansı, Sevr ve Lozan antlaşmaları ve benzeri süreçler, Sykes-Picot anlaşmasının en başta tasarlandığı şekliyle hayata geçmesini engelledi.

Üçüncüsü, mevcut bölgesel krizleri ve düzenin çöküşünü Sykes-Picot’ya referans vermeden anlayamayız, fakat bölgede yanlış giden her şeyi Sykes-Picot parantezine hapsedersek kolaycılığa kaçmış, bölgesel sorumluluk almaktan kaçınmış oluruz. Lübnanlı yazar Rami Khouri’nin The Cairo Review’de dile getirdiği gibi “...öncelikle şunu kesinlikle kabul etmeliyiz.

Arap devletlerinin sürdürülebilir ekonomik kalkınma ile çoğulcu demokrasiyi sağlayamamaları bugün yaşanan problemlerin ana gerekçesini oluşturuyor. Bu duruma yol açan ana sebebiyse, Arap dünyasındaki güçlü siyasal aktörler ile daha uzak başkentler arasındaki kompleks ilişkilerde aramak gerekir”. Khouri, bunu anlamak için de 1916’ya, hatta ondan önceki kolonyal döneme gidilmesini salık veriyor.

Bu yargılar bize, bölgede Sykes-Picot haritasından ziyade, Sykes-Picot düzeni ve psikolojisinden bahsetmenin daha doğru olacağını gösteriyor. Sykes-Picot düzenini bölgede çoğunluk kimliğinin parçası olanlar siyasal rejimlerin nitelikleri, azınlıkta olanlar ise siyasal rejimlerin kimlikleri üzerinden eleştirmektedirler. Daha açık ifade etmek gerekirse, mevcut devletlerde çoğunluk kimliğinin parçası olan toplumsal kesim Sykes-Picot düzenini otoriter, baskıcı ve dışa bağımlı rejimlerin doğumundan sorumlu tutuyorlar.

Kürtler gibi içinde yaşadığı dört devlette sayısal açıdan azınlık konumunda olan toplumlar ise Sykes-Picot düzenini bölgenin kimlik haritasını dikkate almadığı gerekçesiyle eleştiriyor. Arap dünyasındaki ayaklanmaların siyasal talepler eksenli olmaktan çıkıp siyasal kimlikler mücadelesine dönüşmesi, Sykes-Picot düzeninin kimlik eksenli eleştirilmesinin yoğunluk kazanmasına neden oldu. Fakat her iki grup da, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ulus-devletlerin başarısız olduğu ve halklarının taleplerine cevap veremediği noktasında birleşiyor. Bu tespitle bölgede Sykes-Picot düzenine getirilen eleştiriler arasında ciddi bir çelişki mevcuttur.

Daha açık bir ifadeyle, Sykes-Picot’ya getirilen temel eleştirilerden biri bu anlaşmanın bölgenin etnik, dini ve mezhepsel haritasını dikkate almadığıdır. Bu eleştiri bölgedeki devletlerin suniliğini de buna bağlamaktadır. Bu temelde hatalı bir tezdir. Öncelikle dünyadaki bütün devletler kısmi ölçüde sunidirler. Ortadoğu’nun temel sıkıntısı ve devletlerinin suniliği, haritalarla kimliklerin tamamıyla örtüşmemesinden kaynaklanmıyor. Bölgede daha fazla kimlik devletleri inşa ederek yüzleştiğimiz problemlerin üstesinden gelemeyiz. Bölgedeki ulus-devletlerin başarısız olduğu tesbitinin hemen akabinde çözüm olarak eski tarzda yeni ulus-devletlerin kurulmasının önerilmesi bölgenin yaşadığı çelişkiyi adeta resmediyor.

Peki buna rağmen bölgede yeni sınırlar çizilmesi ısrarı neden kaynaklanıyor?

Bu bağlamda iki faktör öne çıkıyor: tarihsel hafıza ve psikolojik tatmin. Bölgedeki devlet sistemlerinin bir kimlik hiyerarşisi üzerine inşa edilmesi, azınlık ve makbul görülmeyen kimliklerin her türlü baskı, bastırılma, marjinalleştirilme ve inkara maruz kalması, bu azınlık ve baskıya uğrayan kimlikleri çareyi yeni sınırlarda aramaya sevk etmektedir. Bu faktöre bağlı olarak ‘psikolojik tatmin’ arayışı da bölgede yeni haritalar arayışını tetiklemektedir. Bu kimlik grupları yeni haritalar üzerinden eşit siyasal aktör olmayı ve bu şekilde kabul görmeyi tasarlamaktadırlar. Bölgede hiçbir sınır kutsal değildir ve hiçbir toplum diğerine oranla daha fazla devlet sahibi olma hakkına sahip değildir. Fakat tepkiselliğin yol açtığı kimlikler ile haritalar arasında örtüşme arayışı, sadece bir imkansızlığa işaret etmekle kalmayıp aynı zamanda bir tarihsel hatanın da tekrarı demek olacaktır.

Devam edeceğiz...

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum