İslam ile dünya arasına örülen Berlin Duvarı: DEAŞ…

DEAŞ, Suriye’de kafa keserken, “böyle bir şey İslam’da yok. Bunlar Müslüman olamaz” dedik. DEAŞ, Irak’ta kadınları pazarda satarken, “böyle bir şey İslam’da yok. İslam bunları yasaklamıştır” dedik. Ancak Batı’da toptan, Türkiye’de ise bir grup tarafından yavaş yavaş DEAŞ’ın İslam adına bunları yaptığı propagandası yapıldı.

DEAŞ’ın insanlık dışı katliam ve cinayetlerinin İslam dininde yeri yok. Ancak nedense DEAŞ ve arkasındaki güç ısrarla bu cinayetlerin İslam adına işlendiğini iddia ediyor. Burada toplum ve bireyler olarak bir açmaz, bir soru ve soru işaretleriyle karşı karşıyayız. İslam’da olmayan şeyleri yapan bir terör örgütü neden bunları İslam adına yaptığını dünyaya ısrarla vurguluyor?

Açık ve net olan şudur. Batı ile İslam dini arasına bir duvar örülüyor. İslam halkları ile İslam dini arasına da bir duvar örülüyor. Fiziki bir duvardan değil; insanlığın bilinçaltına, insanların kalplerine, bireylerin beyinlerine örülen bir duygu duvarından bahsediyorum…

Dünyanın Varşova ve NATO paktı olarak ikiye ayrıldığı dönemde, 1961 yılında Almanya’da daha dramatik bir bölünme yaşandı. Almanya topraklarının bir bölümü Varşova Paktı sınırları içinde, bir bölümü NATO sınırları içinde kaldı. Doğu’daki Almanların Batı’daki Alman kardeşlerine ulaşmasını engellemek için yapılan Berlin duvarı, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçti…

O gün kapitalist, demokratik Batı ile Marksist, Komünist Doğu arasına örülen Berlin duvarının bir benzeri bugün Batı ile İslam dünyası arasına inşa ediliyor. ABD, İngiltere ve İsrail’in müteahhitliğini yaptığı duvarın sembolük anlamından çok öte bir görevi ve misyonu var. Oyunu kurgulayanların Batı toplumunda İslam dinine yönelişi (kaçışları) önleme planı, DEAŞ’ın en önemli kuruluş gerekçelerinden biridir. Diğer bir gerekçesi ise İslam dünyasında “siyasal İslam” olarak adlandırdıkları iktidarların güçlü halk desteği almaya başlamasını engellemektir. DEAŞ vahşetleri ile “siyasal İslamcılarla” halk arasında bir kopuş yaşanmasına zemin oluşması istenmektedir. DEAŞ’ın İslam coğrafyasındaki siyasi hareketleri tehdit etme, Müslüman halk arasında ise İslam’dan soğutma rolü oynaması oyunun başında planlanan bir adımdır…

Türkiye özeline dönecek olursak, Diyarbakır ve Suruç bombacılarının Adıyaman nüfusuna kayıtlı gençlerden seçilmesi tesadüf değildir. Adıyaman, Türkiye kamuoyu tarafından dindar kimliği, siyasi tercihini muhafazakar partilerden yana kullanan mütedeyyin halkı ile tanınmaktadır. Bombacıların Adıyamanlı gençlerden seçilmesi bu imajın kirletilmesi girişimidir. Aynı zamanda halkımızla İslam arasına örülmek istenen duvarın yerel olanını da inşa etme hamlesidir.

ABD, 2003 yılında Saddam’ın olmayan kimyasal silahlarını bahane edip Irak’a tecavüz ettiğinde, bu tecavüzün sonunda üçüz bebek doğacağını herkes peşinen kabul etmişti. Şii, Sünni ve Kürt bölgesi olarak bölünmesi planlanan ülkede Şii ve Kürt bölgesi çok hızlı bir şekilde ete, kemiğe büründü. Sünnilerin uzun sessizliği DEAŞ’ın doğuşu ile bozuldu. DEAŞ’ın ortaya çıkış sürecinin uzun sürmesi kendisine yüklenen misyon ve görevlerin çok çeşitli, karmaşık ve ağır olmasından kaynaklanıyordu. Bugün bu misyon ve görevlerin siyasi, ekonomik, kültürel, siyasi, dini, sosyal… bütün boyutlarını biliyor ve yaşıyoruz…

Şimdi bu gayri meşru çocuğun yaptıkları ile Irak ve Suriye başta olmak üzere tüm İslam dünyası yeniden dizayn ediliyor. Siyasi ve coğrafi sınırlar başta olmak üzere…

Batıda DEAŞ kartı ile Müslümanlar “ötekileştiriliyor”, İslam coğrafyasında ise bizzat Müslüman halklar tarafından, “mahalle baskısına” maruz kalıyor…

Çocuğun babası ABD, DEAŞ’a ömür biçmiş. “10-15 yıl içinde DEAŞ biter” diyen ABD’li bakan, örgütün görevini tamamladığında geride kaç yüz bin ölü, kaç tane bölünmüş ülke, kaç tane yeni ülke bırakacağını da biliyor aslında…

Bizim bilmemiz gereken şeyse, DEAŞ sahneden çekildiğinde Batı’da İslam düşmanı bir halk; Müslüman dünyada ise mensubu olduğu İslam’a mesafeli bir halk bırakacağı gerçeğidir. Aramıza örülen duvarın amacı ve hedefi budur…

Batı ile Doğu’yu ayıran Berlin Utanç Duvarı 28 yıl ayakta kaldı. DEAŞ duvarı ise yapımı bitmeden yıkılmalıdır. İslam ile insanlar arasına örülen duvar, insanlığın hayrına bir girişim değildir, olamaz. Bu duvarı yıkacak olan irade ise Türkiye öncülüğünde; İslam dünyasının birlikte hareket etmesi ve Müslümanların mensubu olduklarını dini öğrenmesi ve yaşamasıdır…

DEAŞ da günü gelince yerini yeni bir yapıya bırakacaktır. Ancak yerini alacak yeni yapının insanlar ile İslam arasına örülen bir duvarın taşeronları değil; insanlar ile İslam ve Müslümanlar arasına kurulan bir köprünün mimarları olması için mücadele etmeliyiz.

Yoksa daha çok acılar yaşarız. Batı için en ucuz şeyin Müslüman kanı olduğunu unutmamanız dileğiyle…

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum