Bilerek mi yoksa bilmeyerek mi?
Bilerek mi yoksa bilmeyerek mi?Sonuç belli: Bu sonuca giden yollar bilerek mi hazırlanıyor yoksa bilmeyerek mi? Mesele bu.
Sonuç ise şu: AK Parti ve MHP ortaklığı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti içeriden yıkılıyor. Yani yapısal olarak uzun vadede yıkıma giden bir sürecin içerisindeyiz. Her geçen yıl daha da zayıflıyoruz ve sonunda çok zayıf hale gelmiş olacağız. (‘Yıkılmak’ kelimesi yıkım derecesine gidecek bir zayıflama olarak kullanılıyor)
Ben buna YAPISAL YIKIM diyorum. Yıllardır yazdığım bir meseledir.
2017 Başkanlık Referandumu için iki sonuç söylemiştim: Bu referandum geçerse 1-Devlet yıkılır 2-İslam yıkılır.
Nitekim her ikisi de gerçekleşiyor.
Türk tipi Başkanlık Sisteminde kurumlar bağımsız karar alamazlar. Dolayısı ile giderek kurumsal akıl yok olur. Herkes Başkan’ın ağzına bakmak durumundadır. Kurumsal yapı zayıflar ve çöker. Buna devlet yıkılması diyoruz.
İslam yıkılır dediğimde de durum şudur: Lider işine geldiğinde İslami her söylemi kullanır ama sonra çok rahat çark edebilir. Örneğin Erdoğan “Ortada Nass var sana bana ne oluyor” demiş ve faizleri suni şekilde indirtmişti. Hatta 2023 seçimlerine giderken “Ben burada olduğum sürece faizler artmayacak” sözünü “Nass Ekonomi Modeline” dayanarak söylemişti.
Ve seçim bitti ortada ne Nass kaldı ne de Kuran’ı Kerim. Hepsi unutuldu ve faizler yakın tarihte görülmedik derecede reel seviyelere yükseltildi.
İslam’ın siyasette kullanılmasının en büyük zararını bizzat samimi inananlar çekmektedir. O nedenledir ki, İslami söylemi güçlü bir parti döneminde Kuran mealleri bile toplatılır hale geldi.
YAPISAL YIKIM
Bir ülkede eğitimin kalitesi ve dengesi bozuluyorsa kuşaklar boyu sürecek bir yıkım yaşanır. Mesela her ile üniversite ile gereksiz ve ömür boyu mesleksiz kalacak bomboş bir nesil yetiştiriliyordur. Aslında bir kuşak yok ediliyor
Bir ülkeden iyi eğitimliler gidiyor, onların yerine Afganlı, Somalili gibi vasıfsız göçler alınıyorsa o ülkede beşeri sermaye kaybı yaşanıyor demektir. Böyle ülkeler yıllar içinde zayıfladıkça zayıflarlar. Bilgi değil, söylem ve slogan hakim olur. Böyle ülkelerde akıl diye bir şey kalmaz.
Bir ülkede demografik yapı içten içe bozuluyorsa uzun vadede yıkım kaçınılmazdır. Ev sahipliği imkanı ortadan kaldırılıp kiracılık artırılıyorsa, insanların gelecek umutları yok edilip aile kuramayacak duruma getiriliyorlardır. Ve çocuk yapamaz karamsarlığa itilip o ülkede demografik darbe yapılıyor demektir.
Bir ülkede kadrolar liyakat esası yerine itaat esasına göre belirleniyorsa uzun vadede ne kurumsal kalite kalır ne de ülkeye bağlılık ideali. İyi bir eğitim almak yerine artık iyi bir torpil bulmak ülkenin ahlak seviyesi haline gelir ve ahlaki yıkımla beraber toplumsal yapıda yıkım kaçınılmaz olur.
Bir ülkede gücü ele geçiren zayıfı ezebiliyorsa o ülkede hukuk sistemi orman kanunlarına dayalıdır. Medeni hukuktan bahsetmenin imkanı olamaz. Bilgi, bilim, ahlak gibi erdemlerin yerine ahlaksızlık ve güç orantısı hakim demektir. Orta sınıf yok edilir ve taban sınıf zihniyeti ülkeyi yıkıma götürür.
2017 yılından beri Türkiye için bir öngörüm vardı: “Önce Venezuela olacağız sonra da Arjantin” diyordum.
Venezuela örneğini referandumlarla gücü liderde toplayan ve orta sınıfı yok eden bir ülkenin hazin sonucu olarak veriyordum.
Arjantin örneğini ise yapısal yıkımın tipik sonucu olarak veriyordum. Bir zamanlar dünyanın 7. büyük gücü olan Arjantin, yapısal yıkım süreçleri ile şimdilerde dünyanın 24. ekonomisine düşmüş durumda. Rakipleri 3 giderken Arjantin 1 gidebilmiş ve kurumsal çöküşle zayıfladıkça zayıflamış bir ülke haline gelmiştir.
Oysa Arjantin hem beşeri hem de doğal kaynaklar açısından çok zengin bir ülkeydi. Türkiye gibi…
İSRAİL’E HAZIRLIK
Yukarıdaki analizler aslında yıllardır yazdığım yazılarda bulunmaktadır. Bugün tekrar etmemin nedenine şimdi geliyoruz.
Türkiye, AK Parti MHP ortaklığı ile neden yapısal yıkıma sürükleniyor? Bu bilinçli bir program mı yoksa bilinçsizce yapılan bir süreç mi?
Bu arada not düşeyim: Benim için trafik cezasından veya emekli maaşı düştüğünden dolayı Cumhur İttifakı yerine muhalefete geçmenin hiçbir hükmü yok. Yıllarca sert söylemlerimin tek nedeni Ülkemin yapısal yıkıma sürüklenmesi ile gelecek kuşakların zayıf ve fakir bir Türkiye’de yaşamak zorunda bırakılmasıdır. İşte buna karşı bir duruş ortaya koymaya çalışıyorum.
Şimdi ana konuya girelim:
19 Mart operasyonu ile Ülkenin en güçlü Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu hapse atıldı. Hala açıklanamayan ve iddianamesi olmayan bir gerekçe zinciri ile İmamoğlu hapiste tutulmaya devam ediliyor.
Basit bir hamle gibi görülmüş olabilir ama öyle olmadı. Piyasalar sert tepki verdi ve kur yükseldi. Kurları tutmak için yaklaşık 60 milyar dolar satıldı. Lakin faizlerdeki yükseliş durdurulamadı.
İmamoğlu operasyonu, yani en güçlü rakibini hapse atma operasyonu Ülkemize en az 2 trilyon liraya maloldu.
Zayıfladık ve güçsüz düştük.
İyi ama aylardır İsrail’in İran’a saldıracağı bekleniyordu. Konunun uzmanları sürekli bunu dile getiriyorlardı.
Güçlü bir Türkiye ne yapmalıydı derseniz çok basit: Bu saldırılara hazırlıklı olmalıydı.
Rezervleri yakmamalıydı, ekonominin çarklarını durduracak adımlar atmamalıydı. Yabancıya muhtaçlığı azaltmalıydı. Vs vs…
Kısaca Bakkal Mehmet Efendi’nin bile yapabileceği işleri bizim Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yapmadı. “Rezervler bugünler içindir” diyerek İmamoğlu hapse atılsın diye ülkenin kaynaklarını hiç düşünmeden harcadı…
Sizce bilinçli mi, bilinçsiz mi? Bilerek mi, bilmeyerek mi?
Bölgemizde olağanüstü gelişmeler yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecektir. Maliyetler artacak, gelirler azalacak ve çarklar daha zor dönecektir.
Irak işgali öncesi Türkiye’de suni bir 2001 krizi çıkartılmıştı. Acaba yine benzer bir senaryo mu yaşıyoruz.
BOP Projesi mi işliyor, yoksa bizimkiler bilmeyerek ülkemizi en zayıf seviyeye mi taşıdılar?
Bugün İsrail ile görüntüde bir didişme yaşıyoruz ama savaş malzemesi taşıyan gemisini bile durduramıyoruz. Hatta İsrail’e bu vahşette en büyük desteği çıkan Trump’a tek lafımız bile yok.
Sahi, Trump iktidarına en çok sevinen İsrail ile Türkiye olmamış mıydı? Ne ilginç…
İmamoğlu operasyonuna bir de bu açıdan bakınca karşımıza çok ama çok farklı bir tablo çıkıyor. Etkileri yerel değil küresel bir oyunun parçası değil de nedir?
Sizce bunları bilerek mi yapıyoruz, yoksa bilmeyerek mi? Karar sizindir.














