Derdimiz YOKSULLUK!
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2018 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırma sonuçlarını açıkladı.
Önce TÜİK’in haber bültenindeki bazı değerlendirmeleri aktaralım:
* En yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0,2 puan artarak %47,6’ya yükselirken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay 0,2 puan azalarak %6,1’e düştü.
* Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1’e yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade etmektedir. Gini katsayısı bir önceki yıla göre 0,003 puan artış ile 0,408 olarak tahmin edildi.
* Türkiye’de ortalama yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri bir önceki yıla göre %12,2 artarak 21 bin 577 TL’den 24 bin 199 TL’ye yükseldi.
* Toplam eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirleri içerisinde en yüksek payı, %48,5 ile bir önceki yıla göre 0,4 puan azalan maaş ve ücret gelirleri aldı. İkinci sırayı %20,1 ile önceki yıla göre 0,4 puanlık artış gösteren sosyal transfer gelirleri alırken üçüncü sırayı %18,8 ile 2017 yılına göre 0,8 puan azalan müteşebbis gelirleri aldı.
* Toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelire sahip olan bireyler göreli anlamda yoksul sayılmaktadır. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %50’si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 0,4 puanlık artış ile %13,9 oldu.
* 2017 yılında sürekli yoksulluk oranı %14 iken 2018 yılında bu oran %12,7 oldu.
Şimdi haber bülteninde yer alan bu bilgileri biraz daha açarak vermeye çalışalım.
***
Önce yoksulluk sayısı ve oranlarına bakalım:
Geçen yıl (2017) 10 milyon 622 bin olan yoksul sayısı 2009 kriz sonrası ilk kez arttı ve 11 milyon 091 bin kişiye yükseldi. 2016 yılında yüzde 14,3 olan yoksulluk oranı 2017 yılında yüzde 13,5’e düşüyor ve 2018 yılında yeniden yüzde 13,9’a yükseliyor. Buna rağmen yoksulluk oranı 2006 yılından bu yana sadece 2017 yılının altında kalıyor. Yoksulluk oranındaki artışa rağmen hala eski yıllardan daha iyi durumdayız.
Yoksulluk artışının eğitim seviyesi ile ilişkisi ise şu şekilde:
Tüm eğitim düzeylerinde yoksulluk oranlarında artış yaşanıyor.
* Okur-yazar olmayanlarda %25,4 olan yoksulluk oranı %27,5’e,
* Bir okul bitirmeyenlerde %21,7’den %23,6’ya
* Lise altı eğitimlilerde %11,7’den %12,1’e
* Lise ve dengi okul mezunlarında %5,5’den %5,8’e
* Ve yükseköğretim mezunlarında %1,5’den %2,2’ye çıkan bir yoksulluk oranı söz konusu.
Üniversite mezunlarında yoksulluk oranı 2006 yılında %0,7 düzeyindeydi. 2010 yılında bu oran %1,0’e yükseldi ve artık %2,2.
Son bir yılda toplam fert geliri yüzde 8,7 artışla 30 bin 748 liraya yükseldi. Ama yüksekokul mezunlarının fert gelir artışı yüzde 6,7 ile ortalamanın altında kaldı. Zaten son 5 yıllık fert gelir artışında da benzer durum var. Son 5 yıllık eğitim durumuna göre fert gelir artış oranları:
* Toplam fert gelir artışı: %78,2
* Okur-yazar olmayanlar: %71,6
* Bir okul bitirmeyenler: %102,3
* Lise altı eğitimliler: %83,2
* Lise ve dengi okul mezunları: %74,8
* Yükseköğretim mezunları: %51,5
Tablodan görüleceği gibi son 5 yılda yükseköğretim mezunlarının ücret artışı bir okul bitirmeyenlerin ücret artışının yarısında kalmış durumda. Ve yükseköğretim görmek yoksulluk derdinden kurtulmak anlamına da gelmiyor.
OLAN EVLER DE GİDİYOR
Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasında çok sık takip ettiğim bir konu da ev sahipliği ve kiracılık oranlarıdır:
* Ev sahipliği oranı %59,1’den %59,0’a düştü. 2013 yılında ev sahipliği oranı %60,7 seviyesindeydi.
* Kiracılık oranı ise %24,7’den %25,2’ye yükseldi. 2013 yılında kiracılık oranı %21,3 düzeyindeydi.
Son 5 yılda olduğu gibi son yılda da yapılan onca konuta rağmen ev sahipliği oranı artmıyor. Tersine kiracılık oranı artıyor. Hatta ev sahipliği oranı sadece 0,1 puan düşerken, kiracılık oranı 0,5 puan artıyor. Bunun bir başka anlamı, evlerin daha az ellerde toplandığı ve bazı mevcut konut sahiplerinin de evlerini ellerinden çıkarmak zorunda kaldığı görülmektedir.
ZENGİNİN PAYI ARTTI
Toplumu yüzde 10 paylara bölerek gelirden alınan oranlara bakıyoruz. En alt gelir grubunun payı %2,33 iken, en üst gelir grubunun payı %31,63. Fakat burada bir fark daha var: En alt gelir grubunun payı 2017 yılına göre 2,42’den 2,33’e düşerken, en üst gelir grubunun payı %31,44’den %31,63’e çıkıyor.
Gelin son bir yıl ve son 5 yıl içinde gelir gruplarının paylarına ve değişime bakalım:
* En alt gelir grubunun payı: 2013 (%2,50) iken 2017 (%2,42) ve 2018 (%2,33)
* En alt ikinci yüzde 10’un payı: 2013 (%4,00) iken 2017 (%3,88) ve 2018 (%3,81)
* En alt üçüncü yüzde 10’un payı: 2013 (%5,00) iken 2017 (%4,81) ve 2018 (%4,76)
* En alt dördüncü yüzde 10’un payı: 2013 (%5,90) iken 2017 (%5,77) ve 2018 (%5,77)
En alt yüzde 30’luk gelir grubu 2017 yılında toplam gelirin yüzde 11,11’ini alırken bu oran artık yüzde 10,90’a geriledi.
l En üst yüzde 10’luk kesimin toplam gelirdeki payı ise artmaya devam ediyor. 2013 yılında %29,70 olan payı 2016 yılında %30,78’e, 2017 yılında %31,44’e ve son olarak 2018 yılında ise %31,63’e çıkıyor. Böylece toplumda gelir dağılımında yaşanan bozulma alt gelir gruplarının kaybı ile daha da artmış oluyor.
Türkiye’de ortalama yıllık hanehalkı kullanılabilir fert geliri bir önceki yıla göre %12,2 artarak 21 bin 577 TL’den 24 bin 199 TL’ye yükseldi. Oysa 2018 yılında yılsonu enflasyon yüzde 20,30 olurken, 12 aylık ortalama enflasyon ise yüzde 16,33 olarak gerçekleşti. Hanehalkının gelir seviyesi enflasyonun altında kalarak krizin sert yüzü ile karşılaştığı görülmektedir.