Oy verdim!

Cumartesi günü DEVA Partisi’nin Diyarbakır kongresini izleyeme gittim. Kongre öncesinde de ne oluyor diye bakmaya çalıştım.

Neden ilgi olabilirdi DEVA Partisi’ne? Bu soruma cevap aradım.

Cevap hiç gecikmeden adeta önüme düştü: “Şehrin oy verdiği seçilmişlerin yerine Devletin Kayyumu geldi. Bizim oyumuzun değeri yok mu? Demokrasi diyoruz ama bizim oyumuz hiçe sayılıyor...”

Aklıma görevden alınan diğer büyük Batı illeri geldi. Ankara, İstanbul, Bursa ve Balıkesir Belediye Başkanları da oy veren vatandaşların oyu çöpe atılarak istifa ettirilmişlerdi. 

Acaba bu illerde bu belediye başkanlarına oy veren insanlar benzer duyguyu hiç yaşamışlar mıydı? Yoksa tek oy vardır o da lidere; lider istediğine görev verir, istediğini istifa mı ettirir?

Diyarbakırlı birkaç kişinin ilk cümlesi “oyuma sahip çıkmalıyım” olunca insan elbette düşünüyor. Hatta şunu sordum: “Siz oyunuzu kime verdiniz?” Cevap daha ilginçti: “HDP’ye vermedik ama olsun, verilmiş oylarımız sayılmadı.”

***

Bu yaz başında Karadeniz’de memlekete gitmiştim. İlahiyat mezunu bir lise öğretmeni şunu söylüyordu: “HDP eşittir PKK. CHP eşittir HDP ve PKK. İYİ Parti ve Saadet Partisi de eşittir CHP ve onlar da eşittir... (Bu iğrençliği yazmaya elim varmadı)”

Demiştim ki, “Ülkeyi ortadan kabak gibi ikiye böldünüz. Bir ülke bu kadar bölücü ile zaten bütüncül olamaz. Bu bölücülüğü hiçbir ülke kaldıramaz.”

Acaba HDP’ye giden 6 milyon oyu PKK yaparsak kime ve neye hizmet etmiş oluruz? Bu soruya daha cevap vermeden diğer partileri de bu eşitliğe koyan anlayış az değil.

Ama iş demokrasiye gelince her nedense mesela Bursa ve Balıkesir’de yine seçmen oyunu il başkanına değil ülke başkanına vermiş oldu. Hatta İstanbul’da bile ilk sonuçlar başa baş seçim göstermişti.

Demek ki, demokrasiye sahip çıkma oranlarını da görmüş olduk.

***

Ali Babacan için Diyarbakır’ın yeni ve ilk saha olacağını düşünüyordum. Ama salon pandemiye rağmen adeta sığmamıştı. Salonun dışı bile kalabalıktı.

Bunu sorduğumda da, “AK Parti bizim oylarımıza sahip çıkmıyor” sözünü işittim.

Bölgede artık seçmenin oyuna sahip çıkmayan devletçi-merkeziyetçi bir parti vardı. Oysa AK Parti kuruluş ilkelerinden biri “Yerel yönetimlerin güçlendirilmesiydi”.

Ali Babacan bu durumu şöyle izah etti: Yönetimde 3 dönem kuralını bu yüzden getirmiştik. Süre uzayınca ilkeler, değerler gidiyor, yerine kişisel tutumlar geliyor” dedi.

Yani kişinin ruh haline göre politikalar şekilleniyordu.

Oysa bir ülke ruh haline göre yönetilirse nasıl bir sonuç ortaya  çıkar derseniz, bugün tablo tam da bunu gösteriyor.

Mümin fakirlikte sabreder...

***

Batının sahiplenmede geri kaldığı ‘kutsal oy’ kavramına Diyarbakır’ın cevap vermesi hayli önemlidir.

Demokrasi ile yol alınması ülkemiz açısından da çok önemlidir ve hayırlıdır. Ama Ali Babacan’ın şu örneğini de dikkatinize sunalım: “Temel hak ve özgürlükler oylama ile alınmaz. Bir yerde 1000 kişi içinde 3 kişinin temel hakkı oylama ile sağlanmaz. Temel hak ve özgürlükler bin kişi içinde 1 kişi bile olsa Devletin asli görevidir.”

Evet, demokrasi asıl temel hak ve özgürlükler konusunda azınlığın haklarıdır. Demokrasi sadece sandık değildir; demokrasi çoğunluğun azınlığa tahakkümü değildir... (Bu cümleleri geçmişte Sn Erdoğan çok sık kullanırdı.)

***

Evet, Diyarbakır beklentinin ötesinde bir ilgi göstermişti. Sadece 6-7 saat içinde konuşmanın izlenme sayısı 500 bine ulaşmıştı.

Not: Demek ki, medyanın kısılması da izlenmeye çare olmuyormuş.

Ali Babacan ismi özellikle bölgenin ekonomik sorunlarının çözümünde önemli. Türkiye’de yaşanan makro ekonomik sorunlar bölgede daha şiddetli esiyor.

Rahmetli Adnan Kahveci hazırladığı Kürt Raporunda sorunun çözümünde bir ana ayağı da ekonomiye veriyordu.

O nedenle Babacan ismi Bölgede ayrı bir umut veriyor. İş dünyası sorunların çözümünde kendilerini anlayabilecek bir kanal arıyordu.

Mehmet Emin Ekmen, bankaların şirketlere merkezlerini İstanbul’a taşımalarını telkin ettiğini söyleyen bir iş insanını anlattı. Artık parasal işlemler için Bölgede iş yapmak o şirketler için çok büyük risk haline gelmiş.

Babacan ise konuşmasında “Akıllarına ilk Kanal İstanbul geliyor. Oysa Bölgede tarımın gelişmesi açısından kilit rol oynayan Silvan Sulama Barajı bir türlü bitmiyor” dedi.

Rant ve Hazine Garantili Müteahhitlerin işi Ankara’da adeta her şeyin önünde geliyor. Tarım, üretim, çiftçi vs daha geride.

Ne diyelim? Bu da bir tercih.

Demek ki Milletin önemli bir kısmı 5-10 müteahhide çalışmaya razı. Verdikleri yerel oyların da bir hükmünün olmadığını, aslında tek oy olarak Ankara’daki Merkezi seçtiklerini kabul ediyorlar.

Ülkemize hayırlı uğurlu olsun...
 KARAR sizindir.

YORUMLAR (50)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
50 Yorum