Servet Vergisi

Seçimler ve vaatler... Ardından Hazine garantili projelerin ödemeleri.

Ve bütçe açıkları.
Seçimlerden sonra çok değişik zamlar ve vergiler gelecek demiştik. Nerede ise hepsi bir bir geldi. Bir taraftan kamu ürünlerine zamlar, diğer taraftan hem eski vergilere artış hem de yeni yeni vergiler.

Bütün bunlar bile yetmeyince Merkez Bankasının karını erkenden Hazineye aktarmak, olmadı yedek akçesini de kullanmak gibi düşünceler aklımıza geldi.
Ne varsa topladık ve ne varsa harcadık.

Zaten makro politika olarak bir yolda ilerliyoruz. O yolun özeti şu:
1- Geçmişin varlıklarını özelleştirme adı altında sattık ve harcadık.
2- Şimdiki durumun borç limitlerini kullanarak dış borçta özellikle zirveye çıktık.
3- Gelecek nesillerin gelirlerini Hazine garantisi adı altında şimdiden ipotek ettik ve harcamaya başladık.

Ve geldik gerçekten zor duruma.
Pandemi ya da salgın hastalıkla mücadeleye.
Biz bu mücadeleye geriden başladık. İlk hamlemiz ‘dut pekmezi’ oldu.

İkinci hamlemiz ise sınır kapılarından gelenlerin ateşini ölçmekti. Ateşi olanlara rica-lütfen dedik, olmayanlar zaten elini kolunu sallayarak gelip-gittiler.
Şirin Payzın İtalya’dan geldiğinde ‘hiç uyarılmadığını’ yazmış, Sağlık Bakanımız da “Biz takip ettik” açıklaması ile kapak yapmıştı. Tabii ki o gün kapak olan bu açıklama sonradan kabak tadı bir şey oldu. Çünkü hastalığın 14 gün içinde ateş vs olmadan kuluçka dönemi oluyormuş.

Meğerse sosyal medya üzerinden yapılan baskılar ve önlem çağrıları daha ciddiymiş. Bunu şimdi anlıyoruz tabii.
İyi bir siyaset topluma öncülük ederek önlemleri daha önce alması gerekirken, toplumsal sesler siyasete önlemlerin artırılması konusunda baskı yapar oldu. Tabii ki bazı baskıların da gözaltı ve tutuklamalar ile sonuçlandığını gördük.

Son önlemeler 20 yaş altının da sokağa çıkmaması oldu. Ama bir gün sonra çalışan 20+ yaş altına yeniden serbestlik geldi.
DİSKAR bu sayının 811 bin kişi olduğunu ilan etti. Yani 3 ayda 5 milyar lira tutan asgari ücretli kesim.
Bir başka önlemimiz ise “Biz bize yeteriz” kampanyası.
Kampanya için bağışların çok büyük kısmı kamusal kurumlardan geliyor. Kamu bankaları, kamu kurumları bağış üstüne bağış açıklıyor. Ama asıl önemli nokta kamu personelinin bağış oranları.

Sosyal medyada dolaşan bilgilere göre şu kadrolar bu kadar, şu dereceli memurlar bu kadar vs bağış yapacak. Yani maaşlarından kesilecek.
Böyle bir yöntem bağış olamaz. Bu yöntem vergi salmanın bir başka yoludur.
Vergiler her zaman süreklilik arz etmez. Mesela 2003 yılında ek MTV taksiti de bir vergiydi.
O nedenle bugün bir vergisel zorlama olacaksa bu hakkaniyet içerisinde olmalıdır.
Geçmişte ülkemizde de benzer dönemlerde benzer vergiler salınmış ve toplumsal yaralar sarılmaya çalışılmıştır. Mesela 1999 depremi sonrası çıkartılan haberleşme vergisi gibi.
Bugün de bir vergi çıkartılacaksa bu vergi servet üzerinden geçici ve/veya bir seferlik olabilir. Ama unutmayalım ki, her vergi bir kaynak kullanımı sorununu gündeme getirir.
Mesela vergi toplamak kadar vergiyi harcamanın da toplumsal karşılığı olmalıdır.

Bugün gelir, yani akım olarak sermayeden elde edilen kaynaklar çok sınırlıdır. Ama kilit nokta servettir. Bu tür durumlarda servetler üzerinden sorgulama yapılır ve kaynak teminine gidilir.
Zaten ülkemizde de gelir dağılımı bozukluğundan daha üst düzeyde servet dağılımı bozukluğu vardır. O nedenle toplumsal kaynaşma anlamında asıl sorun servet etkisidir.
Ama burada bir başka sorun daha vardır. Servet etkisi veya kullanımı kamu üst düzeyde çok daha yüksektir.
O nedenle bir servet vergisi düşünülecekse, öncelikle bunun kamu üst düzeyden başlaması gerekmektedir.

YORUMLAR (54)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
54 Yorum