Yapısal çöküş!
Ekonomi dünyası açısından büyüme aslında çok fazla bir derinlik ifade etmez. Gelirimiz 100 liradan 110 liraya çıkıyor ama nasıl?
Daha çok limon, domates veya hıyar satarak mı? Veya 100 liraya ürettiğimiz bir ürünü 95 liraya satarak mı? Fakirleştiren bir büyüme mi yaşıyoruz?
Ekonomide aslolan kalkınmadır...
Biz son 10 yılda epey büyüdük diye övünüyoruz. Ama bu büyüme aslında bir çöküş büyümesi olmuştur.
Ülkeye gelen 650 milyar dolarlık yabancının parası ile büyüdük ama aslında çöktük. Kısaca üretim yerine tüketime ve borca alıştık.
***
Bugün bütün siyasi parti liderleri nerede ise tek ana konu etrafında birleşmiş, aynı şeyleri tekrar edip söylüyorlar.
Adalet diyorlar
Liyakat diyorlar
Şeffaflık diyorlar
Kurumlar diyorlar
Kurallar diyorlar...
Neden acaba? Neden aynı cümlelerde birleşiyor muhalif liderler?
Ya da biz neden bu kadar çok korkuyoruz? Evet, şahsen ben çok korkuyorum. Ülkemin ekonomik geleceğinden çok korkuyorum...
Bir devlet yönetiminin temel ilkeleri çökünce ileride nelerin yaşanabileceğinden çok korkuyorum.
Bakınız, bugün bir kriz var, hatta kriz üzerine kriz yaşıyoruz. Daha da ileri gidelim ve resmi netleştirelim: Biz aslında derin bir ekonomik bunalım yaşıyoruz.
Ama bugün yaşadıklarımız bile ileride yaşanması muhtemel sorunların yanında küçük kalır. Asıl korkum haftalar, aylar ve hatta yıllar ilerledikçe yaşanabileceklerdedir.
***
Yapısal bozulma öyle bir kriz gibi kısa sürede çözülecek sorunlar değildir. Yapısal bozulmaları toplum bozulma aşamasında algılamakta zorluk çeker.
Bazı cümleler duyar ama “ya işler gayet iyi, ne diyorsun sen kardeşim” derler.
Oysa yapısal bozulmalar uzun sürede olur ve asıl sorun bozulma tamamlandığında ortaya çıkar.
Genel trend düşüştür; çöküştür.
***
Bakınız bugün ülke yönetim tarzı olarak yaşadığımız yapısal bozulmaya ekonomi açısından küçük bir örnek vereceğim:
Türkiye döviz krizlerinde hemen bir toparlanma yaşıyordu. Kur artışı ilk anda ekonomiyi vursa da, sonrasında yeni denge oluşuyordu.
Nisan 1994 krizine bakalım: 1993 yılında -6.433 milyon dolar olan cari açık 1994 yılında 2.631 milyon dolar cari fazlaya döndü. Ama 1994 yılı kriz olarak ekonomik küçülme yaşattı. Ya sonrası...
1995 yılı -2,339 milyon dolar; 1996 yılı -2.437 milyon dolar ve 1997 yılı -2.638 milyon dolar cari açık vermişiz ama yüzde 7’ler civarı bir büyüme sağlamışız.
Kur artışı (ya da TL’nin değer kaybı) hemen yeni dengeyi getirmiş.
2001 krizi ardından ne olmuş?
Yine benzer şekilde 2002 ve 2003 yıllarında hızlı toparlanma ve düşük dış açıkla ayağa kalkmışız.
Ya şimdi?
2016 yılında 3,0 lira olan Dolar/TL şimdi 7,0 lirada. 4 yılda TL yüzde 130 değer kaybediyor.
2016 yılında 39,9 milyar dolar olan dış açık 2017 yılında kredi genişlemesi ile 58,6 milyar dolara çıkıyor. 2018 yılında kur zirve yapıyor, ekonomi duruyor ama dış açık sadece 40,8 milyar dolara düşüyor.
Bu yılın ilk beş ayında da 16,2 milyar dolar dış açık ve -16.720 milyon dolar da cari açık vermişiz.
Bu ne ifade ediyor?
Biz son 10 yılda adeta ekonominin temellerini bozmuşuz. Yabancı para göndermiş, biz de bir güzel yemiş-içmişiz.
Artık üretemiyoruz. Ya da üretimimiz ekonomik buhranda bile tüketimi karşılamıyor. Zaten o yüzden değil mi ki, son 6 ayda yüzde 5,30 büyüme oranı veriyor ama çalışan sayımız yüzde 2,65 azalıyor.
***
Ekonomik yapımız temel bir bozulma göstermiş. Bunu düzeltmek yerine daha da bozuyoruz.
Asıl tehlike ise ekonomideki bu yapısal bozulmanın yönetimsel bozulma ile daha da kronikleşmesidir.
Bakınız, dün örnek verdim. Bazı ülkeler parlak geçmişlerini 40-50 yıldır yakalayamamıştır. Hatta her geçen yıl daha da geri gitmektedirler. Eğer hemen ama hemen önlem almazsak önümüzdeki 10-20 yıl için karanlık bir yapısal bozukluk süreci bizi bekleyebilir.
Umarım tehlikenin farkındasınızdır. Umarım neden çok korkmamız gerektiğini biraz anlayabilirsiniz.
Mesele Ülkemizdir.
Evlatlarımızın, torunlarımızın geleceğidir.