Yeni program yazamıyoruz ama İktisat bilimini yeniden yazıyoruz
‘2006-07’de miadı dolan IMF-Derviş ortaklığında yazılan “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programını hala ısrarla sürdürüyoruz.
Antibiyotik tedavisine hastalık iyileştikten sonra da devam edince, bizzat yeni hastalıkların sebebi o antibiyotik oluyor.’
Bu cümleleri yıllardır yazıyorum.
Ak Parti IMF’nin borcunu ödedi, anlaşmasını bitirdi ama programını bir türlü bitirmedi. Hala devletin kasasını doldurmak ve hala ekonomiyi kredi piyasasına hapsederek “tüketim ekonomisine” hapsetmek için ısrar ediyoruz.
15 yıldır iktidarda olarak siyasette bir çok yapısal değişim gerçekleştirildi. Ama bir türlü yeni ekonomi programı yazılamadı. Kemal Derviş’in yazdığı ekonomi programına ülkeyi hapsettik. Hatta Kemal Derviş bile “O programın miadı doldu, yeni bir ekonomi programı yazmak gerekiyor” demesine rağmen Ak Parti ekonomi kadroları yeni programdan bahsetmiyor.
***
Bazı soruları neden hiç sormuyoruz? Mesela son 5 yıldır reel faizler yüzde 1 sınırında geziniyor ama neden makine teçhizat yatırımları artmıyor. Yani düşük faiz neden ülkemizde üretimi artırmıyor?
2010-11 yıllarında ticari faizler, tüketici faizlerinin altındaydı. Şimdi neden ticari faizler tüketici faizlerinin üzerinde? Neden bankalar yolu ile tüketimi ucuz faizle pompalıyoruz ama üretimi yeterince artıramıyoruz?
***
Yakın tarihte ekonomi literatürüne “Yüksek faiz enflasyonu artırır” görüşünü eklemiştik. Yaklaşık 400 yıllık iktisat bilimini çöpe atarak enflasyonu düşürmek için faizi de düşürme yoluna gittik. Ne mi oldu? Dolar/TL kurunu kendi elimizle 4,00 lira sınırına taşıdık. Merkez Bankası kasasından ucuz TL verip, doları yükselten oyuna destek verdik. Sonra da yanlışı anlayınca “örtülü faiz artırımı” ile 2010 sonrası en yüksek ve en uzun süreli faiz seviyesine ulaştık. Önceki MB Başkanı Erdem Başçı’yı yüksek faizle suçlarken, şimdilerde faizde erdemsiz seviyelere ‘gık’ çıkarmaz olduk.
Bu arada, kendi yanlış teorimizi örtmek için “hain yabancılar, dış düşmanlar, ekonomimizi çökertip bizi yıkmak istiyorlar” diye avazımız çıktığı kadar bağırdık. Oysa yabancılar ülkemize döviz getirmeyi kesmemişlerdi. Zaten 16 Nisan sonrası manşetlere “Yabancı sermaye Türkiye’ye güveniyor, oluk oluk para getiriyorlar” yazarken de yüzümüz hiç kızarmadı.
***
Dün yeni bir adım daha attık. 400 yıllık iktisat biliminde bir düzeltme daha yaptık: Dedik ki; “Yüksek faiz verildiğinde mevduat artmıyor”...
Aslında fiyatlar da arz ve talebin kesiştiği noktada oluşmamalı. Piyasada fiyatların oluşması da yanlış. Bakın emek arzı zorunlu iken, emek talebi kısmen isteğe bağlıdır. Bu nedenle ücretler de tamamen merkezi sistemle belirlenmeli.
Hatta işi sadece iktisat biliminde bırakmayarak ilerleyebiliriz. Literatürden çıkardığımız evrim teorisine yeni halkalar ekleyebiliriz. Mesela 2+2=4 formülünü, 2*2=4 formülü ile karşılaştırıp, ‘toplama ve çıkarma nasıl aynı sonucu verir’ diyerek değiştirebiliriz.
Hiç aklınıza şu soru geliyor mu?
Yahu büyük reform diyerek milyonlarca insanı zorunlu BES’e tabi tuttuk. Hatta en büyük reform diye zorunlu BES sistemini önerdik. İnsanlar tasarruf etsin diye, her yatırılan 100 liraya ek olarak devletin hazinesinden 25 lira vermeyi kabul ettik. Yüksek getiri tüketimi kısıp, tasarrufu artırmıyorsa ne diye bu paraları veriyoruz?
Siz hiç ülkemizdeki yabancı para mevduatlarını izliyor musunuz? Ocak ayının başında bu ülkede yabancı para mevduatı 170 milyar 725 milyon dolardı. Son veri 23 Haziran tarihli: Artık yabancı para mevduatları 201 milyar 983 milyon dolar olmuş. Sahi bu insanlar sadece 6 ayda 31,3 milyar doları neden-niye aldı?
Türk Halkı neden kendi milli parası yerine, yabancıların parasına yatırım yapıyor? Dolar bozdur kampanyası neden hiç rağbet görmedi? Neden kimse dolar bozdurmadı ve sonrasında deli gibi dolar aldı?
Paranın değeri ile faiz oranı arasında bir bağ yok mu diyeceğiz? O vakit Tansu Çiller neden 1994’de doların ateşini söndürmek için süper bonolar çıkarmıştı?
***
Lütfen bazı soruları soralım ve cevap arayalım.
Ekonomide cevaplara baktığımızda aslında sorunun yurtdışında değil, içeride olduğunu çok ama çok net göreceğiz. Hani Ahmet Taşgetiren “Bize düşman lazım” diyordu ya; galiba ekonomi bilimini de değiştirmek için benzer yolu izleyeceğiz.
*Reel faiz arttıkça tüketimin cazibesi azalır ve tasarrufla beraber mevduatlar artar.
*Faiz yükselince, tüketim ve talep azaldığı için arzın fiyat artış alanı daralır ve enflasyon düşer. (Veya yükselmez)
Bunlar iktisat biliminin en basit kuralları. Bunları da çözemedikten sonra zaten bizi düşmandan başka kim kurtarabilir ki? Gerçekten bize düşman lazımmış; yoksa yanlışlarımızı nasıl örtebiliriz?