Zenginlikten yıkıma bir Türkiye hikayesi

Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’nin 2021 yılı kişi başına geliri (KBG) 9.661 $; dünya ortalaması ise 12.235 $. Dünya ortalamasının yüzde 21,0 gerisindeyiz.

Burada elbette TL’nin reel değeri de önemli. Ama başka şeylerde... İşte asıl kaçırılan noktaları vereceğim. Kaçırdığımız büyük fırsatı anlatacağım... Görece nasıl YIKIM yediğimizi izah edeceğim.

Önce şunu belirtelim: 1995 sonrası enflasyona göre TL en değersiz seviyede... O nedenle dolar bazında GSYH 2021 yılında görece düşük gelmektedir.

Mesela 2013 yılında kişi başına gelirimiz 12.508 $ olarak görülmekte ve bu tutar dolar bazında 2021 yılında 9.661 $’a düşerek sanki gelirimiz azalmış gibi duruyor. Yurtdışı açısından bu doğru bir rakamdır ama yurtiçi açısından tam doğruyu ifade etmiyor.

Oysa 2013 yılından 2021 yılına reel gelirimiz kişi başına toplamda yüzde 31,9 artış göstermiştir. Buna göre aynı TL/$ değeri söz konusu olsaydı 2021 yılı kişi başına gelirimiz 16.500$ civarında görülecekti.

Nitekim Dünya Bankası 2015 yılı dolar fiyatı üzerinden hesapladığında Türkiye’nin kişi başına gelirini 2013=10.139 $’dan 2021=13.342 $’a çıkmış gösteriyor. Burada bir düşüş değil tersine %31,6’lık artış olduğu anlaşılıyor.

Ama şimdi YIKIM açısından gerçek durumu ifade edelim: 2000-2013 arası kişi başına reel büyüme yıllık %5,1 seviyesindeyken 2013-2021 döneminde bu büyüme %4,0’e gerilemiştir. Hatta daha vahimini söyleyelim: Başkanlık sonrası 2017-2021 kişi başına büyüme hızımız yıllık ortalamada sadece %3,1 olmuştur.

***

Son yıllarda büyüme gücümüzü kaybettiğimizin yanında ‘büyük buhran’ içinde aynı zamanda ‘yapısal çöküş’ yaşadığımızı biraz daha detaylı verilerle izah edeceğiz.

2002-2021 yılları arasında Türkiye kişi başına gelirini 3.641 $’dan yüzde 165,4 artışla 9.661 $’a yükseltmiştir. 2015 sabit dolar fiyatına göre ise 2002 KBG 6.292 $’dan yüzde 112,1 artışla 13.342 $’a yükselmiş görülüyor. Süre çok uzun olduğundan biz nominal doları baz alarak yüzde 165,4 büyümeye göre karşılaştırmaları yapacağız.

2002-2021 döneminde dünya KBG artışı %121,0’de kalmıştır. Yani biz AK Parti dönemi genelinde dünya ortalamasının üzerinde büyümüş durumdayız. Bunu 2015 sabit dolar fiyatına göre yaptığımızda da dünya %37,7 büyürken Türkiye %112,1 büyüme kaydetmiştir.

Bu verdiğim rakamlar muhteşem bir başarı gösteriyor değil mi? AK Parti neden yıkılmaz dediğinizde rakamlar ortada diyeceksiniz... Hatta yazının başlığı YIKIM ama burada büyük bir başarı hikayesinden bahsediyoruz...

Acele etmeyin... Okumaya devam.

***

2002-2021 dönemi aslında ‘az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler’ dönemidir. Gelişmiş ülkeler bu dönemde dünya ortalamasının gerisinde kalırken ortalamayı da düşük tutmuştur.

Mesela 2002-2021 döneminde KBG Türkiye %165,4 büyürken Kuzey Amerika (Kanada-ABD) %86,5 büyümede kalmış. AB ise %104,7 büyüme ile biraz daha canlı olsa da bu büyümeyi de yeni üyelerle sağlamıştır.

Kişi Başına Gelir (KBG) 2002-2021: Türkiye %165,4 büyürken Fransa %79,8, İngiltere %54,6, İspanya %76,0, Almanya %103,2 ve ABD %84,9 büyümede kalmıştır. (Tekrar verelim dünya ortalaması %121,0)
Gelin gelişmekte olan ülkelere bakalım: Dedik ya bu dönem gelişmekte olan ülkeler dönemiydi.

Brezilya ve Güney Afrika %165,8 ve %160,5 ile adeta Türkiye ile aynı kalmışlar. Ama mesela İrlanda kişi başına geliri 32.705 $’dan 100.172 $’a çıkartarak Avrupa’da büyükler liginde açık fark atmıştır. Benzer bir büyümeyi Avustralya ve Yeni Zelanda başarmış. Avustralya 20.291 $’dan 60.443 $’a ve Y.Zelanda ise 16.874 $’dan 48.781 $’a gelirlerini artırmışlar.

BÖLGESEL ZENGİNLİK ve AB FIRSATI

Tabloyu incelerseniz burada bölgesel kalkınma hamlelerinin birçok ülkeyi sürüklediğini görebilirsiniz. Mesela AB’ye katılım süreci eski Doğu Bloğu ülkelerini adeta ihya etmiş ama bunun yanında Arnavutluk ve Sırbistan gibi ülkeler de buradan nasiplenmiştir. Aynı şekilde Güney Amerika’da yaşanan canlılık da birçok ülkeyi epeyce yukarıya çekmiştir.

Özellikle orta ve ortanın altı ülkelerde büyümenin daha hızlı olduğu görülmektedir.

Şimdi sorumuzu şöyle soralım: AB Katılım süreci ile adeta bölge ülkelerinin bile önünde seyreden bir büyüme performansını Türkiye neden 2015 sonrası terk etti? Neden zenginlik yerine Yerli-Milli edebiyatı ile fakirliği tercih etti?

screenshot-6.jpg

NÜFUS FIRSATINI HEBA ETTİK

1980-2000 arasında Türkiye nüfusu 44 milyon 737 binden 67 milyon 804 bine yükseldi. 1980-2000 arası 20 yılda nüfus artış hızı %51,6 iken 2000-2020 arası nüfus artış hızı %23,3’e geriledi.

Hatta şunu söyleyelim: 2000-2020 arası dönemde 0-14 yaş grubu nüfus artmadığı gibi -1 milyon 151 bin kişi azalış göstermiştir.

Bu ekonomi açısından ne demek izah edelim:

1980 yılında 44,7 milyon nüfusun 17,4 milyonu 0-14 yaş grubundaydı. Bu oran %39,0’a karşılık geliyor.

2020 yılında 0-14 yaş grubu nüfus 19,1 milyon ila toplam nüfusun sadece yüzde 22,8’i etmektedir.

Bakmakla yükümlü olduğumuz, uğruna eğitim gibi hizmetler vermek zorunda olduğumuz çocuk yaş grubu nüfus artmadığı gibi azalmıştır. Okullarda sınıfların 60-70 kişiden 20-30 kişiye düşmesi nüfus artışı ile de doğal olarak sağlanmış oluyor.

1980-2000 arası dönemde kentlerde yaşayan nüfus %35,9’dan %57,0’ye çıkarak ortalama yıllık yüzde 5-7 arası kentleşme hızı oluşmuştur.

Hem çocuk nüfusun yoğunluğu hem de kentleşme ile nüfusun hızla yer değiştirdiği bu dönemde değişime bağlı olarak yeni kamu yatırım ihtiyacı en yüksek seviyelerdeydi.

Nitekim 1980-1991 arası 12 yılda kamu harcamalarının içinde kamu yatırım oranı %16,0 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1992-2001 arası kaybettiğimiz yıllarda ise kamu yatırım oranı %6,5’e düşmüş ve ardından tüm çabalara rağmen AK Parti döneminin en parlak yıllarında bile (2003-2014) kamu yatırım oranı ancak %7,7’de kalmıştır.

Ak Parti dönemi toplam kamu yatırım oranı ise sadece %8,36’da kalmıştır.

Özal sonrası Türkiye›de kamu yatırımı nerede ise yok sayılmış ve kaynaklar heba edilmiştir. Recep Tayyip Erdoğan kamu yatırımı açısından Özal›a değil Tansu Çiller›e bezenmektedir.

Nüfus artışının durduğu, kentleşme sürecinin büyük oranda tamamlandığı bu fırsat döneminde kamu yatırımlarını da durdurarak adeta büyük bir fırsatı heba ettik.

NEDEN ÇÖKÜŞ NEDEN YIKIM

Bir ülkeyi de bir insan gibi düşünebilirsiniz. Verimli çağlar dediğimiz çalışma dönemi 20-60 yaş arası kabul edilebilir.

Bunun öncesi ise eğitim ve sonrası ise emeklilik.

Türkiye 1980’lerde yüksek doğum hızı ve az eğitim düzeyi sarmalından kurtuldu. Kadın başına doğum sayısı 1980’de yüzde 4,05 iken bu oran 2000 yılında yüzde 2,53’e geriledi. Şimdilerde 1,70’in bile altına geriledik.

1980-2000 arası bir insanın çocukluk olarak düşüneceğimiz eğitim dönemiydi. Yüksek kamu yatırım ihtiyacı ve düşük çalışabilir nüfus oranı ile bu zor dönemi başarılı sayılabilecek bir yönetimle geçtik. Gerçi bunu 1990-2000 arası bozdular ama yine de atılan o güçlü temel meyvelerini vermekte gecikmedi.

2000 sonrası artık çalışma ve kazanma dönemiydi. Hem çocuk nüfus az hem de yaşlı nüfus yok denecek düzeydeydi.

Ayrıca yukarıda verdiğimiz gibi ‘küresel fırsat eşiğinin’ tam ortasındaydık. Hem genç hem eğitimli hem de dinamik bir AB süreci ile 650 milyar dolara yakın sermaye girişi gerçekleştirdik. (Yarısı borç)

Fakat hem iç hem de dış bunca fırsata rağmen aldığımız yol maalesef emsallerin gerisinde kalmak oldu.

1982’de sosyal güvenlik dahil toplam vergi yükü GSYH’ içinde %11,7 iken bu oran 2014 yılında %30,5’e çıkmıştı. Yani kamu-devlet-hükümet, hem Özal dönemine göre gelirden (yani Milletten) 3 kat daha fazla para toplamış ama yine Özal dönemine göre yatırım oranını 3 kat azaltmış oldu (Millete hizmeti).

Bu çok ama çok yıkıcı bir süreçtir.

Ama asıl sorun şurada: Kamu kaynakları ile yapılan eğitim, yapılan adalet, yapılan hizmet verimliliği ters yönde işlemeye başladı.

Eğitim harcaması artıyormuş gibi görülse de eğitim kalitesi hızla düşüyor; adalet saraylarına rağmen adalet endeksi Afrika ülkeleri seviyesinde... Kamu yatırımları ise ihtiyaca göre değil, gösterişe göre heba ediliyor... Veya edildi.

Kısaca durum şudur: Gençliğinde çalışıp idare eder bir eğitim alan ülkemiz orta-yaş, yani çalışma döneminde adeta yan gelip yatmış ve bütün kaynakları ve fırsatları heba etmiştir.

Şimdi yaşlılık dönemi kapımızda.

Ve heba edilmiş bir orta yaşımızın sonlarında hem ne varsa satılmış hem dış borçlanma artırılmış hem de az sayıdaki gençlerin geleceği satılmış bir durumda... O nedenle bu yıkım sürecini bir an önce bitirip Ülkemizin geleceğini kurtarmak zorundayız. Bunun için yatırım ve kalkınma hamlesi gerekiyor... Hatta 80’li yıllardan sonra yeni bir hamle artık kaçınılmaz. Yoksa fakir ve yoksul bir ülke olarak halimizin ne olacağını sizler düşünün...

screenshot-7.jpgscreenshot-8.jpg

YORUMLAR (38)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
38 Yorum