Dış politikanın sorunu iç politika

Nerede kalmıştık… Son olarak devletler arasındaki ilişkilerde temel kriteri “milli çıkarlar”ın teşkil ettiğini, tabiatıyla Türkiye’nin dış politikasında da bu kuralın geçerli olduğunu hatırlatmış ve devletler arasındaki çıkar ortaklıklarını belirleyen ilk faktör olarak coğrafi konumumuzdan kaynaklanan bazı mecburiyetleri zikretmiştik. “İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya ‘deniz gücü’ ABD ile ‘kara gücü’ Rusya arasında parsellendiğinde Türkiye kara gücü tarafından yutulmaktansa deniz gücünün uzaktan denetimi altına girmeye razı oldu. Bu jeopolitik açıklama” demiştik…

Dostumuzu, düşmanımızı belirleme konusunda ikinci önemli faktör ise kültür. Ama bu konu biraz çetrefilli. Çünkü bir yanda tarihsel olarak “Batı Avrupa’nın ürettiği ve Kuzey Amerika’nın geliştirdiği medeniyet değerlerini benimsemeye dair tercihimiz” dolayısıyla içinde yer almak istediğimiz bir dünya var. Öbür yanda ise inanç birliği, ortak tarih ve etnik akrabalık gibi faktörlerin bizi bağladığı başka bir dünya var.

***

Bu ikinci “dünya” ile ilişkimiz epeyce zamandır kopuktu. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imparatorluk parçalandıktan sonra enerjimizi “Batıya doğru yürüyüş”e yoğunlaştırmıştık çünkü. Özal’la birlikte komşularla ve akraba topluluklarla ilişkilerimiz yeniden canlanmaya başladı. AK Parti iktidarları döneminde ise özellikle Ortadoğu ülkeleriyle ilişkiler dış politikanın temel bir unsuru haline geldi. Öncelikle “bölgesel güç” rolümüzü veya potansiyelimizi değerlendirerek milli çıkarları temin etmeye yönelik bir dış politika benimsendi.

Ne var ki Türkiye’nin bölgesindeki ülkeler üzerindeki potansiyel nüfuzunun tarihteki kökeninden ve sosyolojik dayanağından bağımsız olarak bu dış politika anlayışı son tahlilde istenen sonuçları veremedi. Bunun tek bir sebebi yok. Ama sebeplerden biri bizim bölgedeki nüfuzumuzun aslında Batı kampındaki yerimizden kaynaklandığını gözden kaçırmamızdı. Bölge ülkeleri hem İslami kimliğini ve değerlerini muhafaza eden hem de demokratik bir düzen içinde sosyal gelişme ve ekonomik kalkınmasını sürdürebilen bir ülke olduğumuz için bizi “model” olarak görüyorlardı. Keza Batı dünyası da yine aynı niteliklerimiz dolayısıyla bize değer veriyordu.

Arap Baharı’yla başlayan yeni süreçte ise her şey tersine döndü. Bugün gelinen noktada ne bölge ülkeleri bizi model almaya hevesliler ne de Batı dünyası bizi model olarak görmeye ve göstermeye hevesli. Gerçi zaten mevcut konjonktürde “yumuşak güç” kullanarak bölgesel hedeflerimize ulaşmanın yolu pek kalmadı. Ama yumuşak güç kullanma imkânından mahrum oluşumuz esas itibarıyla bölge toplumlarında eskisi gibi model olarak görülmüyor oluşumuzla bağlantılı bir durum. Bu da Batı dünyası içinde sözü dinlenir bir partner kimliğinden uzaklaşmış olmamızın neticesi.

***

Diğer yandan, batı başkentleriyle yaşadığımız ihtilaflar ise sadece kendi bölgemizde başımıza gelen itibar erozyonundan kaynaklanmıyor. Ayrıca iki asırdır ürettikleri medeniyet standartlarını almaya yöneldiğimiz batı toplumlarıyla aramızda bir “dil” sorunu var. Birbirimizi anlamıyoruz. Kimi zaman da anlamak için yeterli gayreti göstermiyoruz. Sözgelimi Charly Hebdo dergisinde İslam peygamberine hakaret eden karikatürlere gösterdiğimiz tepkiyi batılılar anlamıyorlar. “Biz İsa’nın da karikatürlerini yaparız, ne var ki bunda” diyorlar. Sözgelimi bizim bayrağa yönelik hassasiyetimizi de anlamıyorlar. Türk bayrağının yakıldığı veya çiğnendiği bir gösteriye yönelik tepkimize “Biz bayrağımızı iç çamaşırı bile yaparız, ne var ki bunda” diye cevap veriyorlar. Biz de mesela basın özgürlüğü veya ifade özgürlüğü gibi kavramları; hatta kimi zaman hukuk devleti, yargı bağımsızlığı gibi değerleri Batılı muhataplarımızın anladığından farklı anlayabiliyoruz. Bu da hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar ciddi sorunlara yol açabiliyor.

Bütün bunların üstüne bir de dış politikayla ilgili konuları iç politikada tüketmeye giriştiğimizde işler iyice içinden çıkılmaz hale geliyor. Avrupalı siyasetçiler kendi toplumlarındaki islamofobik eğilimlerin, biz de kendi toplumumuzdaki birtakım hassasiyetlerin üzerinde sörf yaparak iç politikayı yönetmeye kalkıştığımızda dış politika yönetilemez hale geliyor.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum