Kilise duvarlarından inen resimler

CUMARTESİ YAZILARI

Rönesans umumiyetle sanatta Yunan ve Latin kaynaklarına dönüş hareketi diye anlatılır. Ne var ki bu dönemde üretilen eserlere bakarsanız, eski Yunan veya Latin kültürünün motiflerini görmekte ilk başta zorlanırsınız. Ama hava antikite havasıdır. Bu dönemin eserlerini Ortaçağdan koparıp antikiteye yakınlaştıran en bariz hususiyet çıplak insan figürleridir.

Evet, Kitabı Mukaddes motifleri vardır her tarafta. Ancak antropomorfik bir tanrı başta olmak üzere, peygamberler, havariler, melekler vs. tamamen Yunan ve Latin kültüründeki Pagan anlayışa uygun şekilde resmedilir. Büyük bölümü kilise duvarlarına boyanmış olan bu resimlerde Kitabı Mukaddes atmosferinden ziyade Yunan mitolojisinin havası teneffüs edilir. Ya da ben öyle hissediyorum dışarıdan bakan biri olarak, bilmiyorum.

18-07/28/ekran-resmi-2018-07-28-000426.png

Ancak bu yönelimin giderek içinde yaşadığımız dünyaya ve toplum hayatına ilişkin hümanizm adı verilen “insan merkezli” yaklaşımı ve nihayet doğa bilimlerindeki gelişmeleri beraberinde getirmesi sürpriz sayılmaz. Dini motifler içinde sergilenen bir dünyevileşmenin izlerini görüyoruz Rönesans sanatında. Tabiri caizse bir tür “utangaç sekülarizm”.

***

Yalnız, bu noktada şunu da belirtmek lazım ki “utangaç sekülarizm” diye tanımladığımız tutum “İtalyan Rönesansı” çerçevesinde üretilen eserler için geçerli daha çok. Bir de Kuzey Rönesansı var…

Burjuva sınıfının öncülerinin ortaya çıktığı ve kapitalist ekonomik işleyişin erken nüvelerinin görüldüğü iki coğrafyadan söz ediyor iktisat tarihçileri. İlki İtalya’nın kuzey kısmındaki bazı tüccar şehir devletleri. İkinciler bugünkü Hollanda ve Belçika topraklarıyla Almanya’nın ve Fransa’nın bir bölümünde yer alan bazı şehirler.

Aynı zamanda “Rönesans” hareketinin merkezleri de buralar. İlki İtalyan Rönesansı, ikincisi Kuzey Rönesansı diye biliniyor.

Aralarında ne fark var? Aynı dönemde iki ayrı coğrafyada üretilmiş bulunan görsel sanatlar üzerinden bakarsak şunu görüyoruz: İtalyan Rönesans sanatçılarının eserlerinde din ve mitoloji figürleri baskın. Sözgelimi, İtalyan Rönesans sanatının babası kabul edilen Giotto’nun eserlerinde dindışı konular hiç yoktur. Giotto’dan iki asır sonra yaşamış olan ve eserlerinde genel olarak “dindışı” temaları işleyen ilk İtalyan ressam olduğu söylenen Boticelli’nin “dünyevi” karakterli birçok eseri vardır ama din/mitoloji temalı olanlar sayıca çok daha fazladır. Diğer sanatçılar için de durum böyledir.

İtalyan ressamlarının çoğu Rönesans’ın en parlak yıllarında da çoğunlukla dini temaları işlemişlerdir. Bunun sebebi biraz da -yeni yeni sahneye çıkmakta olan burjuvaların ve zengin prenslerin ağırlığına rağmen- en önemli “işveren”in hâlâ kilise olmasıdır. Ancak Giotto devrinde kilise duvarlarını boyamak haricinde iş bulmaları nispeten daha zorken Boticelli döneminde durum epeyce değişmiş görünüyor. Bu bir faktör herhalde…

***

Buna mukabil, Felemenk Rönesansı da adı verilen Kuzey Rönesansı ressamları ise eserlerinde çoğunlukla kendi çağlarının yaşayan insanlarını ve dini olanlardan çok dünyevi nitelik taşıyan temaları ve konuları resmetmişlerdir. İlk başta değil ama… Kuzey Rönesansının kurucu babalarından “Flemalleli Üstad”nın eserleri arasında dindışı tema, konu veya figürlerin yer aldığı bir örnek yok galiba. Üstelik dini figürler Floransalı ressamların yaptığı gibi eski Yunan panteonundaki zevata benzetilerek resmedilmiş de değildir. Kuzey Rönesansı’nın sonraki büyük ustalarının eserlerinde ise giderek dini figür ve temaların azaldığını ve önemsizleştiğini görebilirsiniz.

Rönesans’ın en parlak çağı olan 15. yüzyılın Kuzeyli ve Güneyli ressamlarının eserlerini karşılaştırın, kuzeyde kısa sürede seküler bir atmosferin hâkim hale gelmiş olduğuna hükmedersiniz.

Avrupa’nın kuzeyinde olup da güneyinde olmayan şey ne peki? İlk akla gelen Reform…

Kilise hakimiyetinin zaten Latin bölgesine nispetle daha zayıf olduğu Germen bölgesinde Reform’un ardından bir rahatlama yaşandığı düşünülebilir. Ama eldeki sosyal tarih verileri itibarıyla Germen burjuvazisinin Güneydeki emsallerinden daha dindar olduğu da kolayca iddia edilebilir. Nitekim birkaç yüzyıl sonra Weber kapitalizmin kökeninde “Protestan ruhu”nun bulunduğunu ileri sürecektir. Demek istediğim, Kilise’nin eksikliğini hissettirmeyecek bir sınıf.

Diğer yandan, Kuzey Rönesansı’nın belli başlı temsilcilerinin eserlerinde dünyevi konuları ve temaları öne çıkarmaya Reform’dan çok uzun zaman önce başlamışlardır zaten.

Demek ki aradaki farklılığın oluşumunda başka gerekçeler düşünmek lazım…

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum