Kemal Kılıçdaroğlu lobisi

Son 3 yıldır Kemal Kılıçdaroğlu hakkında yazdığım yazıların neredeyse tamamında Kemal Bey’i desteklemiştim.

Muhafaleti topyekün birleştirme, yani altılı masa projesi gerçekten çok mantıklıydı.

Eğer sonucunda seçim kazanılsaydı Türk siyasi tarihinin en büyük oyun kurucularından biri olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu konuşacaktık.

Ama riskli de bir hamleydi. O yüzden Kemal Bey bu yola çıktığında bu planın suya düşmesi halinde artık bırakması gerektiğini de bilmeliydi.

Maalesef o olgunluğu gösteremedi. Hiç öz eleştiri yapmadı ve sonunda kendi partisinin kurultay seçimini kaybetti.

Şimdilerde CHP’nin yeni Genel Başkanı, eski yol arkadaşı Özgür Özel’i iktidara karşı fazla nazik davranmakla suçluyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tokalaşmamak gerektiğini ifade ediyor.

Bu gerçekten iktidarın çifte standardından, yönetim şeklinden, ekonomiyi getirdiği noktadan dolayı mağdur olmuş muhalif seçmenlerin gönlünden geçen olabilir.

Ancak kitle partisi olma amacı taşıyan bir parti iktidar partisinin oylarını devşirmek istiyorsa herkesle iyi geçinen çözüm odaklı bir genel başkana ihtiyaç duyar.

Mesela, Ekrem İmamoğlu’nun herkes tarafından sevilmesinin nedenlerinden biri bu kapsayıcı tavrı değil midir?

Özgür Özel de benzer özelliklere sahip esasında.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini sıkmayarak oy kazanamayacağını biliyor. Aksine o el uzatıyor, zaten son seçimlere göre en çok oyu almış parti de kendi partisi.

Eğer uzatılan el Erdoğan tarafından itilirse artık puan kaybedenin Erdoğan olduğunun farkında.

CHP tam da rüzgarı arkasına almışken son zamanlarda sosyal medyada Kemal Kılıçdaroğlu geri gelsin diyen bir grup ortaya çıkmaya başladı.

Ancak bu isteği anlamak pek mümkün değil. CHP delegeleri son 40 yılın en yüksek oyunu almış bir yönetimi neden değiştirmek istesin?

Tarihin en kolay kazanılabilecek seçimlerinden birini kazanamayan, bir türlü CHP oylarındaki cam tavanı yıkamayan Kemal Bey neden geri gelmeli?

Bu soruları sorduğumda bir gazeteci arkadaşım “Kemal Bey milyonlarca CHP’linin doğal lideridir” gibi bir cevap verdi.

Bu da CHP kültürüne yabancı bir cümle açıkçası.

Zira CHP lider odaklı bir parti değildir. O dönem kim Genel Başkan ise CHP’lilerin doğal lideri o kişidir.

Dolayısıyla ben Kemal Bey’in artık emekli olması gerektiğini düşünüyorum.

Eğer kendisine mikrofon uzatılırsa da “Bu partiyi buralara ben getirdim” diyerek övünebilir. Bunda bir beis yok.

BELEDİYELERİN BORÇLARI

Geçtiğimiz haftanın gündemi en çok meşgul eden konularından birisi belediyelerin SGK prim borçlarıydı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan belediyelerin SGK’ya toplam 96 milyar lira prim borcu olduğunu, bunun da yüzde 80’inin belediye şirketlerine ait olduğunu açıkladı.

Hem Bakan Işıkhan hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu borçların büyük çoğunluğunun CHP’nin borcu olduğunu ifade ettiler.

20 yıl boyunca AK Parti’nin yönetiminde olan belediyelerin borçlarını tahsil etmeyen SGK, CHP yönetime geçtiğinde borçları tahsil etmeye kalkışıyorsa, hacizle tehdit ediyorsa burada bir artniyet vardır.

Eğer hükümetin yeni stratejisi CHP Belediyelerini hizmet edemez hale getirip, sonrasında da“Bakın CHP belediyeciliği bu. Bunlaaaar hizmet yapamaz“ diye açıklama yapmaksa İstanbul’daki gibi bir hezimete hazır olmaları gerekir.

Zira bu halk artık çifte standarttan bıktı.

Vergi borçları silinen şirketler, 600 kişiyle gidilen seyahatler konusunda hiç bir değişiklik görülmezken belediyeler üzerinden tasarruf iması gerçekçi gelmiyor.

Belediyeler elbette borcunu ödesin. Ama borca kim soktuysa, tahsilatta o taraftan yapılsın.

Hakkaniyet budur.

FİYATLAR GERÇEKDIŞI

Türkiye’de enflasyondan dolayı fiyatların kontrolden çıktığının farkındayım. Ama gerçekten bazı fiyatları gördükçe şaşırıyorum.

Benim matematik bilgim yetmiyor hesaplama yapmaya.

Sorduklarında girdi maliyeti, maaşlar vs deniliyor.

Doğru olduğu yer vardır elbette ama geçenlerde sosyal medyada Turizmci Murat Serim’in bir videosuna denk geldim.

Yol kenarında içtiği bir kahvenin Cannes’teki bir kahveden daha pahalı olduğundan bahsediyordu.

Gerçekten de buna benzer şeyleri ben de deneyimliyorum.

Geçen gün bir iş yemeği için Frankfurt’un klas restoranlarından birine gittik. Ayıptır söylemesi 300 gram bonfile sipariş ettim.

Yan ürünleri ve kolayla birlikte fiyatı 32 Eur idi. Yani bugünün kuruyla 1145 Türk Lirası.

Bu mekan da Frankfurt’un merkezinde. Kirası görece diğer şehirlere göre yüksektir.

Mutfakta en düşük pozisyondaki aşçıyı 1900 Eur net maaştan aşağı çalıştıramaz.

Garsonlar keza öyle.

Bu mekan bu fiyatı verirken dün Beylikdüzünden bir arkadaşım yeni nesil bir Steakhouse restoranında benzer bir menüye 1400 TL verdiğini söyledi ve fişi de benimle paylaştı.

Bu iki mekanın aynı fiyatla ürün vermesi için çalışanlarının da aynı maaşı alması gerekmez mi?

OLİMPİYATLARDAKİ KIYAFETLER

Ben modacı değilim ama haspalkader görsel estetiğimin olduğunu düşünürüm.

En azından düşünürdüm.

Vakko’nun Olimpiyatlara giden sporcularımız için tasarladığı Avrupa Yakası’ndaki Gaffur pijamasından hallice kıyafetleri görünce kendi kendime dedim ki “Sen anlamıyorsun demek ki bu işlerden, yorum yapma.”

Ama yine de dayanamadım.

Moğolistan’ın kıfayetine bayıldım mesela.

A person in a white dress Description automatically generated

Ne kadar şık ve kendi kültürlerinden bir şeyler veren bir kıyafet.

Nefis.

Bizimki ise aşağıdaki gibi.

A person and person wearing matching outfits holding flags Description automatically generated

Vakko’ya kızdım kızmasına ama sonra düşündüm ki yahu Olimpiyat heyeti de beğenmiş ki siparişi iptal edip, yenisini diktirmemişler.

Ne diyeyim. Ben anlamıyorum bu işlerden demek ki.

YORUMLAR (18)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
18 Yorum