Bizim Babil Kulemiz
Birbiriyle konuşmamak, konuşamamak, dağılmak. Türklerin derdi bu. Türk milliyetçilerinin de. Solcuların ve bütün siyasi eğilimlerin de…
Tevrat, Yaratılış (Genesis) Kitabı 11: 1-9’da Babil’i şöyle anlatıyor:
1) Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı kelimeleri kullanırdı.2) Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova buldular ve oraya yerleştiler. 3) Birbirlerine, "Gelin tuğla yapıp iyice pişirelim" dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. 4) Sonra, "Kendimize bir kent kuralım" dediler, "Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız." 5) Rab insanların yaptığı kenti ve kuleyi görmek için aşağıya indi. 6) Ve şöyle dedi: "Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar. 7) Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki birbirlerini anlamasınlar." 8) Böylece Rab onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. 9) Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü Rab bütün insanların dilini orada karıştırdı ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıttı.
BİZ BÖYLE DEĞİLDİK
Bu alıntıda beni ilgilendiren ana fikir şu: Birileri birlik oluyor. Birlik olunca büyük işler başaracak güce erişiyorlar. Bundan hoşlanmayan “Rab”, onları birbiriyle konuşamaz hâle getiriyor. Böylece bölünüyor ve artık göklere ulaşacak kuleler yapmak gibi büyük hedefleri akıllarına bile getiremez hâle geliyorlar.
Bir düşünün bakalım: Hikâye size bir şeyleri çağrıştırdı mı? Çağrıştırdıysa sorun bakalım, sizin hikâyenizde insanları birbiriyle konuşamaz hâle getiren bir kuvvet var mı? Varsa kimdir acaba?
Eski günleri hatırlıyorum. Biz böyle değildik. Ne millet olarak ne o milletin içindeki siyasi hareketler, gruplar olarak. Grupların içinde de gruplar arasında da birbirimizle bal gibi konuşurduk. Bazen anlaşıp bazen anlaşamasak da konuşabilirdik.
Partiler ve liderler elbette olacak. Bunların ortadan kalktığı anda demokrasi yok demektir. Onun için fazlaca “birlik ve beraberlik” talep eden çok güçlü ve çok büyük adamlardan korkun. Muhtemelen demokrasiden sıkılmış, artık tek başına hükmetmek istemektedir.
BİZ NE ZAMAN SAPITTIK?
Fırkalar olacak, partiler olacak ama millî çıkarlar için bir araya gelip birbirleriyle konuşabilecekler. Halkın önünde düşüncelerini tartışabilecekler, eleştirilere cevap verebilecekler. Hatta gazetecilere bile cevap verseler bir aşamadır. Gerçek gazetecilerin gerçek sorularına. Hani, “Siz niçin çok büyük adamsınız? Dünya sizi neden bu kadar takdir ediyor?” gibi senaryo sorularına değil.
Evet, biz, bir zamanlar böyle değildik. Bakınız iki İnönü, Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan vardı. Fakat bunlar bir araya gelir, hatta açık oturumlarda halkın huzurunda konuşur, tartışırlardı. Efendice. Adam gibi.
YouTube’a girin, “liderler” ve “açık oturum” yazın. Bu konuşmalardan birkaçı belirecektir. Sonra kendinize sorun. Niçin bu hâle düştük? Neden bu hâle düştük? Sonra yine kendinize sorun: Ben bu hâli nasıl olağan görüyorum? Bu hâli olağan görecek ölçüde nasıl ve ne zaman sapıttık?
Milletin tamamını bırakıp siyasi kanaat gruplarına dönelim. Onlar birleşip gökyüzüne ulaşacak yapılar kurabiliyor mu? Yüksekleri, büyük hedefleri hayal edebiliyor mu? Yok öyle bir şey.
ORTAK DEĞERLERİMİZ Mİ YOK?
Belki de zaten küçük gruplardır. İnsanlarımızın çoğunu bir araya getiren ortak fikirleri yoktur. Öyle ya, kesip yapıştırıyoruz, ittifaklar kuruyoruz, beş değil altı benzemezi bir araya getiriyoruz ve yarıyı ya buluyor ya bulamıyoruz. Yok mu ortak değerlerimiz? Konda’nın “Siyasal Kimlikler Temmuz 2010” çalışmasına bakıyorum. “Bu siyasi kimlikler sizi ifade ediyor mu?” diye sorulmuş. Sonuçlar şöyle: Vatansever (93), Atatürkçü (76), Laik (75), Demokrat (73), Milliyetçi (64), Ulusalcı (59)… Sayılar “Evet, beni ifade ediyor.” diyenlerin yüzdelerini veriyor. %50’nin üstündekileri aldım.
Demek ki birbirimizle konuşamamanın sebebi müşterek değer yokluğu değil. Sanki Babil halkının semaya yükselmesinden endişelenen, onları birbiriyle anlaşamaz hâle getirmekten çıkarı olan bir kuvvet var. Belki önce kimdir, nedir bu kuvvet diye sormak gerekir.
Sonra siyasetçilerin kendilerine sormaları gereken sorular: Bu kadar ortak değeri olan bir ülkede, acaba sirke satan suratlar takınmaktan, sağa sola hakaret ve aşağılama yağdırmaktan vazgeçsem hem benim hem de insanlarım için daha hayırlı olmaz mı?
Bir başka soru: Ülkenin çoğunun ortak değerleri belli iken acaba marjinal oylar peşinde koşmakla hata mı ediyorum? Ne dersiniz? Acaba vatansever, Atatürkçü, laik, demokrat, milliyetçi, ulusalcı yönlerinizi vurgulasanız daha iyi olmaz mı? Tabii bu değerler sizin de ortak değerleriniz ise. Değilse mesele yok.
Ama o takdirde bir türlü çoğunluklara erişememeye de katlanacaksınız.