MEB: Gürültüyle dönen çark
Geçen cumartesi Ankara’da, Avaz, Bilder, Toplumsal Düşünce Derneği, IWSA (Uluslararası Kadınlar Dayanışma Derneği), Millî Düşünce Merkezi ve Kürsü Platformu ortaklaşa bir panel düzenledi. Başlık şöyleydi: “Türk Millî Eğitiminin Amacı Değişiyor mu?” Millî Eğitim Bakanlığı (MEB)’nın, ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum)denilen proje kapsamında “vaiz ve vaizeler” ile “Değerler Eğitimi” verdirmesi, cemaat ve tarikat vakıf ve dernekleriyle işbirliği protokolleri imzalaması dikkat çekmişti. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Prof. Dr. Esergül Balcı ve Prof. Dr. İbrahim Maraş’ın konuşmacı olduğu panel, bu konuları inceliyordu. Ben moderatördüm.
Panelistlerden Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Millî Eğitim Temel Kanunu’ndan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan bölümler okudu. Eğer bu kanun ve bu anayasa yürürlükteyse ki öyle olduğunu sanıyoruz, MEB’in bu yaptıklarını yapabilmesi mümkün değildi. Profesör Ercilasun’un konuşmasını, adresinde bulabilirsiniz. Benim o konuşma hakkındaki yorumlarımı da.
“Pek güzel bir anayasa ve pek güzel bir Millî Eğitim Temel Kanunu. Keşke bizim ülkemiz de bu kanunlarla yönetilse. Herhâlde bunlar bizde geçerli değil ki savcılar harekete geçmiyor.” dedim.
FİİLÎ DURUM KANUNA UYMUYORSA
Anayasa ve kanunlara, iktidarın havasına göre, bazen uyulup bazen uyulmaması vahim bir hâldir. Bu, devletin çatırdaması demektir. Hani mahkemelerimizin duvarlarına yazdığımız ve Hz. Ömer’e atfedilen bir söz vardır: Adalet mülkün temelidir. Mülk, ülke, il, devlet anlamındadır. Adalet keyfe göre uygulanıyorsa ülkenin temelleri pek sağlam değildir. Tek adam rejimine geçerken “Fiilî durumu kanuni hâle getirelim.” gibi bir söz sarf edilmişti. Demek ki o zaman da kanunla fiil uyuşmuyordu. Bugün de öyle. Anayasa’ya uyulmuyor, Millî Eğitim Temel Kanunu’na uyulmuyor. Öyle anlaşılıyor ki savcılar da kanuna uymuyor. O hâlde kanunu değiştirelim, anayasayı değiştirelim. İyi de onlar değişinceye kadar sanki yoklarmış gibi davranmak hukuk devletinde mümkün müdür? Hukuk devletinden de vaz geçip onu da fiilî duruma uydursak mı?
Bu, konunun birinci ve önemli kısmı. Şimdi özele, Millî Eğitim’e gelelim. Bütün dünyada devletlerin bir eğitim işlevi vardır. Bu işlev iki alt başlığa bölünebilir. Birincisi, yeni nesillere vatandaşlık değerlerinin, yani millî değerlerin verilmesi; ikincisi, okuma, yazma, fen gibi temel bilgilerin öğretilmesi.
Değerler eğitimi, MEB’in temel görevidir. Bunun taşeronlara, hele kanunların yasakladığı oluşumların uzantısı olan taşeronlara devredilmesi, gerçekten insanın ağzını açık bırakıyor. Asıl işi değerler eğitimi olan MEB, değerler eğitimini dışardan alacaksa mesela Harbiye de askerlik eğitimini STK’lardan alabilir. Hukuk Fakülteleri de kanun eğitimini… Haydi, işe koyulalım ve MEB Temel Kanunu’ndaki şu ifadeleri silerek başlayalım:
KANUNU FİİLÎ DURUMA UYDURALIM
“Türk Millî Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,
“1. Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek…”
PROF. TURHAN’IN ÇARKI DÖNÜYOR
Bu değerler kısmı… Bir de bilgi kısmı var dedik. Okuma, yazma, fen ve diğerleri. MEB’in bunları gerektiği gibi başaramadığı yaygın kanaattir. Sadece kanaat değil, objektif bir ölçü olan PISA testinde ülkemizin sonlarda sürünmesi de bunu gösteriyor. Öğrencilerin ders kitaplarına değil test kitaplarına, diğer adıyla yardımcı kitaplara yönelişi de MEB’in öğretim fonksiyonundaki başarısının bir göstergesidir. Düşünün ki öğrenciler, veliler ve hatta okullar, çocuklar başarılı olsun diye orta öğretimin son yılında okula değil de dershanelere gidilmesine, okulda müfredatın değil de test kitaplarının okunmasına göz yumuyor. Hatta hiç okula gitmeseler belki test maratonunda daha başarılı olacaklar.
Aklıma rahmetli Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın “Garplılaşmanın Neresindeyiz?” kitabında yazdıkları geliyor: “Fakat Türk Millî Eğitim sistemi, maalesef, büyük bir gürültü ile dönen, büyük bir maliyete yol açan, fakat suyla [garptaki bilim uzmanlığı ve bilim zihniyeti] temas etmediği için çevresindeki verimli toprakları susuzluktan kavuran bir çarktır. Verimli fakat susuzluktan kavrulan topraklar, Türkiye’nin kabiliyetli gençleridir.”
“Garplılaşmanın Neresindeyiz?”in ilk basımı 1961’dedir. Turhan, boşuna dönen çark benzetmesini MEB’in fen ve sosyal bilimler öğretimi için yapıyordu. Şükür ki bu çarkın millî kimliği vermede de acze düşüp boşa döndüğünü görmeden, bu dünyayı terk etti.