Modern dünyayı var eden adam: Muhammed Attala

Bir endüstri düşünün, yıllık üretimi 1 trilyon 115 milyar cihaz; bu cihazların yarattığı toplam yıllık ciro 500 milyar doların üzerinde olsun.

Bir endüstri düşünün, evimizdeki buzdolabından çamaşır makinesine, cebimizdeki telefondan kolumuzdaki saate, otomobilimizden bindiğimiz asansöre, karşımızdaki bilgisayardan fabrikadaki neredeyse bütün makinelere, sokaktaki trafik ışığından metrodaki ödeme sistemine, bankanın ATM’sinden marketin kasasına kadar hayatın hemen hemen her alanında artık onsuz yapılamıyor olsun…

Bu endüstrinin adı yarı iletken endüstrisi. Evet, bildiğiniz ‘çip’lerden söz ediyorum. Çoğu insanın sadece bilgisayarlarda olduğunu sandığı minicik ‘yonga’dan.

Bugün modern hayatın hiçbir alanını onlar olmadan hayal dahi edemeyiz. Dolayısıyla, yıllık cirosu yarım trilyon dolar olan bu endüstriyi hayatın her alanıyla birlikte düşündüğümüzde, aslında karşımıza neredeyse dünya ekonomisinin toplam büyüklüğü çıkıyor. Bugün modern hayatı ve ekonomiyi ‘çip ekonomisi’ diye adlandırmak yanlış olmaz.

Bu devasa şeyi var eden bilimin adı kuantum mekaniği. Kuantum mekaniğinin meşhur kuantum dalga fonksiyonu denklemi olmasa, bugünün yarı iletken endüstrisini kuramazdık. O bakımdan dünyanın Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger’e büyük bir teşekkür borcu var.

Ama sadece Schrödinger’e değil. Bir de son derece sıra dışı bir mucit olan, adını normalde Thomas Edison, Nikola Tesla gibi devlerin arasında anmamız gereken ama pek az kişi tarafından bilinen Muhammed Attala var.

‘Çip’ veya yarı iletkenlerin teknik adı MOS veya MOSFET. Yani ‘metal–oxide–semiconductor field-effect transistor.’

MOS veya MOSFET’i önemli yapan, aynı zeminin üzerine birden fazla transistörü yerleştirmeye imkan tanıması. Birden fazla diyorum, eğer kullandığınız telefon iPhone 14 ise ve içinde de Apple’ın M2 işlemcisi bulunuyorsa, bu bir tane işlemcinin içinde tam 20 milyar tane, yanlış okumadınız 20 milyar tane transistörün olduğunu bilin. İşte bunu mümkün kılan teknolojiyi icat eden adam Muhammed Attala.
1924’te Mısır’da doğmuş, Kahire Üniversitesi’nden makine mühendisi olarak mezun olmuş, sonra da Amerika’da Purdue Üniversitesinde master ve doktora derecesini yine aynı alanda, makine mühendisliğinde almış.

Fizikçi veya fiziksel kimyacı olmadığı için çalıştığı her yerde biraz aşağı görülmüş ama sonuç olarak 1959 yılında MOS’u o var etmiş. Bunu da, transistör olarak kullanılacak elektronların yaşadığı kuantum efektini sıfırlayacak bir yöntem bularak yapmış. Evet, bir makine mühendisi yapmış bunu.

Fakat yaptığı buluşu o sırada çalıştığı Bell Lab anlamamış, önemsememiş. O da Bell’den ayrılıp önce HP’ye, sonra da gelecekte Intel’i kuracak olan Gordon Moore ve Robert Noyce’un da kurucu patronları arasında yer aldığı Fairchilds şirketine geçmiş. Ve icadını orada hayata geçirmeye başlamış, Moore ve Noyce kendi şirketleri Intel’i kurduklarında tartışmasız MOS teknolojisiyle üretime başlamışlar ve bugün bildiğimiz yarı iletken endüstrisi doğmuş.

Silikon Vadisi’ne bu ismi veren aslında Intel değil; MOS’ta germanium yerine silikonu kullanan Muhammed Attala’dan başkası değil.

Zannetmeyin ki Muhammed Attala’nın macerası burada bitiyor, hayatta başka hiçbir şey icat etmiyor. Hayır, orada durmuyor bu Mısırlı adam, 1972 yılında bilgisayar güvenliği alanına giriyor, kendi adıyla şirket kuruyor ve önce bir hardware üretip bununla bilgisayar güvenliğini kuruyor. Bugün sokakta gördüğünüz neredeyse bütün ATM cihazlarında bu hardware takılı. Paranızı o sayede güvenle çekiyor, hesabınıza o cihaz sayesinde güvenle para yatırmaya devam ediyorsunuz.

Ama sadece bu da değil. ATM’den para çekerken veya telefonunuzun ekranını açmaya çalışırken girdiğiniz o 4 haneli PIN (Personel Idendification Number) var ya, onu da Muhammed Attala icat ediyor ve bilgisayar haberleşmesi güvenliğine ekliyor.

Ardından internetin yaygınlaşmasından sonra Amerikalı bankalar ondan internet güvenliği talebinde bulunuyorlar. O güne kadar bankalar başta olmak üzere büyük şirketler internet güvenliğini kendi bilgisayar sistemlerinin etrafına ördükleri bir duvarla (FireWall) sağlıyorlar. Attala bu fikirden vazgeçiyor ve tek tek her önemli şeyi (e-mail, belirli bir dosya, belirli bir bilgisayar alt sistemi gibi) ayrıca şifreyle koruma mimarisini oluşturuyor. Daha sonra bu mimariye bugün hepimizin her an her yerde kullandığı RSA standardı şifreleme geliştirildi. Şifreleme Attala’ya ait değil ama şifreleri kullandığımız ana mimari yine onun eseri.

Bu müthiş adam 2009 yılında hayatını kaybetti. Fakat yazının başında da söyledim, hepimiz modern hayatımızı onun temellerini oluşturduğu teknoloji sayesinde sürdürüyoruz.

Mısır gibi Türkiye de aslında Attala’nın başarılarından, yaptıklarından sadece sonuçlarıyla haberdar oldu, hiçbir zaman Attala’nın tam olarak neyle uğraştığını anlayacak kadar bile bilimsel teknolojik okur yazarlığı olmadı bu iki ülkenin. Zaten o yüzden, dünyada son 60 yıldır var olan bu teknolojiyi üreten tek bir fabrikası bile yok iki ülkenin de. Bizler zaten tam olarak anlamadığımız bu teknolojinin tüketicileriyiz.

YORUMLAR (39)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
39 Yorum