Muhalefetin ‘kurucu’ siyaseti var mı?

Biraz yumurta kapıya gelmişken konuşuyoruz böyle şeyleri ama başlıktaki soru, ülkemizin geleceği açısından son derece kritik bir soru.

Ülkede genel beklenti, Tayyip Erdoğan iktidarının 2023’te sona ereceği, onun yerine de tek bir kişide temsil ediliyor gözükse de, geniş muhalefet cephesinin görüşlerinin iktidara geleceği.

Bunun böyle olacağını, yani Tayyip Erdoğan’ın kaybedeceğini, yerine de “birisi”nin geleceğini söyleyen çok insana denk geliyorum ama ben ne Erdoğan’ın kaybetmesinin ne de “birisi” gelince dertlerin sona ermesinin öyle çantada keklik olmadığını düşünenlerdenim.

Erdoğan öyle karşısında kim olursa olsun otomatik olarak kaybetmeyeceği gibi, karşısındaki adayın gücünün de o adayın adının sadece “Erdoğan olmaması”ndan değil, ortaya koyacağı programdan, vizyondan, ufuktan geçeceğini düşünüyorum.

Türkiye’de muhalefetin (Halen iş birliği içinde gözüken 6 parti + HDP) çok büyük bir iddiası var: Onlara göre Tayyip Erdoğan son 6 yılda sadece demokrasiyi tarumar etmedi, hukuk düzeninden kamu kurumlarına ve dış politikadan ekonomik alt yapıya kadar hemen hemen her alanı bir enkaza çevirdi.

Bu denli büyük bir iddianın doğal olarak tek tek bütün bu alanlar için tamirat çarelerini de içermesi gerekir.

Muhalefet şimdilik demokrasi alanını “güçlendirilmiş parlamenter sistem” adını verdikleri bir Anayasa değişikliği ile onarmayı öneriyor. Henüz ortaya bir metin çıkmadı ama içeriden haber veren arkadaşlarımız uzlaşmanın bulunduğunu, metnin de yakında çıkacağını söylüyor.

Sadece demokrasi alanını tamir etmek, çok önemli olmakla birlikte, muhalefetin bütün iddiasını karşılamaz.

Muhalefet hep bir ağızdan “Atamalarda liyakati yeniden kural haline getireceğiz” diyor mesela ama bunu nasıl yapacaklarını, hangi yöntemle yapacaklarını, devlette işe eleman alma ve elemanların yükselmesi kriterlerini hangi vadede nasıl düzenleyeceklerine dair bir somut plan açıklamıyor.

Eğer Kemal Kılıçdaroğlu’nun hayalini kurduğu gibi Cumhurbaşkanı adayı 6 muhalefet partisinin uzlaşmayla bulduğu ortak bir aday olacaksa, o adayın çıkıp seçim meydanlarında anlatacağı programın da 6 partinin üzerinde uzlaştığı bir program olması gerek.

Bakın, Almanya’da seçim Eylül ayında yapıldı; ortaya kağıt üzerinde bir koalisyon çıktı; üç parti 1 ayı aşkın süre aralarında koalisyon protokolünü ve programını konuştu; uzlaşmayla oluşan o program yeni yeni partilerin yetkili organlarından onay alıyor. Hükümetin bu hafta göreve başlaması bekleniyor. Yani seçimden sonra ortak program oluşturup hükümeti kurmak 3 partinin 1.5 ayını aldı.

Türkiye’de sistem gereği programın seçimden sonra değil önce açıklanması gerek. Ve şimdiden iktidarın bir “koalisyon” olacağını bildiğimize göre, o koalisyonun ekonomiden dış politikaya, eğitimden kurumsal yönetişime, hukuk devletinden özgürlüklere, terörle mücadeleden tarım politikalarına, iklim siyasetinden şehirleşmeye kadar her konuda programa sahip olması, o “koalisyon”un “birisi” bir tarafa çekti diye sarsılmasının önüne geçilmesi gerek.

Koalisyon, zor konuları da karından konuşmayı bırakıp açık açık tartışmalı: Mevcut sistemle bir başkan seçeceğiz, o başkan ne kadar süre görev yapacak, eğer parlamentoda yeterli çoğunluk sağlandıysa “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e ne zaman geçilecek; eğer o çoğunluk sağlanamadıysa mevcut başkanlık sistemi nasıl “demokratik hesap verebilirlik” sahibi yapılacak, ne gibi hukuki güvenceler olacak?

İki hafta önce muhalefet partileri bir “ekonomi masası” etrafında buluşmak istedi ama iki parti masada değildi. Bundan 6 partinin ekonomi programında bir uzlaşma çıkaramayacağı sonucuna mı varmalıyız? Katılmayan iki partinin neden toplantıya gelmediğini bilmiyoruz.

Muhalefet cephesinde görülen bu ağırdan alma ve seçimde bir başarıyı çantada keklik görme, seçimde elde edilecek güce göre seçimden sonra pazarlık masasında en fazla payı kapmaya çalışma hali hiç de hayra alamet değil. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma tehlikesi var bana soracak olursanız.

***

Başa döneyim: Muhalefete göre ülkemiz bir enkaz yığınına dönmüş durumda ve yıkılmak üzere.

Eğer durum buysa, muhalefetin ortaya çok kuvvetli, yer yer radikal bir onarım programıyla ortaya çıkabilmesi gerekir.

Bu çeşit programlara, yani geçmişten belirgin bir biçimde kopup yeni bir düzen oluşturmaya çalışmaya “kurucu siyaset üretmek” adı veriliyor.

Benim görebildiğim kadarıyla muhalefet bir takım taktik konulara verdiği büyük önemi henüz bu “kurucu siyaset oluşturma”ya vermiş değil. (Anayasa uzlaşmasını hiç küçümsemiyorum ama o uzlaşmanın parlamentoda en azından beşte üçlük bir nitelikli çoğunluk elde etmeye bağlı olacağını unutmamak gerek.)

Seçimler 2023 Haziranında, yani zamanında yapılacak olsa dahi muhalefetin önündeki zaman çok daralmış durumda.

Aynı anda iki şeyi birden yapması gerek muhalefetin: 1. Türkiye’nin bir enkaz halinde olduğunu halka inandırmak; 2. Bu enkazın altından sadece kendilerinin çıkacağına tutarlı bir programla halkı ikna etmek.

Bugünlerde iktidarın uygulamaları sayesinde ülkenin bir enkaza döndüğü konusunda pek az kişinin kuşkusu kaldı.

Bu durum da, muhalefetin sorumluluğunu bir kat daha arttırıyor.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum