Toplumu düne kadar hayal bile edilemez olana ikna etme sanatı

Yarın seçim var; demokrasinin bayram günü.

Bu seçime giderken bir sürü tuhaf şey yaşadık. Bu tuhaflıklara ‘Yeni normal’ adı veriliyor. Ama bu tuhaflıklarımız aslında sadece seçim dönemine özgü değildi, Türkiye’de bir süreden beri bu ‘yeni normal’in hakimiyeti var.

Düne kadar kabul edilemez bulduğumuz, bırakın kabul etmeyi yapılmasını hayal dahi edemediğimiz şeyler nasıl oldu da ‘normal’ oldu?

Bazı konuların böyle bir zamanlar kabul edilemez görülürken zaman içinde nasıl olup da kapsamlı bir toplumsal tartışmanın ‘normal’ bir ögesine dönüşebildiği veya tam tersine bir zamanlar ‘normal’ kabul edilen şeylerin bugün nasıl üzerinde konuşulamaz tabu konular haline geldiğini bir Amerikalı siyaset araştırmacısı olan Joseph Overton merak etmiş?

Joseph Overton bir uçak kazasında öldüğü 2003 yılına kadar Mackintac Center for Public Policy adlı düşünce kuruluşunun başkan yardımcısıydı.

Pek çok kişi değişimin motorunun politikacılar, bazı ileri görüşlü devlet adamları olduğu düşünür. Hayır, Overton’a göre değişimin motoru politikacılar değildi, onlar deyim yerindeyse zurnanın son deliğiydi bir demokratik toplumda. Buradaki ‘demokratik toplum’ vurgusu önemli.

Overton’a göre politikacılar, sadece ve sadece toplum tarafından o sırada kabul görebilir mahiyette olan fikirlerle siyaset yaparlardı. Mesele, herhangi bir fikrin veya konunun o ‘kabul edilebilir mahiyette’ olmasını temin etmekti. O zaman politikacılar devreye girebilir, yasaysa yasa başka şeyse başka şeyleri yapabilirdi.

Overton’un 1990’da bu konuda yazdığı ilk makaleden itibaren yaptığı, bugün bakınca son derece basit bir gözlem. Kamusal alanda herhangi bir tartışmanın diyelim yasama alanında, diyelim başka bir politika alanında bir sonuç yaratabilmesi için en önce o konunun kamuoyunda meşru bir konuşma konusu olması gerekiyor.

Joseph Overton, oturmuş dikey bir eksen geliştirmiş, en tepeye devletin hiçbir müdahalesinin olmadığı, en alta ise o konunun tamamen devlet tarafından kontrol edildiği hali yazmış, aralara ise bu iki uç durum arasındaki çeşitli aşamaları sıralamış.

Overton’a göre, o konudaki kamusal tartışma genellikle o ara aşamalardaki dört beş madde çerçevesinde hareket ediyor. O yüzden Overton’un ölümünden sonra onun söylediği bu çerçeveye ‘Overton Penceresi’ adı verilmiş.

Overton’a göre bu ‘pencere’ öyle sabit bir pencere değil, bazen yukarı doğru, bazen de aşağı doğru hareket edebiliyor. Bu hareketi sağlamak ise kapsamlı bir kampanya gerektiriyor.

‘Overton Penceresi’nin nasıl hareket ettiğini ve bir zamanlar üzerinde konuşulması hayal bile edilemez bir şeyin nasıl olup da zaman içinde toplumsal gündemin sıradan bir parçası haline gelebileceğini anlatmak için seçilen son derece uç bir örnek var: İnsan eti yemek.

Belki irkildiniz bile, ‘Ne demek insan eti yemek?’

Peki diyelim ki biz, cebinde parası da olan ve insan eti yenmenin normal kabul edilmesini isteyen minik bir grup insanız. Ne yapmalıyız ki, toplumda insan eti yemenin ‘normal’ olduğunu hiç değilse konuşabilelim, kamusal bir tartışma başlatabilelim ve sonra da belki insan eti yemeyi yasal bir şey haline getirebilelim?

Joseph Overton’un meşhur görüşlerinden hareket eden siyaset bilimci Joshua Treviño oturmuş, genel bir yol haritası hazırlamış. Bu harita, 6 adımdan oluşuyor.

1. Düşünülemez, düşünülmesi hayal dahi edilemez; 2. Radikal; 3. Kabul edilebilir; 4. Aslında makul; 5. Popüler; 6. Düzenleme.

Şu anda elbette insan eti yemek şu an için düşünülemez, hayal dahi edilemez bir şey. Bu konuda kamuoyunun fikrini değiştirmek istiyoruz.

İlk yapmamız gereken şey, bazı bilim insanları bulmak. Bilimin sınırı olamaz, bilim her şeyi araştırabilmeli. Belki de insan eti yemenin sağlığa faydaları vardır? Yavaş olacaktır ama cebimizde paramız var; bu konudaki araştırmaları destekleyebiliriz. Giderek araştırma sayısı artınca, konu ‘düşünülemez’ olmaktan çıkıp ‘radikal bir fikir’ aşamasına gelecektir.

Bu aşamada birden ortaya bazı küçük marjinal gruplar çıkabilir. Onlar insan eti yemek istemekte, insan etinin bilimsel faydalarından yararlanmak istemekte ve izin peşinde koşmaktadır. Sevimli ve yarı deli insanlardan oluşan bu marjinal grupların talepleri medyada haber olmaya başlar.

Zaman içinde bu minik grupların böyle saçma da olsa bir fikre sahip olması kabul edilebilir hale gelir. Birden bire daha düne kadar düşünülmesi hayal bile edilemez olan konu düzenli olarak yaygın medyada yer almaya, bu görüşün temsilcileri televizyon tartışmalarına çağrılmaya başlar. Konu ‘kabul edilebilirlik’ aşamasına ulaşmıştır.

Şimdi ihtiyaç duyulan şey bu talebin ‘makul bir talep’ olduğunu yeterince insanın düşünmesini sağlamaktır. Hemen ortaya birileri çıkar, ‘Ben asla insan eti yemem ama yemek isteyenlere de karışmamak gerekir’ demeye başlar. İnsan eti yemek isteyenlerin eğer bu etleri meşru yollardan elde edeceklerse istediklerini yapmalarına izin verilmesi gerektiği konuşulur olur.

Bir sonraki aşama bu fikri, yani insan eti yemeyi popüler hale getirmek. Yeterince çok insan insan eti yemeyi talep eder, yine yeterince çok insan bu talebi ‘makul’ bulursa, konu popüler oldu demektir.
Son aşama siyasetçilerin bu konuda yasal düzenleme yapması ve insan etini yemeği belli düzenlemelerle serbest bırakmasıdır.

Bu anlattığım aşamalar size tanıdık gelmiş olabilir. Dikkat edin, son 50 yılda gündemimize gelip sonradan da hakkında yasal düzenleme yapılmış her konu bu aşamaları izledi. Bazıları gayet doğal, yaygın deyişle ‘organik’ olarak gelişti; bazıları ise toplumun manipüle edilmesi yoluyla.

Görüyorsunuz, aslında her şey mümkün. ‘Yeni normal’ böyle bir şey.

YORUMLAR (42)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
42 Yorum