Yabancı düşmanı bir siyasi partimiz de oldu; siyasetin dengesi değişecek

Dikkat çekici önemli siyasi değişimler ve meydan okumalar yaşanıyor ülkemizde. Seçime yaklaştıkça, belli ki bütün aktörler karar verme eşiğine de yaklaşıyor ve keskinleşmeler başlıyor.

Bir önemli gelişme, Ekrem İmamoğlu’nun “memleketimi ziyaret ediyorum” diyerek çıktığı Doğu Karadeniz gezisinde Cumhurbaşkanı aday adaylığını fiilen ilan etmesi.

İmamoğlu, gezisine yanında kalabalık bir medya ordusuyla gitti. Gezi İmamoğlu’nun memleketi Trabzon değil Tayyip Erdoğan’ın “memleketi” Rize odaklıydı. Geziyi izleyen gazetecilerin bir bölümüyle konuştum, hepsi İmamoğlu’ndan, ekibinden ve gezi boyunca tanık olduklarından etkilenmiş gibiydi.

İmamoğlu’nun bu fiili aday adaylığı bakalım partisi CHP’yi ve muhalefetteki diğer beş partiyi nasıl etkileyecek?

Muhalefetin masası işleri ağırdan alıp zamana yaydıkça işte böyle şeyler oluyor; çünkü bir yandan hayat devam ediyor. Düne kadar o masa adayı tek başına belirleyebileceği, belirlediği adaya da istediği programı uygulatabileceğini düşünüyordu.

Doğrudan sokaktan güç alarak gelmeye karar veren İmamoğlu’nu artık engellemek de, ona “Bu işleri şöyle yapacaksın” diye bir program verip “Bizim sözümüzden de çıkmayacaksın” diye kağıt imzalatmak da kolay değil. Zaman, 6 liderin değil İmamoğlu’nun lehine işleyecek artık.

Muhalefet cephesinde İmamoğlu’nun adaylığını ilan etmesi kadar önemli bir başka gelişme, düne kadar “marjinal” muamelesi gören, daha yeni kurulmuş Zafer Partisi’nde yaşanıyor bana soracak olursanız.

Bu parti, sosyal medyada ustaca kurgulanmış bir iletişim stratejisiyle birden bire Türkiye’deki yabancı düşmanlığının, göçmen karşıtlığının başlıca odağı haline geldi. Partinin kurucu lideri Ümit Özdağ’ın sert çıkışları, yegane siyasi programı göçmen düşmanlığıymış gibi duran bu partiyi yükseltmeye, bilinirliğini büyük bir hızla arttırmaya başladı.

Türkiye’de Suriyeli mülteciler yoğun biçimde gelmeye başladığından beri yükselen bir göçmen düşmanlığının var olduğu bir sır değil. Üstelik bu düşmanlık siyasi sınırları da aşıyor; CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu da durup durup bu söyleme girebiliyor; İyi Parti de, MHP de, daha alt seviyelerde de olsa Ak Parti de…

Düşünün, CHP’den neredeyse bütün propagandasını yabancı düşmanlığı üzerine kurmuş bir aday Bolu’ya belediye başkanı seçildi. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu defalarca yabancı düşmanlığının eşiğine kadar gelen konuşmalar, açıklamalar yaptı.

Tayyip Erdoğan yakın zamana kadar “ensar” olmaktan, mültecilere yardım etmenin İslam’ın gereği olmasından söz ediyordu; şimdi o da ağır ağır söylemini değiştiriyor, dün son olarak 1 milyon Suriyelinin “gönüllü” olarak ülkelerine döneceğini söyledi.

Tayyip Erdoğan’daki değişimin nedeni muhalefetten gelen baskı ve bu mülteci meselesinin toplumda gerçek bir sorun olarak görülmesi.

Ancak Ümit Özdağ ve partisi, mülteci meselesini bambaşka bir boyuta taşıdı artık ve anladığım kadarıyla orada da tutmaya kararlı. Başka mülteci karşıtı siyasetçiler bir yerde bu karşıtlıklarını ima yoluyla veya ırkçılık yapmakla suçlanmaktan korktukları için görece daha “yumuşak” dile getirmeye çalışırken Ümit Özdağ konuya direkt damardan giriyor, kimsenin kendisini “faşist” veya “ırkçı” olarak suçlamasından korkuyor gibi de durmuyor.

Fark bence bu… Hem yeni bir parti olmanın dezavantajını bu “radikal” denebilecek sert, sağa sola eğrilmeden söylenen sözlerle ifade etmesi hem de birkaç gündür elden ele dolaşıp 1,5 milyon seyredilmeye kadar ulaşan çocukça yapılmış bir film (Sessiz İstila) gibi ustaca kurgulanmış sosyal medya hareketleriyle birleştirmesi, Zafer Partisi’ni ayrıştırıyor, Ümit Özdağ’ı sahip olduğundan daha yüksek bir ağırlığa kavuşturuyor.

Türkiye 2023 seçimine doğru giderken bir dizi yeni, daha önce yaşanmamış deneyimi yaşayacak gibi gözüküyor.

Bunlar içinde birinci sırada, sosyal medya manipülasyonları geliyor. Son beş-on günde sosyal medyada mültecilerle ilgili konuların bu denli “viral” olmasının başka bir izahı yok. Suriyeli bir emlakçı veya Gülhane Parkından Afganlara kızan bir Türk genç kadın gibi videolar, fazlasıyla bir stratejinin parçası gibi duruyorlar.

İkinci sırada ise müthiş bir popülizm ve siyasetin şahsileşmesi geliyor. Ümit Özdağ bir kişi, kendi başına bir siyasi parti. Öyle anlaşılıyor ki Ekrem İmamoğlu da öyle olacak; tek başına bir insan olacak, arkasında 6 siyasi partinin birden desteği olsun istiyor ama o desteğin gönüllü verilmesi gerekmeyecek. Doğrudan halka seslenerek o desteği biraz mecburen kendisine çekmeyi arzuluyor.

Üçüncü sırada, iktidarın sadece söylem üstünlüğünü kaybetmesi değil neredeyse bütün söz söyleme gücünün anlamsızlaşması ihtimali var. Çünkü Tayyip Erdoğan da, iktidar blokunu oluşturan Ak Parti ve MHP de birden bire boşluğa doğru konuşan, söyledikleri de çok anlam ifade etmeyen bir yere doğru ilerliyorlar.

“Suriye’de briketten evler yapacağız, Suriyeliler o evlere gidecek” lafı kimse için bir anlam ifade etmiyor gelinen keskin noktada. Aynen “Enflasyon mayıstan sonra düşmeye başlayacak” lafının kimseye bir şey ifade etmemesi gibi.

Türkiye’de bir şeyler kırıldı.

YORUMLAR (62)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
62 Yorum