Trump’ın doları zayıflatmaya yönelik yanlış planı

ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük tarifeleri savaşının tüm hızıyla sürdüğü şu günlerde, dünya genelindeki yatırımcılar şu soruyu soruyor: Trump’ın küresel ekonomik düzeni altüst etme gündeminde sırada ne var? Pek çoğu dikkatini, Trump’ın Ekonomi Danışmanları Konseyi Başkanı Stephen Miran tarafından önerilen ve ABD’nin ticaret ortaklarıyla iş birliği içinde doları zayıflatmayı amaçlayan “Mar-a-Lago Mutabakatı” adlı plana çevirmiş durumda.

***

Planın temelinde, doların dünyanın rezerv para birimi olma statüsünün bir ayrıcalık değil, Amerikan ekonomisinin sanayisizleşmesinde önemli bir rol oynayan maliyetli bir yük olduğu düşüncesi yatıyor. Bu yaklaşıma göre, dünyadaki dolar talebi, doların değerini yükseltiyor ve bu da ABD’de üretilen malları ithalata kıyasla daha pahalı hale getiriyor. Sonuç olarak bu durum, kalıcı ticaret açıklarına ve Amerikan üreticilerinin üretimi yurt dışına kaydırmasına yol açarak istihdam kaybına neden oluyor.

***

Bu anlatıda doğruluk payı var mı? Cevap hem evet hem de hayır. ABD hisse senetleri, tahvilleri ve gayrimenkullerine yatırım yapmaya hevesli yabancı yatırımcıların ülkeye sürekli sermaye akışı sağlaması; bu da iç tüketimi körükleyip hem otomobil gibi ticarete konu mallara hem de gayrimenkul ve restoran gibi ticarete konu olmayan mallara olan talebi artırması gayet olasıdır. Özellikle ticarete konu olmayan mallara olan talebin artması, Miran’ın da belirttiği gibi, doların değerini yükseltme eğilimi göstererek ithalatı Amerikalı tüketiciler için daha cazip hale getirecektir.

***

Ancak bu mantık bazı önemli ayrıntıları göz ardı ediyor. Doların rezerv para birimi olma statüsü Hazine tahvillerine olan talebi artırsa da, tüm ABD varlıklarına olan talebi artırmaz. Örneğin Asya merkez bankaları, döviz kurlarını istikrarda tutmak ve kriz durumlarında mali tampon oluşturmak için trilyonlarca dolarlık ABD Hazine bonosu tutuyor. Ancak hisse senedi veya gayrimenkul gibi ABD varlıklarından genellikle uzak duruyorlar, çünkü bu tür varlıklar aynı politik amaçlara hizmet etmiyor.

***

Bu da yabancı ülkelerin sadece Hazine bonosu biriktirmeye ihtiyaç duymaları halinde, bunları elde etmek için ticaret fazlası vermek zorunda olmadıkları anlamına gelmektedir. Gerekli fonlar hisse senetleri, gayrimenkuller ve fabrikalar gibi mevcut yabancı varlıklar satılarak da sağlanabilir.

***

1960’lardan 1970’lerin ortalarına kadar tam olarak böyle oldu. O zamana kadar dolar küresel rezerv para birimi olarak kendini sağlam bir şekilde kabul ettirmişti, ancak ABD neredeyse her zaman cari hesap fazlası veriyordu - açık değil. Yabancı yatırımcılar ABD Hazine tahvillerini biriktirirken, Amerikan firmaları da ya doğrudan satın alma yoluyla ya da sıfırdan fabrika kurdukları “greenfield” yatırımlarla yabancı üretim tesislerini satın alarak yurtdışına açılıyordu.

***

Savaş sonrası dönem, dünyanın rezerv para birimini çıkaran ülkenin cari hesap fazlası verdiği tek dönem değildi. İngiliz sterlini, 1800’lerin başında Napolyon Savaşları’nın sona ermesinden 1914’te I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesine kadar tartışmasız küresel rezerv para birimiydi. Bu dönem boyunca Birleşik Krallık, sömürge imparatorluğundaki yatırımlardan elde ettiği yüksek getirilerle desteklenerek genellikle dış fazla vermiştir.

***

ABD’nin cari açığını açıklamanın bir başka yolu da, döviz kuru ile ticaret dengesizlikleri arasındaki ilişkinin Miran’ın teorisinin öne sürdüğünden daha karmaşık olduğunu gösteriyor. Muhasebe terimleriyle, bir ülkenin cari hesap fazlası, ulusal tasarruflar ile hem devlet hem de özel sektör tarafından yapılan yatırımlar arasındaki farka eşittir. Daha da önemlisi, buradaki “yatırım”, finansal araçları değil, fabrikalar, konutlar, altyapı ve ekipman gibi fiziksel varlıkları ifade etmektedir.

***

Bu mercekten bakıldığında, cari açığın sadece döviz kurundan değil, ulusal tasarruf ve yatırım arasındaki dengeyi etkileyen her şeyden etkilendiği açıktır. 2024 yılında ABD’nin bütçe açığı GSYİH’nın %6,4’ü iken, cari açık %4’ün altındaydı.

***

Bütçe açığını kapatmak cari açığı otomatik olarak ortadan kaldırmaz – bu, açığın nasıl kapatıldığına ve özel sektörün nasıl tepki verdiğine bağlıdır – ancak bu durum, bir ticaret savaşı başlatmaktan çok daha doğrudan bir çözümdür. Tabii bütçe açığını azaltmak, Kongre’yi daha sorumlu vergi ve harcama yasaları geçirmeye ikna etmek gibi zor bir siyasi süreci gerektirir. Üstelik, yüksek profilli bir ticaret anlaşmazlığının aksine, bu yol Trump’a yabancı liderlerin iltifatını kazandırmaz; bunun yerine medya dikkatini yeniden iç politikaya ve Kongre müzakerelerine çeker.

***

Cari açığın arkasındaki bir diğer önemli faktör de son yıllarda dünyanın en büyük oyuncuları arasında açık ara en dinamik olan Amerikan ekonomisinin gücüdür. Bu durum ABD işletmelerini yatırımcılar için özellikle cazip hale getirmiştir. Hatta imalat sektörü bile GSYİH’daki payını artırmıştır. İstihdamın buna ayak uyduramamasının nedeni ise modern fabrikaların yüksek oranda otomatikleşmiş olması.

***

Her ne kadar akıllıca görünse de Miran’ın planı hatalı bir teşhise dayanıyor. Doların dünya rezerv para birimi olma rolü etkili bir faktör olabilir, ancak Amerika’nın kalıcı ticaret açıklarına katkıda bulunan pek çok unsurdan yalnızca biridir. Ve eğer ticaret açığının birden fazla nedeni varsa, gümrük tarifelerinin her derde deva olabileceği düşüncesi en iyi ihtimalle kuşkuludur.

KENNETH ROGOFF KİMDİR?

Kenneth Rogoff, Uluslararası Para Fonu’nun eski başekonomisti, Harvard Üniversitesi’nde ekonomi ve kamu politikası profesörüdür. 2011 Deutsche Bank Finansal Ekonomi Ödülü’nün sahibidir. Carmen M. Reinhart ile birlikte yazdığı This Time is Different: Eight Centuries of Financial Folly (Princeton University Press, 2011) ve Our Dollar, Your Problem (Yale University Press, 2025) kitaplarının yazarıdır.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
8 Yorum