Çiğdem çiğdem çiçecik
Yerin altına uykuya çekilmiş çiçeklerde zemheri sonrası bir coşku başlar. Kışın mağlûbiyet, baharın galibiyet vakti yaklaşmış, nevruza sayılı günler kalmıştır artık. Hamsin günlerindeyiz. İlk cemrenin düşmesine birkaç gün kaldı.
Bayramı dört gözle bekleyip yerinde duramayan, bayramlığını giyip erken kutlayan çocuklar vardır ya hani? "Yaşasın bayram geliyor!" diye acele ederler biraz. Şöyle ortalığın şenlenmesini bekleyerek hep berâber kutlamayı düşünemezler. Müjde vermektir gâyeleri. Herkes hazırlansın, bayramın şanına yakışır bir karşılama yapılsın diye. İşte bu çılgın çocuklar gibidir çiğdem. Beyaz yorganını üstünden atıp esneye esneye başını dışarı uzatır. Uykudan erken kalktığını, uykusunu alamadığın anlatmak için "mahmur çiçeği"dir, diğer adı.
Bâzı yörelerde kardelenin diğer adı olan "öksüz oğlan", aslında çiğdemin bir diğer adıdır. Bundan mıdır bilinmez baharı müjdelemek için acele eden bu çiçeği, en çok da oğlan çocukları bekler. Çiğdem eğlencesi ya da çiğdem gezmesi denilen kutlama içindir bekleyiş. Kırlara koşup küsküçle söktükleri çiğdemleri, sopalarına takar; sonra kapı kapı dolaşıp mâniler söyleyerek yağ ve bulgur isterler.
Çiğdem çiğdem çiçecik
Ebem oğlu göçecik
Çiğdem geldi yapıya
Yağ çıkarın kapıya
Yağ olmazsa bal olsun
Oğlun uşağın olsun
Bulgur verenin kızı olsun
Oğlan yanımıza yoldaş olsun
Yağ verene bir tutam sarı çiğdem, bulgur verene mor çiğdem uzatırlar. Kapı açmayanlara ise şu mâniyle seslenirler:
Dam başında boyunduruk
Bekleye bekleye yorulduk
Bahşiş verirsen giderik
Yoksa akşama dek dururuk
Sonra toplanan malzeme ve soyulmuş çiğdem soğanlarıyla çiğdem pilavı yapıp yerler; bahşişleri de paylaşırlar.
Osmanlı döneminde soğanlı çiçekler, özellikle İstanbul’da çok makbûldü. Soğanlı olmasına rağmen, nergis, sünbül, lâle ve zanbak gibi itibar görmeyen çiğdem, taşra çiçeği olarak kalmış ve dîvân şiirine fazla konu olmamıştır. Ahmed-i Rıdvân’ın 26 beyitlik çiğdem redifli kasîdesi vardır. Şâir, muhtemelen Antalya ovalarında, dağlarında dolaştığı bir esnâda çiğdemi görmüş olmalıdır. (*)
Ter ü tâze vü hurrem oldı handân
Ovada ?agda meşhûr çiğdem
Dağların, yaylaların çiçeği çiğdemin halk şiirinde itibarı, doğal olarak pek yüksektir.
Çiğdem der ki ben âlâyım
Yiğit başına belâyım
Hepisinden ben âlâyım
Benden âlâ çiçek var mı? (Âşık Veysel)
Beşir Ayvazoğlu, "Güller" kitabında anlattığına göre, Şemseddin Sivâsî'nin Gülşenâbâd mesnevisinde gülün sohbet meclisine önce çiğdem gelir. Şâir, neden yüzünün renginin zaferan (safran, yâni sarı) gibi olduğunu, kokusunun gönüllere hasret verdiğini sorar. Çiğdem, bir zamanlar cennette olduğunu; rengini ve kokusunu Tanrı'dan aldığını, yine O'nun emriyle gurbete, yâni dünyâya geldiğini söyler. Bu yüzden rengi sarı, gözü yaşlı, içi gamlıdır.
Çiğdem, Bektâşilerin makbûl çiçeğidir ve Ehl-i Beyt'i temsil eder. Öksüz oğlan olarak bilinen beyaz çiğdemin "aliöksüz" olarak da söylenmesi bu yüzden olsa gerek. Pir Sultan Abdal, Yunus'un sarı çiçeğe sorduğu soruları çiğdeme sorar ve çağdaşı Şemseddin Sivâsî gibi Hakk'a hasret çektiği cevâbını alır. Sonunda da çiğdemin derviş olduğuna karar verir.
Sordum sarı çiğdeme
Asacığı elinde
Hak kelâmı dilinde
Çiğdemde dervişlik
Dün Ahmed-i Rıdvan misâli, kırlarda gezerken sarı çiğdeme rastladım. Yine acele etmiş, yine erken davranmış.
Bahârun müjdevârı olduğıyçün
Olur her kimseye manzûr çiğdem
Müjdeyi aldım, sizlerle paylaşmak istedim. Topladıkları çiğdemlerle kapı kapı gezip baharı müjdeleyen çocuklar, uzak bir hayâl artık. Olsun, geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değermiş. Birkaç gün sonra ilk cemrenin düşmesiyle sizleri rengârenk mis kokulu bir bahar yolculuğuna çıkarmak niyetindeyim.
(*) Ahmed-i Rıdvân Dîvânı’nda Bir Kasîdede Açan Antalya Çiğdemi (Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamile Çetin-Melek Dikmen)














