Toprağın ekonomi-politiği

Bayrağı eline aldığın yerden..’ Böyle türküler söylerdi gurbet ellerde Ozanım.  

18 Mart şanlı ecdâdımızın ‘Çanakkale Mahşeri’ni yaşadığı ve yaşattığı bir gündü. Yasinlerle, Fatihalarla andık onları… Aynı gün Ozan Yusuf Polatoğlu’nu, o çok sevdiği başkanının Muhsin Yazıcıoğlu’nun medfun bulunduğu Taceddin Camiinin haziresine değil de Taceddin Dergâhının bahçesinde Nuri Pakdil’in yanı başına defnettik.  

Ozan’ı Almanya’dan pek de sağlam bir tabutla göndermişler, açmada biraz zorlandık. Türkiye’nin her yanından sevenleri gelmişti uğurlamaya… Öyle ya ‘Pandemi’ günleri ve herkes maskeli idi. Cenaze merasimine katılanlar bile sonradan birbirlerinden haberdar olabildiler. 

Ozan Yusuf Polatoğlu, Türklerin ikinci ülkesi –artık gurbet diyorlar mı, demiyorlar mı bilmiyorum- Almanya’da genç yaşından itibaren uçbeyi gibi kültürümüzü yaşatmaya gayret etti. Ozan Arif gibi o da elinde sazı hem âşıklık geleneğini yaşatmaya gayret etti, hem de modern şiirler yazdı. Almanya’ya her konferansa gidişimde mutlaka görüşürdük. Mütevazı kişiliği ile hemen her camiaya kendisini sevdirmeyi bilmişti.  Ruhu şad olsun, Muhsin Başkanla cennette hasbıhale devam etsinler. 

Akşama Mehmet Genç hocamızın vefat haberi geldi.  

“Hac Yolunda Bir Karınca”, bu dünyadaki arayışının ve aşkının, yüklendiği o büyük mes’uliyetin yani hakikati bulma cehdinin müjdesini artık toprak ve suyun kaynağında bulacaktı. 

Mehmet Genç hocamız, 1960 yılında merhum Prof Dr Ömer Lütfi Barkan’ın yanında asistanlığa başlamış ve yeryüzünün belki de en uzun doktora çalışmasını yapmıştır. El’an sürdürdüğü bu doktora çalışması bir türlü nihayete ermedi ama o, hocaların hocası olarak yüzlerce ilim adamının yetişmesine katkıda bulundu.  O müthiş kitabı Osmanlı’da Devlet ve Ekonomi’nin önsözüne yazdığı uzun hikâye bu doktora macerasını bütün veçheleriyle anlatır. Ve kitabın en sonunda yer alan fahri doktora töreninde yaptığı konuşma da bu maceranın hitamını özetler. 

Dünya çapındaki tarihçimiz Halil İnalcık’ın meşhur makaleleri vardır ki her biri birer doktora tezi mahiyetindedir. Bunların başında Çift Hane Sistemi gelir. Mehmet Hocamızın da özellikle Osmanlı Maliyesinde Mâlikâne Sistemi adlı tezi gerçekten iktisat tarihçileri için kilit açıcı bir tezdir.  

Fakat Mehmet Genç hocayı farklı kılan bir şey var: O da ayrıntıları teker teker incelerken, yerli yabancı bütün arşiv belgelerini tararken bir müdir fikir etrafında hipotez geliştirmesidir. Şüphesiz bundan hocası Ömer Lütfi Barkan’ın tesiri olduğu kadar arkadaşı Erol Güngör’ün de katkısı var. 70’li yıllarda Kolonizatör Türk Dervişleri adlı risalesi elimizden düşmeyen Barkan, benim için ayrıca meslekî açıdan da o dev gibi Toprak kitabı ile fikriyatımda bir heyakil idi. Mamak zindanlarında başucumdaki kitaptı, ilk sayfasında: “Görülmüştür” damgasıyla… 

Mehmet Genç, tıpkı Ülgener ve Güngör’deki Weberyan kavramsal inşa gibi tarih ile ekonomi-politiği buluşturarak bize aydınlık ufuklar gösteriyordu. Her şeyden evvel geri kalmışlığımızın şizofreninde korkulu rüyalarla boş ümitler arasında depreşen aydınımıza Osmanlı’nın çöküşünde bile ne hikmetlerin gizlenmiş olduğunu bize gösterdi.  

Onun fiskalist ekonomik sistem yorumu ile İnalcık’ın Çifthane Sistemi’ni, ardından Nurettin Topçu’nun toprağa dayalı ekonomi-politiği’ni birleştirdiğimde Osmanlı’nın kapitalist temerküzü niçin sağla(ya)madığı ve niçin kapitalistleşmediği meselesi, artık bir vehim olmaktan çıkıyor ve araştırılması gereken ideolojik, aynı zamanda saygın bir zemine dönüşüyordu.   

1960’ta Barkan’ın yanında başladığı doktora çalışması derin bir fikri analize dayanıyordu önce. Hocası 1973’te emekli olmuş ve 1979’da da vefat etmişti. Artık tezini vereceği kimse kalmamıştı ama Mehmet Hoca araştırmalarına devam etti. Çünkü o, kendi kafasında Osmanlı maliyesi ve ekonomi politiği ile ilgili sorunu çözmeliydi önce… Doktorasını vereceği bir merci de kalmamıştı zaten.  

Tarih ve ekonomi-politik bileşkesi yorumlardır, ihatalı ve sürdürülebilir bir kavramsal inşa yani gerçek anlamda ideoloji ortaya koyabilmenin yolu. Genç kuşaklar Mehmet Genç hocamızı, Erol Güngör ve Nurettin Topçu gibi bu anlamda ömür tüketmiş beyinlerle birlikte okumalıdırlar.  

Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük dimağlardan biri Ozan’ın arkasından Hakkın rahmetine kavuştu. O âlemde Nurettin Topçu ve Erol Güngör ile buluşsunlar ve tezlerini tamamlasınlar. Mehmet Genç, Yılmaz Özakpınar ve Erol Güngör, üç büyük kafa aynı üniversitede idi. Biz daha çok Erol Hocamızla teşrik-i mesai yaptık; o âdeta bizimle arkadaş gibiydi, aynı gazetede(Millet) yazdık.  

Bu üçlüden şimdi sağ olan bir cevher var: O da Yılmaz Özakpınar. Keşke Türkiye sağlığında büyük dehalarını fark edebilse ve genç kuşaklar onların sağ iken beyinlerini sağabilseler. 

Sosyal medyadan iki sembol, iki lakırdı sallayarak, vatanı cep telefonuna sığdırarak nereye varılabilir ki?.. Vatanı, bayrağı, andımızı, dâvâyı, demokrasiyi, milleti, milliyeti hatta aşkı… 

DÖRTLÜK: 

Gidiyorlar birer birer fikrimizin bayrakları 
Birileri rüzgâr kesen duvar örmüş aramıza 
Aklımıza, gönlümüze zerk ediyor yasakları 
Kininden din imal edip kezzap döker yaramıza 

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum