‘Yiyip içtiklerimiz’

Devlet adamlarının yedikleri içtikleri sorgulanamaz” deseydi mesela Muhsin Yazıcıoğlu’nun riyazetindeki bir yönetişimde herhangi bir bürokrat ya da siyasetçi, o an kapı önüne konmuştu.

Devlet adamlarının elbette ki yedikleri içtikleri sorgulanır.

Vatandaş ‘Hasan Efendi’nin yediği içtiği niye sorgulansın?

Devlet adamlarının yedikleri içtikleri sorgulanır ki, yanlış bir şey yiyip de sıhhatlerini bozmasınlar.

Devlet adamlarının yedikleri içtikleri sorgulanır ki, haram lokma kursaklarından girdiğinde bütün sistem çöker. Maazallah hem kendi çocuklarını, hem bütün o devlet halkının ümmet ya da millet çocuklarını zehirleyip; müddei olunan biraradalıkların soyluluğuna halel getirmiş olurlar!

Devlet adamlarının ‘yedikleri içtikleri’ sorgulandığı gibi; onların, ‘yapıp ettikleri’ de sorgulanır.

Devlet, ‘adalet’ üstünde işler. Devlet adamlarının âdil olup olmadıkları sorgulanır. Peygamber Efendimizin Habeş Kralı’na ithafen söyledikleri hatırdadır. Âdil bir hükümdar olmak diğer bütün liderlik vasıflarının önündedir.

Devlet adamlarının adaletle hükmedip hükmetmedikleri yanında onların liyâkat ve ehliyet gözetip gözetmedikleri de sorgulanır. İşi ehline vermek İslam yönetişim sanatının özüdür. “İş, ehline verilmediğinde kıyameti bekle!” öğüdü boşuna mı?

Devlet adamlarında akıl ve ruh sağlığı da önemlidir. “Hiç akletmez misiniz?” sorusunun muhatabı kimdir? Yani devlet adamları akılsız işler yapamaz, akıllı işler yapmak zorundadır.

Devlet adamlarının yiyip içtikleri sorgulanır ki, yedirip içirmedikleri hakkında umumun bir mikyası olsun. Ümmet ya da millet fark etmez, herhangi bir davayı omuzladıklarında anca beraber kanca beraber olabilmelidirler.

Bedevi, çadıra girdiğinde kimin Peygamber olduğunu anlamadı ve sordu: “Hanginiz Muhammed?”

Demek ki devlet adamları halkından çok daha yukarılarda bir mahallede oturamaz.

Devlet adamlarının yedirip içirmesi iyidir, bu aynı zamanda ‘Göktürk Kitabeleri’nde de geçen Türk töresidir. “Az milleti çok kılmak; giydirip doyurmak” beyliğin şanındandır. Ama devlet adamlarının yedirip içirmesi, onlara bu şanı veren Ulu Tanrı’nın “yiyip içiniz ama israf etmeyiniz” hükmünün dışına çıkabilir mi? İslam ekonomisi, ‘israf ekonomisi’ olabilir mi?

Halkın da devlet adamlarını seçmede lüksü yoktur! Kendilerini yedirip içirene mutlak öncelik verilebilir mi?

Devlet adamlarının elbette ki yiyip içtikleri sorgulanır. Sorgulanır ki, ‘devlet-i ebed müddet’ olsun.

***

Bir insan sakal bıraktı diye bir ayrıcalığa sahip olamayacağı gibi, başını örtmek ya da açmakla da bir ayrıcalığa sahip olamaz.

Başörtülüler namuslu, diğerleri namussuz değildir. Namusun kişi vicdanında ve Allah indinde tanımı ve mukayeseli üstünlüğü farklıdır.

Bir zamanlar başörtüsü eylemlerine, masum kızlarımızın özgürlük mücadelesine en çok katılan birkaç kişiden biriyim.

12 Eylül’de de 28 Şubat’ta da… örtülü ya da örtüsüz DARBE’nin mimarlarıyla nasıl mücadele ettiğimiz bilinir.

Belki yeni yetme süslümanlar, gözünü bu iktidarla açıp nemalananlar bilmeyebilir. Mücadeleyi ekranlarda güya delikanlı pozlar vererek, artiz artiz konuşarak vereceğini sananlar eski pagan tanrılarının çocukları gibi şımarık olabilirler.

Bilsinler ki, Yunan tanrılarının bile yedikleri, içtikleri sorgulanmıştır.

Bugünlerde özellikle başörtülü masum bacılarımızın dâvâsına halel gelsin diye bir yerlerde birileri ilginç senaryolar yazıyorlar.

En gizlisinden ve en sıradan görüneninden başlayalım. Özellikle yandaş medyada sabah programlarında nedense toplumun içindeki bütün yanlış işler, başı kapalı halkımız tarafından görülmektedir. Eniştesine kaçan baldız mı dersiniz, ensest ilişkiyi gören çocuğu katleden kayınvalide mi dersiniz gırla…

İkincisi ise Noyan ve onu konuşturan; entelektüel kızların başörtüsü… Birer cinayet aracı olarak kullanılıp kullanılmayacağını dört ayaklı komşularını öldürdükten sonra mı öğreneceğiz?

Üçüncüsü de daha yukarılardaki yönetici örtüler…

Onlar da ‘İslâm ahlâk ve fazîleti’ne mugayir olarak devlet adamlarının yiyip içtiklerinin sorgulanmayacağını ileri sürüyorlar.

Üç kısımda özetlediğim bu felaketin yarınki nesillerde başörtüsüne ve yine maazallah İslâm medeniyet iddialarına ülkemiz ve dünya kamuoyunun algısında derin bir problem inşa etmeyeceğini kim ileri sürebilir?

Verdiğimiz onca mücadeleyi heder etmeye hiçbir asalağın hakkı olmadığını hatırlatmak nasıl her Müslüman’ın görevi ise, bu asalakların kulağını çekmeyen devlet adamlarının da büyük sorumluluğu olduğunu duyurmak, yine asgariden millet mistiklerinin asgariden davranış kodudur.

Nurettin Topçu’nun ‘mes’uliyet çizgisi’ne sahip olamayan; ‘dâvâ adamı’ olma iddiasındaki kişilerin, Mehmet Âkif’in ‘samîmiyet ölçüsü’ne erişmesi imkânı yoktur.

SAMİMİYET VE MESULİYETİN OLMADIĞI YERDE ADALET VE EHLİYETİN DE NE İDÜĞÜ ANLAŞILMAZ!

YORUMLAR (18)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
18 Yorum