Banka kaynakları ve krediler arasında vade uyumsuzluğu
Banka kaynaklarının vadesi çok kısa, borç aldıkları kişiler ve kurumlar çeşit çeşit ve borçlandıkları finansal varlıkların nitelikleri çok farklı. Bankacıların toplanan bu fonları kapatmak ya da döndürmek için gösterdiği üstün yetenek; cambazların “sekiz topu havada tutmak” için gösterdiği yetenekle yarışır.
Türk bankaları yıllardır ortalama vadesi 40 gün, yani 1,5 aydan az olan mevduat ve katılım fonlarıyla 120 ay vadeli kredileri veriyor. Örnek: Diyelim ki bir kişi bankaya 40 gün vadeli %12 faizli bir milyon TL yatırmış olsun. Banka da bu parayla 360 gün vadeli %15 faizli bir kredi vermiş olsun.
40. günde tasarruf sahibi kişi bu parasını çeker veya vadesini uzatır. Banka vadesi dolan bu parayı öder ya da müşterisiyle yeniden pazarlık edip yeni bir faiz ve vade üzerinden anlaşır. Bu yeni işlemin vadesi daha kısa/uzun ve faizi daha düşük/yüksek olabilir. Kredinin vadesi gelinceye kadar, banka en az dokuz defa yeni şartlarla mevduat bağlar. Bu bir yıllık dönemde faizler düşerse, bankalar ilave kar elde eder; yükselirse kar düşer, hatta zarar bile edebilir. Müşterinin parasını dövize çevirmesi ilave “swap sorunları” oluşturur, bu konuya girmeyeceğim.
Teorik olarak, bu olgu, herhangi bir kriz anında mevduat ve katılım fonu sahiplerinin 40 günde bankadaki bütün fonlarını son kuruşuna kadar çekmeleri, ya da tamamını dövize çevirmeleri anlamına gelir.
Vade Uyumsuzluğu ve Sorunlu Krediler
Türkiye’de “nitelikli yatırımlar”ın büyük çoğunluğu dövizle ve çok az bir kısmı da TL ile finanse edilirken; taksit yapısı ve vadeler projenin gerektirdiği uzunlukta değil, finansmanı yapan bankanın kaynak yapısına göre belirlenir.
Türkiye’de yatırım projeleri için “azami kredi oranı”ndan daha fazla miktarda kredi alınabilir, mesela %90 fakat borçların rahat bir şekilde ödenmesini sağlayacak daha uzun vade mümkün değil.
Örnek: Diyelim ki bir proje kendini 4 yıl ortalama vadede ödeyebiliyor. Fizibilite raporu olmasına rağmen, banka allem eder kallem eder, başarı için şart olan bu vadeyi vermez. “Biz sana ihtiyaç halinde ilave fon kullandırırız” “Uzun vadenin maliyetleri çok yüksek, size kısa vadeli kullandıralım ve ara ara yenileyelim. Böylece maliyetleriniz de düşer” “Kaynaklarımızın vadesi çok kısa ısrar ederseniz projeye katılmayız”
Yatırımcılar da Allah Kerim deyip mecburen kredi kullanırlar.
Gün gelir sorunlar başlayınca; bankaların risk iştahı azalır, kadrolar değişir ve verilmiş sözler de sahipsiz kalır.
Bugün yeniden yapılandırma ihtiyacı içinde kıvranan firma sorunlarının temelinde, büyük ölçüde, üretilen fonların taksitlere yetmemesi yatıyor. Yani firma aylık 100.000$ fon üretebiliyor fakat taksitleri 150.000 $. Hâlbuki daha başlangıçta kredi taksitleri ayda 100.000 $ olarak belirlense sorun çıkmayabilirdi.
Hal bu olmasına rağmen yeniden yapılandırmalarda bile ihtiyaç kadar vade verilmiyor. Ekonomik kriz ortamlarında iş daha da zorlaşıyor.
Kısa Vade Zihniyeti
Burada banka yöneticilerinin ufuksuz, tutarsız ve özensiz olduklarını düşünülmesin. Kaynaklarının ortalama vadesi en çok 5-6 olmasına rağmen 3-4 yıl vadeli krediler vererek risk alıyorlar. Niçin 7 yıl vadeli kredi verilmiyor diye sorgulama yapmak adil değil. Çünkü böyle bir kumaştan daha iyi bir elbise çıkamaz.
Bankaların en büyük sorunu, kaynaklar ve krediler arasındaki “vade uyumsuzluğu” olgusudur. Vadeyi uzatmak için, kriz ortamlarında alınan bir iki tedbir de etkisini yitirdi ve konu unutuldu.
Bir toplumun uzun vadeli iş tasarlama yeteneği körelmişse, herhangi bir konuda uzun vadeli plan yapma yeteneği de sönümlenir. “Kısa vadeli çözüm zihniyeti” bir toplumun iliklerine kadar işlemişse; bu toplum soğukkanlı, sağduyulu hatta dürüst kalmakta zorlanır.
Bu realite sadece bir finansal sorun alanı değil; aynı zamanda derin bir “zihniyet çarpılması” sorunudur.
Zihniyeti kurtarmak şimdilik kenarda durabilir fakat kaynak vadelerinin uzatılması, kırılgan ekonomimiz için çok önemli bir tampon olabilir. Konuyla ilgili önerilerim olacaktır.