Bir zamanların yıldız ülkesi şimdi en kırılgan ülke olmuş
2011 yılında GSYH’miz 772 milyar dolar, dış borcumuz ise 305 milyar dolardı ve büyüme verilerimizle yıldız bir ülkeydik. Bu yıl GSYH’miz 766 milyar dolara düşmüş fakat dış borcumuz 453 milyar dolar. Bu ekonomi bu borcu taşır mı sorusuna verilen “çok zor” cevapları bizi akranlarımız arasında en kırılgan ülke yapıyor.
Bizi en kırılgan ülkelerden biri haline getiren olgunun temelinde, teknik adıyla söylersek, cari açık, vardır.
Bu yüksek dış borçlar, aynı zamanda son 15 yılda Türkiye’yi başarıya ulaştırmış görünen bazı politikaların da temelini oluşturuyor. Bu sayede hükümet çok yüksek vergi gelirlerine kavuştu ve kamu borçlarının GSYH’ye oranı yüzde 30’un altına indi. Bu gelirlerle bütçede istikrar, finansal piyasalarda güven sağlandı. Ekonomik istikrar ve finansal imkânlar kalkınmayı hızlandırdı. Dış borç alma imkânlarının artması, iç talebi karşılayan ve ihracatı dört katına çıkaran, makine ve donanım ithalat yatırımlarını da artırdı. Fakat lüks tüketim maddelerinin de her çeşidi ithal edildi.
Sonuçta Türkiye’nin borçları o kadar arttı ki, alacaklılar tedirgin olmaya başladı ve 2018 başından itibaren yabancı yatırımcılar paralarını yurtdışına çıkarmak için tedbirler almaya başladı.
Sadece bu gösterge değil, diğer belli başlı göstergeler olan, mesela, brüt döviz rezervlerinin ülke borçlarına oranı, CDS puanı, yatırım yapılabilirlik notu ve öngörülebilirlik verileri toplu olarak ele alındığında; Türkiye, artık, akranları arasında en kırılgan ülkedir. Türkiye’nin finansal yapısı genel olarak zayıftı; bir ara güçlendi fakat şimdi bütün zamanların en zayıfı.
Türkiye ekonomisi ilave borç kaldıramayacak bir yapıdadır, artık. Kredi, Hindistan gibi borcu düşük, Tayland ve Çin gibi cari fazla veren, Macaristan, Romanya ve Polonya gibi arkasında Avrupa Birliği desteği olan ülkelere verilir. Ya da Suudi Arabistan, Rusya ve Brezilya gibi doğal kaynakları bol ülkelere. Türkiye gibi aşırı borçlu, cari açık veren, hiçbir doğal kaynağı bulunmayan ve birikmiş borçlarını gelecekte nasıl ödeyeceğini bilmeyen bir ülkeye kim, niçin kredi versin?
Hükümetin cari fazladan memnun olduğu hatta övündüğü görülse de, bu bana ikna edici gelmiyor. Çünkü cari fazla vermek, bütçe açığı demektir; çünkü cari fazla yüksek ihracat ve daha az ithalat sonucunda oluşur.
Vergi iadesi, yatırım indirimi, vergisiz ithalat, tanıtım sübvansiyonları ve bilumum doğrudan ve dolaylı desteklerden dolayı, aslında, ilk bakışta ihracat devlet bütçesine yüktür.
Öte yandan ithal ürünlerden alınan ÖTV, KDV, Gümrük Vergileri ve fon gibi kalemlerden bütçeye oluk oluk para akar. Azalmış ithalat ve artmış ihracat yani daha az dış ticaret açığı, dolaylı olarak, hükümetlerin korkulu rüyası olan yüksek bütçe açığı demektir Türkiye’de. Bu durumda hükümetin imkânı olsa, ama artık yok, ithalatı artırmaya çalışacağını söyleyebiliriz. Zamanında gerekli tedbirler alınsaydı “soft landing” denen yumuşak iniş yani ılımlı ve yıllar içinde azalan bir cari açık, bütçe için iyi olabilirdi. Olmadı. Cari açık sıfıra indi ve bütçe gelirleri üzerinde ağır bir tahribat oluşturmaya başladı.
Ancak önümüzde ihracatı arttırıp ithalatı azaltmaktan başka bir yol yok. Bunun için nasıl hedef belirlenir; hedefe giden yollarda strateji haritaları nasıl hazırlanır?
Yeni verilerle tartışacağız…