CHP ve erkler ayrılığı
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi gücü hakkında ne söylenebilir?
Acaba siyasi güç bakımından cumhuriyet tarihinin hangi şahsiyetiyle mukayese edilebilir?
“Siyasi Gücü” tahkim eden unsurlar:
Cumhurbaşkanı herhangi bir yürütme organının sahip olabileceği maksimum siyasi güce sahiptir. Dilediği zaman her bürokratı ve her bakanı sorgusuz ve sualsiz olarak bir kararnameyle görevden alabilmektedir.
Partisi, Cumhur İttifakının diğer üyeleriyle birlikte açık ara meclis çoğunluğuna sahiptir; dolaysıyla yasama organı da Sayın Erdoğan’ın emrindedir.
Hakimler ve Savcılar Kurulunun büyük çoğunluğu, doğrudan veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.
Dolaysıyla Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay üyelerinin seçilmesinde de Cumhurbaşkanını etkili olabiliyor.
Anayasa Mahkemesinin üyelerinin çoğunu da doğrudan veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı atamıştır/atamaktadır ve atayacaktır.
Orduda, baş ağrıtma ihtimali olan generallerin çoğu tasfiye edilmiştir.
Başta polis ve istihbarat kuruluşları olmak üzere neredeyse bütün kamu görevlileri, siyasi iktidarla uyumlu insanlardan büyük bir titizlikle seçilmektedir.
Tüm bunlara ilaveten, yapılan seçim anketlerinde Ak Parti’nin oy oranı %35’lere kadar yükselebiliyor; bu, bir bakıma hala toplum içinde kendisine sadakatle bağlı milyonlarca insanın varolduğunu gösteriyor.
Başkanlık sistemiyle yönetilse bile demokratik bir ülkede bir cumhurbaşkanının bu kadar güçlü olması eninde sonunda bir arıza oluşturur.
Velev ki başkan, bu siyasi gücü, serbest ve adil seçimlerle kazanmış olsun.
İKTİDAR VE YOZLAŞMA
Çok bilinen ve kullanılan bir söz vardır “iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.”
Ak Parti İktidarlarının da yozlaştığına dair şimdiye kadar binlerce itham yapılmıştır.
Bu ithamların bir kısmının doğru olma ihtimaline ben de katılıyorum; 23 yıl iktidarda kalmış bir partinin yozlaşmadan varlığını sürdürmesi iktidar olmanın doğasına aykırıdır.
Herhangi bir iktidar partisinin “yozlaşmamasının” sigortası tarafsız ve özerk bir yargı kurumudur fakat Türkiye’nin bu şansı hiç olmadı ve olması da uzak ihtimal.
Güçlü bir medya kurumu da iş görür; gelin görün ki, gazete ve televizyonların %90’ını da iktidar kontrol ediyor.
Güçlü İktidarlar güce doymaz, hep daha fazlasını ister; bunu Putin’in seçimlerinden biliyoruz: 2012’de %64 oy alan Putin, 2018’de %76 ve 2024’te %87 oy aldı; muhtemelen %95 alamadığı için üzülmüştür.
DONUK VE KATI BİR KURUM: CHP
Güçlü ve alternatif bir ana muhalefet partisinin varlığı bir çıkış yolu olabilir mi?
Olabilir ve olmalı.
Peki, ana muhalefet partisi de totaliter eğilimler içindeyse ne yapılabilir?
CHP son yerel yönetim seçimlerine kadar topluma “güçlü bir alternatif” umudu verememesine rağmen halk, son yerel seçimlerde CHP’ye rağmen CHP’nin adaylarını seçerek siyasi hayata “müdahale” etmişti.
Doğrusu bugün bile CHP “halkın CHP’ye rağmen siyasete müdahale olgusunun” ne demek olduğunu tam kavrayamıyor ve kendi kemikleşmiş tabanı dışındaki insanlara ulaşmak için çok az şey yapıyor.
CHP sertleştikçe kendi tabanının motivasyonunu ve konsolidasyonunu sağlıyor fakat sertlik, dışarıdan katılımları kesinlikle engelleyen bir olgu; bunu bir fark edebilirlerse çok şey değişebilir.
Sonuçta CHP iktidar güçlerini dengeleyemiyor; yerel yönetimlerdeki başarı da, yukarıda saydığım güçlü iktidarı dengeleyebilecek anlam ve ağırlığa sahip değil ve olamaz; yine de yerel yönetimler adeta bir “son siyasi sığınak” haline dönüşmüş durumda.
CHP’nin hem askeri ve bürokratik vesayet içeren hem de özgürlükçü olan 1961 anayasasına katkısı inkar edilemez.
Fakat 12 Eylül darbesiyle bu anayasa iptal edilip yerine otoriter bir anayasa yürürlüğe girince bu defa da CHP, yeni otoriter anayasayı savunmaya geçmişti.
Anayasa Değişikliği Komisyonlarında da, MHP’den bile daha sağda pozisyonlar almıştı.
Böyle olduğu için de CHP’nin, bugün ve hiç bir zaman topluma önerdiği bir anayasa taslağı bile yok ve olmamıştır.
Bütün çaresizliğe rağmen özgürlükçü ve “erkler ayrılığını” önceleyen bir anayasa konusunda CHP’ye karşı en küçük bir umut beslemiyorum.
Böyle bir CHP’yle, yargıyı da sahaya sürerek gücüne güç kattığını sanan ve özgüveni artan Ak Parti’nin dengelenmesi artık mümkün gözükmüyor.
Fakat bir kurum olarak CHP işe yaramıyorsa da, CHP’ye katılmış ve özde CHP’li olmayan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi belediye başkanlarının Ak Parti’yi dengeleyicisi ağırlıkları her geçen gün artıyor.
Büyükşehir Belediye Başkanları, farkında olsunlar veya olmasınlar demokrasimiz için birer can simidine dönüşmüşlerdir.
Usule uygun olsun veya olmasın, Türkiye’nin ilk %1’deki bir okuluna sınavla değil başka mekanizmalarla geçiş yapmak ahlaken onaylanacak bir davranış değildir fakat geçmişte kalmış bir olgunun bugün siyasi sebeplerle kullanılması da ahlaki değildir.
İnşaat geliştirme alanında uzmanlaşmış bir şahsın bir büyükşehir’de başkan olması durumunda, alacağı veya almayacağı her kararın çelişebileceği bir yasal mevzuat mutlaka vardır; bu çelişkilerin bir kısmının usulsüz sayılma ihtimali de yüksektir.
Bu gerçekliği Ak Partililer de bilir, görevlendirilecek üç müfettiş “her belediyeyi” usulsüzle suçlayabilecek dünya kadar materyal bulabilir.
Siyasi hayatımızda eser miktarda da olsa “erkler ayrılığı” algısı oluşturabilen muhalif yerel yönetim yöneticilerinin işten uzaklaştırılmasına karşıyım.
Merkezi iktidarın, başkanları görevden alarak biraz daha güçlendiğini sanması aslında merkezi iktidarın biraz daha yozlaşmasına yol açar; bir bilseler…
Anlattıklarımın varmak istediği noktanın özeti: Madem Ak Parti yeni bir anayasa istemektedir; CHP de en kısa sürede “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi” önceleyen bir anayasayla ortaya çıkmalı ve iktidar bileşenleriyle konuyu müzakereye başlamalıdır.
Eğer parlamenter sisteme geçilirse, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasete devam etme şansı doğacaktır ve Ak Partililer de rahatlayacaktır.
“Recep Tayyip Erdoğan bir daha seçilmesin, isterse kıyamet kopsun” anlayışı doğru değildir.
Yeni bir anayasanın, kısa vadede kime daha çok yarayacağının bir önemi yoktur önemli olan gelecek nesillere onurlu yaşayabilecekleri bir toplumsal yapı bırakmaktır.
Herkesin kazançlı çıkabileceği yeni bir anayasal düzenleme toplumdaki stres ve endişeleri hafifletir.
Özgür, güvenli, müreffeh ve sevinç dolu bir gelecek dileğiyle tüm müslümanların ramazan bayramını şimdiden kutluyorum.














