Ekonomideki sorun alanları ve Mehmet Şimşek
Teşhis: Eylül 2021’de başlayan faiz indirimleri, ekonominin özünde içkin pek çok hastalığı tekrar nüksettirdi ve bugün yaşanan pek çok iktisadi soruna kaynaklık etti.
Ne olmuştu: Eylül 2021’de hem faiz indirimleri hem de kredi verme şartları gevşetilmiş ve bu sayede neredeyse herkes, bol ve maliyeti ucuz paralara ulaşma imkânı elde etmişti.
Bol ve ucuz para dünyanın her yerinde ve her zaman toplam talebi artırır.
Toplam talepte oluşan dramatik artışlar dünyanın her yerinde ve her zaman enflasyon oranını yükseltir.
Artırdı. Ticari kredi faizleri %20’nin altında oluşunca ÜFE %157,7’ye ve TÜFE %85,6’ya kadar yükseldi.
Fakat “patlama halinde yaşanan talep artışları”, yurtiçindeki üreticilerden daha çok yurtdışındaki üreticilere yöneldi.
Kaçınılmaz olarak da ithalat patladı.
Çünkü.
Yurtdışına ihraç edilen ürünler içindeki ithal ürün payının %50 kabul edilmesi varsayımıyla, Türkiye’de tüketilen sanayi ürünleri içindeki ithal ürünler payı %65’tir.
Sonuçta, önce dış ticaret açığı arttı ve ardından cari açık rekorlar kırdı.
Yurtdışından yeterli miktarda borç alınamayınca, ithal edilen ürünlerin bedeli, mecburen eldeki paralarla ödendi.
İthalat rekorları yetmiyormuş gibi, dövizin ucuz kaldığını düşünenler de döviz ve altına hücum edince, eldeki döviz rezervleri en az 30 milyar dolar eridi.
Ekonomi yönetimi, serbest piyasa şartları çerçevesinde ekonomiyi yönetemeyince, bu defa, müdahaleci ve yasakçı yöntemlere başvurdu ve bu sorunlara tuz biber ekti.
Fiyat istikrarını kaybetmiş Türkiye’nin, finansal istikrarı da tehlikeye girdi.
Mehmet Şimşek’in davet edilmesinin temelinde bu olguların teşhis edilmesi yatıyor.
Şimdi yeni ekonomi yönetiminden “beklenen başarı” bu olumsuz süreci tersine çevirmesidir.
Çevirebilir mi?
Yukarıdaki süreci, yapılması gerekenlerle birlikte özetleyelim.
1) Faizler düşürüldü. Yükseltilmeli.
2) Krediler ucuzladı ve çok arttı. Krediler pahalılaştırılmalı ve kısılmalı.
3) Bol kredi ithalatı arttırdı. İthalat düşürülmeli.
(Faizlerin artırılması ve kredi şartlarının sıkılaştırılmasına ilaveten, bu ay içinde, dolar 24 TL civarına çekilmeli ve hem Gümrük Vergileri hem de ÖTV oranları yükseltilmeli.)
4) Hazıra dağ dayanmaz. Dış ticaret açığı ve dış borç ödemelerinin, son kuruşuna kadar, TCMB rezervleriyle finanse edilmesi mümkün değil. Ya dış borçlanma artırılmalı ya da uluslararası sıcak sermayeye garantiler verilerek döviz akımları sağlanmalı.
5) Rezerv olarak altın biriktirilmişti. Altın ithalatı durmalı ve tam tersine atıl duran altınlar ihraç edilmeli.
(ALTIN ANALİZİ: Dış ticaret fazlası veren ülkelerin, rezervlerinin bir kısmını altın ve değerli madenlerde tutması ne kadar doğruysa, Türkiye gibi her yıl cari açık veren ve borç alarak ayakta durabilen ülkelerin %10 civarında faizle borçlanıp, bu paraları altına yatırması, aynı derecede yanlıştır. Yanlıştır. Yanlıştır.
Bugün %10 faizle borçlanıp onsu 2.000 dolardan altın alınıyor ve beş yıl için, bu kredilere, birikimli olarak %60 faiz ödeniyor. Eğer altının, beş yılın sonunda 3.200’dan daha yüksek olacağına dair bir garanti varsa matematiksel olarak altın ithalatı doğrudur.
Hâlbuki bırakın garantiyi, beş yıl sonra altının onsunun 2.000 dolardan 1.500 dolara bile düşme ihtimali vardır.)
6) Müdahaleci ve yasakçı düzenlemeler çok artmıştı. Bu düzenlemelerin ıslah edilmesi zorunludur.
7) Ekonomi yönetimine atananların liyakatleri tartışma konusu olmuştu. Bu tartışmaların bitirilmesi için yerlerine liyakatleri tartışmayacak ve yetenekli şahsiyetlerin atanmalı.
Vurguladığımız bu yedi madde, yönetim ve para politikalarıyla ilgili yanlışların tanımlanmasını ve zararlarının nasıl izale edilmesi gerektiğine dair görüşleri içeriyor.
Fakat yapılan yanlışlar sadece para politikasıyla ilgili değil. Sayın Şimşek, “mali disiplinin tesis edilmesi” ve “uygulanacak maliye politikaları ve yapısal reformlarla TCMB’ye yardımcı olmak” ifadelerini de kullandı.
Para politikası alanında her şey doğru yapılsa bile, enflasyon, en erken 18 ay sonra belki %20’nin altına inebilir. Finansal istikrar da belirli ölçülerde sağlanabilir. Ne Sayın Şimşek ne de Başkan Erdoğan’ın daha ileri bir hedefi ve ya da beklentisi yok. Bizim de yok.