Enflasyon kök sebebi ücret artışlarıdır

Demokratik ülkelerde, bilhassa sol hükümetler ve sendikalar tabir caizse gıdım gıdım da olsa reel ücretlerin artması için çalışırlar. Fakat fiyatlar kontrolden çıkıp enflasyon yükseldikten sonra bütün zümreler arasında adeta “gelir dağılımı savaşları” başlar.

Politika yapıcıları kolay etkileyebildikleri finansal sektör ve servet sahiplerinden çok ücretler konusunda işçileri ikna etmeye çalışırlar ve bu süreçte ikna edilen ücretliler biraz daha yoksullaşır.

Mesela Almanya’da metal iş kolunda imzalanan son toplu iş sözleşmesi esnasında enflasyon %8,5 olmasına rağmen ücretlerde %5,5 artış ve bir defaya mahsus bazı yan haklar verilmişti.

Gerekçe, enflasyonun gelecekte daha fazla zarar verme ihtimali.

ÜCRETLER VE ENFLASYON İLİŞKİSİ

Enflasyon ücret, kira, faiz, kâr ve bu değişkenlere dair ‘beklentiler’in bir fonksiyonudur.

“Değişkenler”in fiyatlarındaki artışlar, “nitelik ve katkı” ölçüsünde fiyat artışlarına sebep olur.

500 TL’ye satılan bir gömleğin, içindeki pamuğun değeri 10 TL’dir. Bu 10 TL’lik pamuğun değerinin (aslında bu 10 TL’lik değer içinde de işçilik katkısı %75 olabilir) adım adım işlenerek nasıl yükseldiğini ve 500 TL’ye kadar satıldığını yazının sonundaki anlatıda göstermeye çalışıyorum.

Aradaki 490 TL’lik katma değerin (500-10) işçilik, masraflar (kira, faiz) ve kâr arasında paylaşıldığını da görüyoruz.

Fakat bilmediğimiz bir şey var: Acaba bu 490 TL katma değerden ücretler ne kadar pay alıyor?

Şirketlerin 2022 ve 2023 yıllarında lojistik sıkıntıları bahane edip, önceki yıllara oranla aşırı oranda para kazandıkları doğrudur.

TCMB’nin derleyip toplulaştırdığı bilanço/gelir tabloları ve BİST’te işlem gören şirketlerin bilançolarından derlediğimiz veriler de bazı şirketlerin kârlılıklarında son iki yılda yüksek artışlar olduğunu gösteriyor.

Fakat 2020 ve öncesi yıllarda kârlılık oranlarında bu tip bir “kâr sıçramaları” neredeyse hiç görülmüyor.

Bu çalışmada, bu istisnai dönemin altını çizmekle beraber esas olarak aradığımız olgu, uzun dönemli “ücretlerin milli gelirden aldığı pay”dır.

Ücret gelirleri, GSYH hesaplarında, iki ayrı başlık altında hesaplanır. Birincisi “işgücü ödemeleri” ve ikincisi “net işletme artığı/karma gelir” hesapları.

Net işletme artığı/karma gelir: Firma kazançları içindeki gelirlerin ücret ve sermaye geliri olarak ayrıştırılmaksızın toplam gelirleri ifade eder. Çünkü Milli Gelir hesaplarında bu ayrıştırmayı yapmak neredeyse imkânsızdır.

Kazancın ne kadarının emek ne kadarının da sermaye sayesinde oluştuğu, firma bilanço ve gelir tablolarından tam olarak elde edilemez; neredeyse bütün hizmet sektörü, küçük esnaf ve Kobi firmaları için durum budur.

Thomas PIKETTY milli gelirin %75’inin ücret ve %25’inin de sermaye gelirleri olan faiz, kira ve temettüden oluştuğunu hesaplamış. Türkiye için de bu oranın aşağı yukarı doğru kabul edilebileceğini, kendi çapımda yaptığım çalışmalarda ben de bulmuştum.

Sermaye yoğun sektörlerde bu %75 pay biraz daha düşük ve hizmet ürünlerinde daha yüksek olabilir fakat ortalaması %75’tir.

TCMB faiz artışları, işletme kârlılıklarını düşürerek enflasyonun düşmesine olumlu katkı sağlayabilir fakat bu yıl ücretlerdeki artış oranları, geçmiş dönem enflasyonuna endekslendiği için ücret artışlarının enflasyona katkısı kesin olarak beklentilerin üzerinde olacaktır.

Ocak ayı merkezi yönetim bütçesine göre personel giderlerinin bütçe giderleri içindeki payı son 20 yılın rekorunu kırmış görünüyor.

Salı günü yine bu köşede ücret artış oranlarının %50 ila %106 arasında arttığını belirtmiştim. %50’nin sadece yılın ikinci yarısı için yapılan ücret zammı olduğunu hatırlayalım lütfen.

Eğer ücretlerin milli gelir içindeki payı %75’se ve ücretlerdeki ortalama artışlar da mesela %60 ve üzeriyse, bu yıl enflasyonun %50’nin altına düşmesini beklemek gerçekçi bir beklenti olamaz.

Eğer enflasyonla mücadele patikası bu yılı %50 ve üzeri bir oranda kapatacaksa, faiz indirimleri de çok geç, mesela 2025’in ortalarında başlayabilir.

Ekonomi yönetimi ve TCMB, enflasyonu düşürmek için ne kadar çabalarsa çabalasın kur artış oranları da %40’ın altına düşmeyecektir.

Yabancı sermaye girişleri ve kurların baskılanması yöntemiyle, enflasyonla mücadele çabalarının etkisizliğini de başka bir yazıda değerlendireceğim.

Ücret artışlarının enflasyona etkisi sürecini 7 maddelik ve tek ürünlük (gömlek) bir süreçle irdeleyeceğiz.

Pamuğun gömleğe dönüşüm sürecinde, bir maliyet unsuru olarak ücretlerin oluşturduğu ek katma değer ekleme süreçleri yaklaşık olarak aşağıdaki gibidir.

1)Çiftçi ürettiği 100 kg çiğitli pamuğu (kütlü veya çekirdekli) Çırçır firmasına kilosu 22 TL’den 2.200 TL’ye satar.

2)Çırçır firması, aldığı bu pamuğu çekirdeğinden ayırır; eline 40 kilogram pamuk ve 60 kg’da çekirdek geçer. Pamuğun kilosunu, 50 TL’den (40*50=2.000 TL) iplik firmasına ve pamuk çekirdeğinin kilosunu da 7 TL’den (60*7= 420 TL) piyasaya satar.

Çırçır firması, 2.200 TL’ye satın aldığı pamuğu işleyip 2.420 TL satış gelirine ulaşır. (2.000 pamuk ve 420 çekirdek)

Çırçır firması, masraflar, işçilik ve kâr olarak fiyatlara 220 TL (2.420 - 2.200) eklemiş olur.

(Çekirdeği alan kişi çekirdeğin yağını çıkararak pamuk yağı üretir ve çekirdek artıklarını da küspe üreticisine satar; fakat çekirdeğin takibini bırakıyor ve pamuğu takibe devam ediyoruz.)

3)İplik firması kg’ı 50 TL’den 40 kg pamuğu satın alır ve pamuktan 32 kg, 30/1 penye ipliği üretir. Sonra da bu ipliği, kilosu 100 TL’den gömleklik kumaş üreticisine satar.

(Her bir kg pamuktan yaklaşık olarak 800 gram 30/1 üretilebilir. Yani %20 civarında bir telef olur fakat bu teleflerin bir kısmının da, mesela pansuman pamuğu gibi, bir ekonomik değeri vardır fakat biz dikkate almayalım.)

Böylece iplik firması, işçilik, masraflar ve kâr olarak fiyatlara 1.200 TL (3.200 – 2.000 = 1.200) eklemiş olur.

4)Gömleklik kumaş üreticisi firma bu 32 kg iplikle kumaş dokur ve sonra da fason ücretini ödeyerek bir boyahanede boyattırır. Fireler çıktıktan sonra elinde kalan 150 metre boyalı kumaşı, metresi 40 TL’den, toplam 6.000 TL’ye gömlek üreticisine satar.

Böylece boyalı kumaş üreticisi 3.200 TL’ye satın aldığı kumaşı 6.000 TL’ye satar.

Aradaki 2.800 TL (6.000 – 3.200) fark işçilik, masraflar ve kâr olarak oluşan katma değere eklenir.

5)Gömlek üreticisi firma da bu 150 metre kumaştan 100 adet gömlek diker. Bu gömlekleri yıkar, ütüler, ambalajlar, paketler ve toptancıya tanesini 100 TL’den satar.

Böylece gömlek üreticisi 6.000 TL’ye satın aldığı kumaştan ürettiği gömlekleri 10.000 TL’ye satar. Aradaki 4.000 TL fark işçilik, masraflar ve kâr olarak oluşan katma değere eklenir.

6)Toptancı bu 100 gömleği mağaza sahiplerine, bedeli 3. 4. ve 5. aylarda eşit taksitlerle tahsil edilmek üzere 150 TL’den 15.000 TL’ye satar.

Böylece 10.000 TL’ye alınan gömlekler 15.000 TL’ye satılarak oluşan 5.000 TL fark işçilik, masraflar ve kâr olarak oluşan katma değere eklenir.

7)Mağaza sahipleri de 150 TL’ye aldıkları bu gömleklere KDV dâhil 500 TL fiyat koyar. Bir miktarını bu fiyattan satar, bir kısmını sezon sonunda %50’ye varan indirimlerle satar ve satamadıklarını da indirim mağazalarında sattırmaya çalışır.

Sonuçta gömleklerin tümü, ortalama 330 TL fiyattan satılır.

Böylece 15.000 TL’ye satın alınan gömlekler KDV hariç 30.000 TL’ye satılır. Aradaki 15.000 TL fark işçilik, masraflar ve kâr olarak oluşan katma değere eklenir.

Öncelikle bütün rakamların piyasadan derlendiğini ve modeldeki fiyatlamaların, teamüllere uygun olarak tespit edildiğini belirteyim.

Tekstil hammaddesi esaslı bu süreçler, ahşap, metal, kimyasal veya karma esaslı ürünler için de geçerlidir.

Vergisiz 600.000 TL’ye satılan bir otomobildeki metallerin %95’i, kilosu 4 TL’ye satılan demir cevheridir. Demir cevherinin çıkarılmasında da işçiliğin payı %75 civarı olabilir. Keza diğer metaller olan alüminyum, bakır vs. gibi bazı metallerde de durum aynıdır.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum