Tüketicileri soyma düzeni
Geçen yazıda Turkcell ve Digitürk’ün nasıl olmayan bir borç uydurduklarını, sonra da bu borçları gecikme faizi ve masraflarla şişirdiklerini, ardından da hukuk bürolarıyla birlikte, tehdit, taciz ve şantaj yoluyla bu parayı tahsil etmeye çalıştıklarını kendi özel tecrübelerim eşliğinde anlatmıştım.
Yirmi yıldır halkın bu tip kumpaslarla soyulmasına göz yuman hükümet, hangi dağda bir kurt öldüyse, bu işe el atmaya karar vermiş görünüyor.
Avrupa Birliği mevzuatını Türkçe’ye tercüme ederek, tüketici haklarının korunabileceğini sananlar, yanılmaya mahkûm iyimserlerdir. Ne şirketler gerçekten bu tüketici haklarını tanıdı ne de mahkemeler bu hukuku, “özün önceliği” ilkesini gözeterek uyguladı.
Halkımız bu konuda da terk edildiğini hızlı bir şekilde anlayınca; bu şirketlere itiraz edeceğine onların tehdit ve şantajlarına boyun eğdi ve ne istiyorlarsa yaptı.
Keşke ben de öyle yapsaydım. Ne para istiyorlarsa verseydim, ne evrak istiyorlarsa temin etseydim.
Tüm aile olarak en az üç yüz kere aranıp tehdit edildik, şantaj içerikli mesajlar dinledik ve çok üzüldük.
Keşke, biz de, hukukun er ya da geç tecelli etmesine katkı sunabileceğimiz iyimserliğine kapılmasaydık. Pişmanım. Gerçekten pişmanım. Eğer Turkcell ve Digitürk’ün beni finansal olarak ibra edebileceklerine inansam, bugün, istedikleri parayı hemen öderim.
Fakat Turkcell yönetim kurulu toplansa ve “alacağımız sadece 16 TL’ymiş, gelin bu müşterimizi ibra edelim” dese, sanırım ibra edemezler. Çünkü benim için uydurdukları “alacaklarını” sattıkları için en son bu alacağı kim tahsil etmeye çalışıyor, muhtemelen bilmiyorlar.
“Tahsil edilen edilsin, edilemeyen de ömür boyunca sürüncemede kalsın” anlamına gelebilecek bir sistem kurulmuş, gibi görünüyor.
Türk Telekom’la ilgili tecrübelerim ve dinlediklerim, Turkcell’den de beter olduğu için, kızgınlığıma rağmen, hala Turkcell bize her ay altı adet fatura kesiyor; hukuka güvenmemek, sahipsizlik ve çaresizliği başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum.
Hukuku da işin içine katınca bir örnek vermeden geçmek olmaz. Tüketici kanunlarının en önemli maddeleri, özetle “cayma” ve “dönme” haklarıdır. Bu tip şirketler bu hakları dolaylı yöntemlerle kesin olarak yok etmiş durumdalar ve mahkemeler bu dolambaçlı ütme mekanizmalarını hala çözebilmiş değil.
Fakat benim amacım sadece ağlaşmak değil, teklif de sunmak.
Aslında yapılacak işler çok basit ve yalındır: Abonelik iptalinin, abone olmak kadar kolay olması.
Örnek Netflix.
Aslında Turkcell’de, Netflix yöntemini biliyor ve uyguluyor. Turkcell’in TV+ diye bir ürünü var ve bu ürüne abone olmak da, abonelikten ayrılmak da Netflix’in bire bir aynısı ve ben de aboneyim. Hatta Digitürk’de de benzer ürünü var: Bein connect, buna da aboneyiz, maalesef.
Hukuktan ve hükümetten emin olanlar, en azından korkmayanlar, şimdiye kadar, bilerek ve planlayarak müşterileri ütmeyi sürdürmüşler.
Soru: Çıkarılacak kanunun içeriği ne olmalıdır?
Öncelikle şunu söylemeliyim. Eğer hükümet yirmi yıl süren gafletinden uyanır ve gerçekten, tüketicilerden yana bir tavır alırsa, bazı vatandaşların teveccühünü kazanabilir; yok, eğer şirketlerin ve bankaların güdümüne girer ve halkın gerçek ihtiyaçlarını dikkate almazsa; bu defa, söz konusu şirket ve bankalara karşı oluşmuş hınç ve nefret hükümete yönelir.
Ey hükümet bu saatten sonra “vazgeçtik” diyemezsin, dersen, seçmenler gelir makamlarınızı icrada (siz seçim anlayın) satarlar.
Çıkacak kanunun “öz” olarak iki boyutu var. Birincisi takipteki alacakların bir kısmının (2.000 TL ifade ediliyor) silinmesi ve borçluların ibra edilmesi; ikincisi bu “alacak tutarlarının hükümet tarafından ödenmesi veya şirket defterlerine gider yazılması” imkânının tanınması. Hepsi bu kadar.
Fakat şeytan ayrıntıda gizlidir. Mesela “takipteki alacak” nedir? Sadece anapara mı, yoksa anapara artı tahsilat için yapılan masraflar ve işletilen faizler toplamı mı?
Net bir şekilde öneriyorum: Silinecek borç, anapara borç olmalıdır ve bu anapara borçlara işletilen her türlü faiz ve masraf silinmelidir, borçlulardan istenmemelidir.
Bu konu üzerinde ne kadar çok düşünür ve ne kadar çok tartışırsak toplumsal yarar o kadar artar. Tartışmayı sürdüreceğim.