Spor ülkesi olmak için...

Devlet, Z kuşağını devreye sokmalı, tam bir seferberlik başlatılmalı, lokomotif belediyeler olmalı

Değil bir yıl, bir ay, bir haftasını, bir gününü bile boş geçirmemesi gerekir Türkiye’mizin…

Çünkü bir Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları daha geride kaldı ama artık başlanmamış bir 4 yıl yok. Sadece 3 yıl var..

Yani çok yoğun bir çalışma sürecine girmek ve topyekun seferberlik ilan etmek gerekiyor…

Başta Dört Büyükler, bütün kulüplerimizi, müessese takımlarımızı, özel teşebbüsü, lise ve üniversiteleri, ama en önemlisi de, olmazsa olmazımız belediyelerimizi…

Çünkü her türlü imkanı olan ve en büyük sporcu kaynağımızı harekete geçirebilecek, taşımasından konaklamasına, organizasyonuna kadar her türlü imkana sahip belediyelerdir…

***

Türkiye, bu büyük potansiyeli harekete geçirmeli. Ortada çok büyük zenginliğimiz olan, müthiş insan kaynağımız var, Avrupa’yı gıpta ettirecek gençliğimiz var…

Z kuşağımızı, spor alanlarına çekebilmek, o müthiş zekasını ve hiperaktif enerjisini, sporla buluşturmak, bilimle yoğurup yarınlara hazırlamak, her türlü teknolojik donanımla mücehhez kılmak, bu ülkenin geleceğini garantiye almak gerek…

Bu hamle geleceğin Türkiye’sini ve tükenmez insan sermayesini o kadar güçlü kılar ki, dünya ve Avrupa arenasında bizi başarıdan başarıya koşturur…

***

Çok şükür, belki henüz tam yeterli değil ama geçmişle kıyaslanmayacak kadar çok tesisimiz var… Hani hatırlayın bir zamanları…

Yüzme derslerinin sınıfta yapıldığı yıllar... Beden eğitimi öğretmeni bulmak neredeyse imkansız... Yerlerine spora hobisi olan veya boşta bulunan öğretmenler girerdi. Çoğu yüzme bilmezdi...

Bilen bir öğrenciyi masa üstüne çıkarır, bütün öğrenciler de yüzmenin ne menem bir şey olduğunu öğrenirdi!..

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 1994’te Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda koca İstanbul’da 1’i belediyenin, 2’si de bakanlığın olmak üzere, 2’si yarı olimpik, 1’i olimpik sadece 3 tane yüzme havuzu vardı...

Bu büyük ayıptan kurtulmak için kolları sıvandı... “Her İlçeye Bir Kompleks’’ sloganıyla başlayan tesisleşme hamlesi “her mahalleye bir tesise...” dönüştü...

Sonra “salonsuz okul kalmasın’’ ve nihayet “havuzu da olsun’’ sloganı sloganımız oldu...

Eğer belediyeciyseniz hizmette sınır yoktur, olmamalıdır da...

Hele 85 milyonluk bir ülkede, spor çağında 40 milyon genç varsa ve bunun 25 milyonu da ilk ve ortaöğretimde okuyorsa...

Üç tarafı denizlerle çevrili” diye başlayan cümlelerle neden şampiyonlar çıkaramadığımız sorgulanırken, kriterlere uygun havuzlar 1994’ten sonra yerel yönetimlerde, 2002 sürecinden sonra da her yerde görülmeye başlandı...

***

Uluslararası organizasyonlar alabilmek ve becerebilmek, çocuk ve gençleri spora çekebilmek, bütün “Türkiye’yi baştan başa bir spor ülkesi yapabilmek” için hamle üstüne hamle gerekliydi….

Belediyeciliğin gençlik ve spor için ne kadar önemli olduğu, o dönemden sonra daha iyi anlaşıldı...

Belediyelerimiz, irili ufaklı sayısız tesis yapmaya başladı... Organizasyonlarda da vazgeçilmez bir ayak oldu...

Sadece lojistik destekle kalmıyor, organizasyon kabiliyetini geliştirerek ve tanıtımını da yaparak aynı zamanda turizm bölgesi haline geliyorlar...

Bunu da ancak sporun gücüyle yapabilirsiniz...

Bunun için de kenetlenmek, hedefe yoğunlaşmak gerekiyor. Türkiye’nin geleceği uzlaşmada, bunu başarmak gerek…

Ampute Milli Takımı, 4 yıl aradan sonra: Kan o kan, değişmez

Romanı yazılmalı dizisi yapılmalı

Bir takım düşünün Avrupa Şampiyonası finallerini oynuyor. 5 maç, 5 galibiyet alıyor. Sıkı durun tam 36 gol atıyor ve sadece 2 gol yiyor. O 2 gol de, 5 gol attığımız Rusya’dan yeniyor. 11 golle kral olan Ömer Güleryüz, tek başına rakip takımlardan daha çok gol atıyor.

Ömer, hem en iyi oyuncu seçiliyor, hem de, gol kralı oluyor…

Hocamız Osman Çakmak, 4 yıl önce İstanbul’da 40 bin taraftarımız önünde şampiyon olduğumuzda son golü İngiltere’ye atarak 2-1 kazanmamızı sağlamıştı…

İnanılmaz bir kaptandı, müthiş bir teknik direktör oldu ve bu sefer de hoca olarak 2.şampiyonluğu yaşattı. Tabii bu sefer Polonya’da…

***

Hocamızdan oyuncularımıza, her birinin ayrı bir hayat hikayesi var. Hikayelere, romanlara konu olabilecek muazzam öykülerin sahipleri onlar…

Senaristler hayatlarını, hele de takımın tümünü senaryolaştırsa müthiş bir sinema filmi veya televizyon dizisi çıkar ortaya…

Maçları okuyuşları, yüreklere dokunuşları, gazilere mesajları ve “Gaziler Günü’ne denk gelen şampiyonlukları… Destansı bir kahramanlıktı onların başarısı…

***

Gürcistan’ı 10-0 yenince, dişimize göre demiştik. Peşinden futbolda dünya devi İtalya’yı hem de 11-0 mağlup ettik…

İngiliz ekolü İrlanda’yı 4-0, Rusya’yı 5-2. Karşımıza kim çıktıysa pişman ettik. Son kurban da finalde İspanya oldu ve tam 6-0’la da onları devirdik…

Yani bir takım şampiyon olur da, bu kadar eze eze başarılan bir şampiyonluğu ilk defa gördük…

Düşünün 2017’de ilk şampiyon olduğumuz İstanbul’daki finali. Beşiktaş Park’ta tıklım tıklım dolu, tam inanmış 40 bin seyirci önünde İngiltere’yi 2-1 yenip ipi göğüslediğimiz geceyi…

Türkiye’nin 2002 Dünya Kupası’nda Dünya Üçüncüsü olduğumuzda yaşadığımız bir coşkunun tekrarıydı…

4 yıl önce, 4 yıl sonra… O kan, bu kandı, değişmedi ve başarısını artırarak devam ediyor. Nazar değmesin…

FİFA’dan UEFA’ya dünya bir Türk takımını gıpta ederek, hayran kalarak izledi… Türkiye, adeta kasırgayı andıran bir takımla resmen moral tazeledi… Bütün ülke gurur duydu, milletimiz bağrına bastı…

Emeği geçen herkese, Başkan Arif Uztürk’ü, kulüplerimizi, hocalarımızı, rehabilitasyon merkezlerimizi, herkesi kutluyoruz.

Ampute Milli Takımı’mız, onur verdiniz…

Adınızı tek tek sıralamaya gerek yok, hepinizi alnınızdan öpüyoruz…Helal olsun size kahramanlar…

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum