Ağzı dualı münafık virüslerden ders alır mıyız?
Fetullah terör örgütünün 15 Temmuz gecesi bu memlekete yaptığı ihanet hepimiz için bir milat olmalıdır. Zira biliyoruz ki 15 Temmuz’a bir gecede gelmedik. Tarihi 30-40 yıla dayanan bu ihanet örgütü, bütün siyasi iktidarlar döneminde adım adım bir virüs gibi devlete sızdı ve devletin bütün reflekslerini, bağışıklık sistemini adeta yerle bir etti.
Aslında geçmiş bütün siyasi iktidarlar da, AK Parti iktidarı da bu ağzı dualı virüslerin devletin normal hiyerarşik yapısı içinde görev yapmadıklarını, farklı ve derinden bir yapılanma içinde olduklarını görüyordu, biliyordu.
Ama kabul edelim ki herkes yaygın bir gaflete teslim olmuş durumdaydı. Yıllarca bir basiret ve feraset körelmesi yaşadık adeta... Hepimizin gözü önünde Allah deyip soru çaldılar, Peygamber deyip ahalinin yatak odalarını dikizlediler görmezden geldik. Dahası, alnı secdeye varan bir münafıklık şebekesine kol kanat gerdik.
Öyle ki devlet bürokrasisinin en konforlu görevlerini bu ağzı dualı münafıklara verdik, devlet üniversitelerinden esirgediğimiz şehirlerin en değerli arsalarını FETÖ’nün üniversitelerine tahsis ettik, dünyanın değişik ülkelerinde bir CIA üssü gibi çalışan bu münafıklar ordusuna devlet adına kefil olduk.
Ta ki 17-25 Aralık’taki millet iradesine karşı giriştikleri suikast girişimine kadar. Aslında o günden sonra da çok radikal tedbirler aldığımızı söylemek ne yazık ki pek mümkün değil. Maalesef söylem düzeyindeki keskinlik, sonuç alıcı eyleme dönüşmekte gecikti. Mesela ordudaki FETÖ yapılanmasının çok tehlikeli boyutlarda olduğu bilindiği halde, 15 Temmuz felaketi adeta göz göre göre kapımıza dayandı.
Bu konuda yaşadığım dramatik bir olayı burada kayda geçmek istiyorum. Tarih 27 Haziran 2014, yayın yönetmeni olduğum Akşam gazetesinde “Karargahta 40 Paralel Paşa” manşetini attık ve ordudaki FETÖ’cü yapıyı bütün ayrıntılarıyla deşifre ettik. Hemen ertesi günü önce Genelkurmay başkanlığı bir yalanlama yayınladı. Arkasından da kurumsal olarak cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık ayrı ayrı manşet haberimizi yalanladılar. Türk ordusuna iftira atan bir gazeteciydim artık. Neyse ki ‘vatan haini’ ilan etmediler, buna da şükür...
İki üç yıllık bir gecikme ile de olsa devlet şimdi OHAL kapsamı içinde çok hızlı ve etkili bir temizlik operasyonu yapıyor. Bu konuda hepimize düşen operasyonlara katkı sunmak ve devletin bu virüslerden arındırılmasını sağlamak.
Ancak şu andan itibaren devletin ve siyasi iktidarın önünde çok daha zor bir görev bulunuyor. Bugüne kadar bütün siyasi iktidarların bir basiret kapanması yaşadığı dikkate alındığında, bundan sonra iktidarın zihinsel ve operasyonel anlamda çok daha fazla bir dikkate ihtiyacı olduğu anlaşılacaktır.
Zira kabul etmek gerekiyor ki, yaşadığımız felaket tablosundan sonra sadece devleti bu virüslerden temizlemek yeterli olmayacaktır. Bundan sonra devleti yapılandırmada öylesine sağlıklı kriterler koymalıyız ki bir daha başımıza böyle belalar gelmesin.
Maalesef Cumhuriyet tarihi boyunca devletin yapılanma felsefesi ideolojik kalıplardan bir türlü kurtarılamamıştır. Mesela bir dönem bürokraside yükselişin temel kriteri Atatürk üzerinden riyakarlık yapmaktı. Elbette cumhuriyetin kurucu liderini sevmek ve saygı göstermek çok doğal bir haldir. Ancak bunun neredeyse zoraki bir kriter haline dönüşmesi problemli bir durumdur.
Benzer bir problemi FETÖ tehlikesinde yaşadık. Liyakati değil, her ne kadar yazılı bir şart olmasa da ‘alnı secdeli olma’yı bir kriter getirmenin başımıza ne tür belalar açtığını hep birlikte gördük. Elbette insanlar tek tek her türlü inanca, kimliğe sahip olabilirler, bu bir nakısa değil tam aksine zenginliktir. Ancak bu inanç ve kimlik gurupları devlet hiyerarşisi dışından talimat alan yapılanmalara dönüşürse, hiçbir devlet buna izin veremez.
Eğer gerçekten FETÖ felaketinden ders aldıysak önümüzde bir tek kriter var; liyakat ve emaneti ehline vermek... Şu saatten sonra ‘Bunlar bizim çocuklar, alınları secdeye varıyor, dolayısıyla bürokraside bunların önünü açalım’ anlayışıyla devleti asla sağlıklı bir şekilde yapılandıramayız. Unutmayalım, Sisi de ağzı dualı, alnı secdeye varıyor, üstelik karısı da çarşaflı ama zalim...
Allah Kuran’da diyor ki: “Haberiniz olsun ki Allah size şunları emrediyor: Emanetleri ehline veresiniz ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakit adaletle hükmedesiniz, hakikat Allah size ne güzel va’z veriyor, şüphesiz ki Allah semi’, basir bulunuyor. (Nisa suresi: 58- Elmalı Hamdi Yazır tefsiri)