AK Parti’nin kıyısından geçenler bile günahkar mı?

Genellikle toptancı yaklaşımları, genellemeleri seven bir toplumuz. Farklı siyasi anlayışlara, farklı kimliklere mensup kesimleri belli olaylar ve yaşanmışlıklar üzerinden bir kalemde yargılayıp mahkum etmeyi nedense çok seviyoruz.

Özellikle siyasette bu yaklaşım öylesine kıyıcı bir mekanizmaya dönüşüyor ki yıllar geçse de “siyasi günahkarlık” hiç bitmiyor.

Mevzuya kitabın tam ortasından girdiğimin farkındayım elbette, ama ne yapalım ki siyasetin sıcak gündemi biraz da bunu mecbur kılıyor. Bilindiği gibi 6’lı masada yer alan DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, geçtiğimiz hafta Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kim olması gerektiği konusunda öyle bir ifade kullandı ki herkesin aklını karıştırdı. Uysal’ın tarif ettiği ortak aday konusundaki en önemli kriter şuydu: “20 yıllık AKP döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak.”

Bu ifade doğal olarak Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi isimleri akla getirdi. Her ne kadar Uysal, “onları kastetmedim” dese de, bu söz söylenmiş ve siyasi hafızada yerini almıştır.

Aslında bu tür durumları bir nevi “kısa devre” olarak görüp büyütmemekte yarar var. Zira Türkiye’nin önünde çok hayati bir değişim fırsatı ve de zarureti var. Dolayısıyla yol kazalarına takılmanın bir anlamı yok. İnanıyorum ki 6’lı masada yer alan her bir lider de bu tarihi fırsatın farkındadır ve yanlış bir notaya basmayacaklardır.

Nitekim Cuma günü KARAR TV’de konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da bu tarihi fırsatın altını bir kez daha çizerek çok net mesajlar verdi: “Önemli olan hedefe ulaşmak. Biz hep beraber parlamento çoğunluğunu oluşturmamız lazım. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra aynı kararlılığın altı lider tarafından götürülmesi lazım. Altı lider gerçek kabine. Bugün masanın etrafında bizi bir araya getiren güvendir.” Aynı şekilde DEVA lideri Ali Babacan da “Tartışmalar doğal ama güven sarsıcı olmamalı” diyerek ittifakın öneminin altını bir kez daha çizmiş oldu.

Kuşkusuz bu zor dönemde, farklı anlayışları, farklı hedefleri olan altı partinin mükemmel bir uyum sağlaması çok da kolay değil, ama buna rağmen şu ana kadar süreci son derece iyi yönettiler. Eminim bundan sonra da aynı uyumu sürdüreceklerdir.

Bu vesileyle aslında Türk siyasetinde zaman zaman yaşanan bir hastalığın altını çizmekte yarar var. Siyasetin imkanlarını daraltan bu anlayışın en bariz göstergesi şu; eğer bir iktidarda milletvekili, bakan, başbakan olarak yer almışsanız, ya da o partiye oy vermişseniz yıllar geçse de siz artık o partinin bütün günahlarına da ortaksınız demektir!

Mesela Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı, Ahmet Davutoğlu başbakanlık, Ali Babacan ise ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı yapmış üç değerli siyasetçi. Ancak günün sonunda AK Parti kendi ilkelerinden vazgeçip istikametini değiştirdiği için Babacan ve Davutoğlu ayrılıp kendi partilerini kurmuşlar…

Şimdi bu isimler ya da bir dönem AK Parti içinde yer aldıktan sonra ayrılan başka isimler, 20 yılın bütün sorumluluklarına ortak mı olmuş oluyorlar?

Böyle bir hakkaniyetsizliği kabul etmek elbette mümkün değil. Ama ne yazık ki siyasi hayatımızda zaman zaman bu tür zihniyet sapmalarının yaşandığı da bir gerçek.

Hatta öyle ki AK Parti’ye oy veren milyonlar bile bu günahın ortakları olarak görülebiliyor. Şimdi bu zihniyet, değişik zamanlarda AK Parti’ye oy vermiş olan neredeyse yüzde 70 seçmene demek istiyor ki: “Siz geçmişte AK Parti’ye oy verdiniz, dolayısıyla tüm icraatlarından da sorumlusunuz.” Milletin tümünün oyuna talip olan bir siyasetçinin, “AK Parti’ye oy veren siz günahkarların oylarını istemiyoruz” deme gibi bir lüksü olabilir mi?

Maalesef bu zihniyet sapması sadece siyasi alanda değil, özellikle Ortodoks sol çevrelerde de bir partiye oy veren insanları bile neredeyse toptan yok sayma gibi bir anlayış hakim. Ne yazık ki Türkiye, yüz yıldır bu reddiyeci anlayıştan bir türlü kurtulamıyor.

Bu hastalığın bir başka versiyonu daha var; biliyoruz ki Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki CHP iktidarının hataları üzerinden bugünkü CHP günahkar olarak ilan edilebiliyor. Düşünün ki üzerinden neredeyse yüz yıl geçmiş, dönem değişmiş, insanlar değişmiş ama ‘günahkarlık’ bir türlü bitmemiş… Doğrusu kimse böyle bir yaklaşımın hakkaniyetli olduğunu asla iddia edemez.

Kim ne derse desin, eğer Türkiye bu toptancı zihniyet yapısından kurtulamazsa, hiçbir zaman normal bir demokrasi inşa etme şansını yakalayamayacaktır.

YORUMLAR (176)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
176 Yorum