Avrupa’nın açlık sorunu ya da Türkiye mucizesi!

Genellikle toplumun önemli bir bölümünün “Bir Türk dünyaya bedeldir” masalını dinleyerek büyüdüğü bir Türkiye’de, bugünlerde hamasi milliyetçilik söylemleri özellikle siyaset pazarında iyi iş yapıyor. Kuşkusuz buna bir miktar dini menkıbeleri ve hurafeleri de eklerseniz siyasetin cazibesi seçmeni büyüleyecek bir kıvama erişiyor.

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ceyhan’daki bir enerji tesisinin açılışında yaptığı konuşmadaki şu ifadeleri yeni siyaset anlayışının kodlarını ortaya koyması açısından son derece önemli:

“Amerika’nın halini, İngiltere’nin halini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin. Aynı şekilde Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar... Yiyeceklerini bulamıyorlar. Elhamdülillah Türkiye’de böyle bir sorun yok.’’ Amerika’nın ve Avrupa’nın Türkiye’yi neden kıskandığını şimdi daha iyi anlıyoruz…

Yıllardır uçaklar, otomobiller, trenler, sayısız dijital teknoloji ürünleri icat edip üretiyorlar, nano teknolojide müthiş bir mesafe aldılar, tıpta geliştirdikleri yeni teknikler ve ilaçlarla insanlığa büyük hizmetler sunuyorlar. Ama hala kuyruklarda bekliyor ve yiyecek sıkıntısı çekiyorlar!..

Kendi hallerine bakmadan uzaya gitmeye hazırlanan, her ay milyarlarca metreküplük gaz bulan Türkiye’yi kıskanıyorlar!...

Oysa artık eski Türkiye yok, devasa şehir hastaneleri yapan, kasabalara kadar üniversiteler açan, kalacak yurtları olmasa da 8 milyon üniversite öğrencisi olan bir Türkiye var!..

Düşün artık Türkiye’nin yakasından… Her geçen gün büyüyen ekonomilerinizle, dünya ile yarışan bilim insanlarınızla, müzisyenleriniz, ressamlarınız ve heykeltıraşlarınızla öğünün.

Ama ne hikmetse gözleri hala Türkiye’de… Hazinedeki kefen parasını bile harcayan, 128 milyar doları arka kapıdan kimlere sattığını izah edemeyen, pandemide vatandaşlarına parasal destek sağlayamayan, Avrupa’dan yüksek faizle bile kredi bulamayan, eski siyasetçilerin marina kahyalığı yapmakla övündüğü, siyasetçilerin suç örgütü lideri olarak arananlardan her ay 10 bir dolar maaş aldığı, öğrencilerin, soğancıların, marketçilerin, kebapçıların ‘tetörist’ ilan edildiği bir Türkiye’yi kıskanmaktan bir türlü vazgeçmiyorlar!..

Üstelik şimdi rektörlerimizin önemli bir bölümü ‘üniversitemin Türkiye ve dünya sıralamasındaki yerini nasıl yükseltebilirim’ diye bir dertleri de yok. Onlar ‘yakınlarımı nasıl işe alıp maaş bağlarım, kendime bir ek gelirler bulabilir miyim, eşimi, yeğenimi istihdam edebilir miyim’ gibi daha ranta dönük işlerle uğraşıyorlar…

Görüldüğü gibi Avrupa anlamakta güçlük çekse de Türkiye ekonomide, dış politikada, eğitimde mucizeler(!) yaratmaya devam ediyor… Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde 29 Eylül’de yerli savaş uçağı müjdesini verdi ve dedi ki: “Proje ortağı olduğumuz F-35 uçakları konusunda yaşananlar, bizim bu alandaki kararlığımızı daha da artırmıştır. Nasıl İHA'larımızı, SİHA’larımızı, uydularımızı geliştirip, uçurduysak inşallah kendi savaş uçağımıza da kavuşacağız.” Gerçi şu günlerde miadını çoktan doldurmuş olan yeni F-16’lar almaya hazırlanıyoruz ama olsun…

Allah aşkına şimdilik hayalini kurduğumuz yerli savaş uçaklarımızı kıskanmaktan bıkmadınız mı? Unutmayın ki sizin dolarlarınız, euro’larınız varsa, bizim de iman dolu göğsümüz var… Ayrıca Türkiye’deki yüksek enflasyona bakıp boşuna sevinmeyin, bizde öyle bir sistem var ki devletimizin yöneticileri bir sabah kalkarlar enflasyonu yerle bir ederler, hazineyi de dövizle doldururlar, sonuçta her şey bir kaleme bakar…

Avrupalıları Türkiye’yi kıskanmaktan vazgeçirmek için çok rasyonel bir öneride bulunmak istiyorum. Biliyoruz ki İbn Rüşd Batı düşüncesinde rasyonel aklın inşasında önemli katkılar sağlamış ünlü bir İslam filozofudur. Her ne kadar Müslüman dünya İbn Rüşd’ün akılcı çizgisini sürdürememiş olsa da, Batı bu konuda ciddi mesafeler almış ve insanlık için çok önemli bilimsel gelişmelerin altına imza atmıştır.

Bilindiği gibi 17. Yüzyılla birlikte giderek daha çok sayıda araştırmacı kendine metafizik problemlerden çok somut problemler hakkında deneysel bir yanıt alabileceği sorular sormaya başlamıştır. Bu araştırmacılar doğayı titizlikle gözlemlemeye çalışmışlar ve önceleri sadece sanatla ve zanaatla ilişkili olduğunu düşündükleri doğanın, artık bilimin amacı olduğunu daha çok kabul etmeye başlamışlardır. Başarılarının temelinde deney ve matematiğin ortak uygulaması vardı ve en görkemli sonuçları verenler, ölçüme ve matematiksel ifadeye indirgenebilen bu bilim dalları oldu. (Carlo M. Cıpolla, Zaman Makineleri, .14)

Böylesine bilimsel ve teknolojik gelişmelere imza atan Batılıların hala bizi kıskanıyor olmaları siz ce de garip değil mi?

YORUMLAR (103)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
103 Yorum