Bela kapımıza dayanmadan uyanamıyoruz
15 Temmuz’da Pensilvanya çapulcularının bütün Türkiye’ye yaşattığı kabus gecesi gösterdi ki bu adamların hiç şakası yok. Çünkü aklı ve mantığı yok. O zat bu çetelerin beynine nasıl bir mistik zehir zerkettiyse, bu zehirli şakirtler adeta bir şarhoşluk içinde sivillere rastgele ateş açabiliyor, demokrasinin kalbi olan parlamentoyu bombalayabiliyorlar.
Evet darbe bir insanlık suçudur, cuntacılar da acımasızdır. Ancak sonuç itibariyle darbecilerin birincil hedefi siyasi iktidarlardır. Dolayısıyla Cuma gecesi afyon yutmuş Haşhaşilere bu cuntacıların sergilediği görüntüler, Fransa’da kamyonla insanları biçen IŞİD manyaklarına benziyor.
Yaklaşık üç yıldır devletin içine sızan bu Haşhaşi çetelere karşı aktif bir mücadele yürütülüyor. Ancak nedense bela kapımıza dayanmadan esasa ilişkin bitirici hamleyi bir türlü yapamıyoruz.
Aslında 17-25 Aralık’ta yaşadığımız felaket, bu çetenin doğrudan ülkenin demokrasisine, millet iradesine düşman olduğunu çok ‘yakın tehlike’ olarak görmüş ve hiç zaman kaybetmeden devlet aklının stratejik hamlelerle kararlı bir mücadele başlatması gerektiğine inanmıştık.
Evet, özellikle devletteki sivil kadrolar anlamında mücadele başlatıldı ve bu süre içerisinde hiç küçümsenmeyecek bir mesafe de alındı. Ancak emniyetteki temizliği bir tarafa bıraktığımızda bugüne kadar çok da dişe dokunur bir tasfiye yapıldığını söylemek biraz zor. Hatta zaman zaman mücadeleyi sulandıracak bir takım operasyonların yapıldığını söylemek bile mümkün. Bu arada yargıda ele başı niteliğindeki bazı isimlerin yurt dışına kaçtığını da bir tarafa not edelim.
***
Oysa ordudaki paralel yapılanmanın çok daha derinlikli olduğu ve buradaki silahlı çeteleşmenin demokrasi açısından büyük bir risk oluşturduğu herkesin malumuydu. Belki ordunun hassasiyeti de dikkate alınarak uygun bir zamanlama planı yapılıyordu denilebilir, ama 2013’ten bu yana geçen zaman dikkate alındığında her geçen gün tehlikenin daha da derinleştiği bir gerçekti.
Hafızalarımızı tazelemekte yarar var; 27 Haziran 2014 yılında benim de yayın yönetmenliğini yaptığım Akşam gazetesinde ‘Karargahta 40 paralel paşa’ manşetiyle bir haber yayınlamıştık.
***
Haberde çok net ifadelerle, “Derin örgüte hizmet eden paşaların, 20’si ‘tuğgeneral’ ve 5’i bölge komutanı. 7’si ‘tuğamiral’, diğerleri ‘tümgeneral’ ve ‘tümamiral’ düzeyinde. Özel ekibin ulaştığı en sarsıcı gerçek, çok önemli bir kuvvet komutanının paralel yapıyla çok yönlü işbirliği içinde olduğu” ifadesine yer verilmişti. Hatta hiç unutmuyorum bu haber yüzünden gazetenin sahibiyle de ciddi bir kriz yaşamıştık. Zira bu manşet o gün jet hızıyla Genelkurmay Başkanlığı, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık tarafından çok net bir şekilde yalanlanmıştı.
Oysa haber doğruydu ama derdimizi kimseye anlatamamıştık. 15 Temmuz gecesi yaşadıklarımız haberi doğruladı ama, keşke o gün düğmeye basılabilseydi ve bu acıları hiç yaşamasaydık.
Cuma gecesi yaşadığımız kabus hepimize bir gerçeği öğretti ki, uğruna mücadele edilmeden demokrasi asla hak edilmiyormuş.