Biraz hukuki hassasiyet lütfen
Dokunulmazlık dosyalarının parlamento gündemine geldiği şu günlerde Türkiye’nin hukuksal görünürlüğü konusunda çok tuhaf bir manzara ile karşı karşıyayız. Reformcu kimliğe sahip AK Parti iktidarının çok önemli demokratikleşme hamleleriyle pırıltılı bir demokrasi karnesine sahip olan Türkiye’nin son günlerde ‘demokrasi azlığı’ gibi tatsız bir algı ile anılır hale gelmesi gerçekten düşündürücü. Bu arada muhalefetin de bu algının oluşmasına katkı sağladığını özellikle belirtmek gerekiyor.
Hiç tereddütsüz söyleyelim, AK Parti iktidarı özellikle 2011 yılına gelene kadar özgürlüklerin genişletilmesinde, insan haklarının geliştirilmesinde ve de hukuk alanında demokrasinin standartlarını yükselten çok önemli adımlar attı, demokrasi liginde Türkiye’yi üst sıralara taşıdı. Eminim ki hakkaniyetli bakan her göz bu hakkı teslim edecektir.
Ancak sonrasında AK Parti’nin millet nezdindeki itibar çıtası yükseldikçe bir haller oldu ve hayata geçirilen demokratik devrimler sanki bir başka partinin eseriymiş gibi kendi başarılarına karşı duyarsız hale geldi. Elbette demokratik değerleri savunmaktan, hukukun üstünlüğüne inanmaktan vazgeçmedi. Ancak ilk dönemdeki reformcu pırıltının giderek solgunlaştığı yönünde de yaygın bir algı var.
Kuşkusuz bu algı durup dururken kendiliğinden oluşmadı. Mesela Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde Paralel’in hukuk sistemine kurduğu tuzak, iktidar partisi olması hasebiyle ister istemez AK Parti hanesine yazıldı. Sonrasında 17-25 Aralık darbe girişimi devletin bütün ayarlarını bozduğu gibi, doğal olarak AK Parti iktidarının da demokratikleşme hızını yavaşlattı. Bu noktada bir hakkı teslim etmek gerekirse, bu süreçte iktidar bir bakıma şeytan taşlamaktan demokratikleşmeye pek vakit bulamadı. Ama yine de bütün bunlar AK Parti gibi reformcu bir iktidar için asla mazeret olamaz. Hele de bazı AK Partili vekiller çıkıp “Milletvekilleri anayasa değişikliği oylamasında göstere göstere oy kullanabilir. Hiç engel yok anayasa ihlal edilir ama değişikliği etkilemez” diyebiliyorsa bunu hukuksal hassasiyetle izah etmek zor olur.
İşte tam da bu yüzden şu günlerdeki dokunulmazlık tartışmaları gerek AK Parti’nin, gerekse muhalefet partilerinin hukuk hassasiyetlerini göstermesi açısından kelimenin tam anlamıyla demokratik bir gösterge olacaktır.
Hemen belirtelim, eğer HDP’lilerin terör konusunda sergiledikleri şımarıklıklar olmasaydı, dokunulmazlık diye bir gündemimiz olmayacaktı. Biliyoruz ki asıl hedef HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması...
Peki toplum HDP’li vekillere öfkelenmekte haksız mı? Elbette sonuna kadar haklı. Teröre kol kanat geren, toplumun acılarına inat PKK ile fiili ortaklık içinde olan HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının gündeme gelmesinden daha doğal bir durum olamaz. Eğer demokratik yöntemlerle parlamentoya giren vekiller terörle işbirliği yapmakta bir beis görmüyorlarsa, bunun yasal anlamda bir bedelinin olabileceğini de hesaba katmaları gerekir.
Artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Evet terörle mücadele aynı kararlılıkla sürmeli, şiddeti bir siyaset aracı olarak seçen vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılmalı. Zaten bu konuda Venedik Komisyonu’nun şiddete bulaşan vekillerle ilgili kararı, uluslararası hukuk anlamında bir meşruiyet sağlıyor. Hal böyleyken, söylem düzeyinde kalan vekillerin de dokunulmazlıklarının kaldırılması, hukuksal anlamda izahı zor bir durum ortaya çıkaracaktır. Dahası böyle bir durum, Türkiye’yi gereksiz bir meşruiyet tartışmasının içine çekebilir.
Belirtmek gerekiyor ki, şu anda ortaya çıkan manzara pek iç açıcı değil. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu şu anda işleyen dokunulmazlık prosedürünün açıkça anayasaya aykırı olduğunu söylemesine rağmen, topu Anayasa Mahkemesi’ne atarak kelimenin tam anlamıyla eyyamcılık yapıyor.
Peki AK Parti ne yapmak istiyor?
Doğru olanın sadece şiddete bulaşan vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması olduğunu bildiği halde neden böyle bir yolu tercih etti? AK Parti de, muhalefet de çok iyi biliyor ki eğer yasal değişiklik bu haliyle parlamentodan geçerse Anayasa Mahkemesi’nden döner, olmadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) kesinlikle döner. Unutmayalım, bütün dokunulmazlıkları aynı torbaya doldurarak toptancı bir yolu tercih etmek çözüm değil, çözümsüzlük üretir. Muhalefet için bunlar normal de, AK Parti’nin demokratik reflekslerine hiç yakışmıyor.