İslam fıkhının bugün de söyleyecek bir sözü olmalı
Bütün toplumsal değişim ve gelişmeler ilahi iradenin bir sonucudur, kısacası hayatımızda yaşadığımız her durum Allah’ın bilgisi dahilindedir. Ve bütün insanlık tarihi boyunca insanın iyi ve kötü karşısındaki duyarlılığı ve davranış biçimleri de Allah’ın insanı yarattığı fıtrat üzere gerçekleşmektedir. İnsanların aile kurmaları, utanma duygusu, başkalarının malına, canına kastetmeme gibi davranışlar dinin kuralları olduğu gibi aynı zamanda fıtratın da bir gereğidir. Yani bu tür insani davranışlar sadece İslam toplumlarının değil, bütün toplumların ahlaki temelleridir.
İşte fıkıh insanların günlük hayatlarında karşılaştıkları problemlere çözüm üreten dini bir disiplindir. Ancak bunu yaparken fıkıh tarihi süreç içinde dönemsel farklılıkları, kültürel, sosyolojik şartları ve yaşanan değişimleri dikkate alan dinamik bir yapı olmak durumundadır. Ve fıkıh uygulamaları, Kur’an ve sünnete aykırı olmamak kaydıyla Müslümanların günlük hayatlarına ilişkin çözümler üreterek ameli alanda bir zenginlik üretmelidir.
Özellikle son yüzyılda fıkıh, bir akide meselesi haline dönüştürüldüğü için, dinin esası gibi algılanmaya başlanmıştır. Oysa Allah neye nasıl inanacağımızı ‘akaid’le belirlemiştir. Ancak tarihsel süreç içinde fıkıh dinle öylesine iç içe geçmiştir ki, fıkhın reel karşılığı ve rasyonalitesi kaybolmuştur. Çünkü fıkhı bir ‘Allah kanunu’ olarak ortaya koyduğunuzda, aynı zamanda insanların itiraz etmesini de önlemiş oluyorsunuz. Bunun anlamı şudur; dini Allah göndermiştir, fıkıh da Allah’ın şeriatı olduğuna göre toplumun bütün sorunlarını çözebilecek güce sahiptir.
İşte bu anlayış temelinden hareketle günlük sorunlara çözüm üretmek de, sistem inşa etmek de, siyasal ve ideolojik meseleleri vuzuha kavuşturmak da fıkhın sorumluluğu olarak görülmeye başlanmıştır. Kısacası, Ali Bardakoğlu Hoca’nın ifadesiyle, modern dönemde öfkeli, savunmacı, tepkisel dindarlığımız fıkıh üzerinden ifade edilerek; kavgalar fıkıh üzerinden yapılmış ve fıkıh sonunda beşeri ve rasyonel özelliğini kaybederek akidevi bir yapıya bürünmüştür.
Yani özlenen İslami düzeni kurmak için bütün umutlar fıkha bağlandı. Ancak fıkıh kendi içinde yenilenmeyi sağlayamadığı için modern dönemin yeni ihtiyaçları ortaya çıktıkça, geleneksel dini bilgi yeni insani durumlara cevap veremez hale geldi. Maalesef fıkıh, beşeri yönü görmezden gelinerek akidevi bir kulvara mahkum edildiği için toplumdaki din algısı da zaafa uğramaya başladı.
Neticede günümüzün dindarları fıkha hep bir özlem olarak inandılar, ama hayatlarını reel dünyanın gerçeklerine göre yaşadılar. Ama yeri geldiğinde fıkha imanı bir ‘dindarlık testi’ olarak kullanmayı da ihmal etmediler.
Bugün geldiğimiz noktada gerçeklerle yüzleşmek ve klasik fıkıh öğretisinin modern zamanlarda uygulanabilirliğini tartışmak durumundayız. Kuşkusuz burada en büyük görev İslam ulemasına düşmektedir.
Eğer insanlık tarihinin yüzyıllar içinde evrilerek ve değişerek akan gerçekliğini görmeden, fıkhı katı kurallar yığını olarak görmeye devam edersek, dinin çağlar üstü mesajını modern zamanların insanlarına ulaştırmakta büyük problemler yaşamaya devam ederiz. Oysa fıkıh yaşadığımız hayatın sorunlarıyla diyalog içinde olmalı, içinde geliştiği toplumun, coğrafyanın kültürünü doğru analiz ederek, hayatın içinde yeni çözümler üretmelidir.
Mesela evlenmeden, boşanmaya, faiz ve kredili sisteme kadar pek çok konuda ne yazık ki fıkıh yeni yorumlar üretememiştir. Fıkıhçılarımız çoğu zaman hayatın tabii akışına ve olaylara cevap vermeyi değil, Hile-i Şer’iyye yöntemini kullanarak durumu idare etmeyi tercih etmişlerdir. Daha açık ifade etmek gerekirse, katı kurallardan vazgeçerek dinin temel ilkeleri üzerinde yeni yorumlar inşa etmek yerine, bir bakıma kaçış yollarını göstermiştir.
Konunun daha sağlıklı bir şekilde anlaşılabilmesi için Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın “Yüzleşme” kitabındaki fıkıhla ilgili şu tespitini dikkatle okumakta yarar var: “Geldiğimiz noktada, fakihlerin bu katı kuralcılığı İslam fıkhının gelişmesinin ve modern dünyaya bir şeyler söyleyebilmesinin önündeki en büyük engeldir, hatta İslam’ın doğru algılanmasının ve anlaşılmasının önünde bir engeldir. İslam toplumlarında gerek siyasal gerekse bireysel dünyevileşmenin en büyük amillerinden birisi de fıkhın bu realiteye ve rasyonelliğe gözünü kapamış kuralcılığıdır.”