Dünya değişmez, siyaset bitmez…

Türkiye’de de dünyada da bunca insan hastayken, on binlercesi hayatını kaybetmişken siyaset yazmak doğrusu zor geliyor.

Başlayıp başlayıp başlayamıyorum. Elimle klavye arasındaki mesafe bir türlü kapanmıyor. Aklım başka yerde, yaşanan ve yaşanacak insani trajedilerde. Albert Camus’nun Veba’sını, hiç yeri yokken kurgunun geçtiği Oran’ı düşünüyorum. Orada ölen fareleri, varoluşçuluğun iki önemli isminden birinin anlattığı hiçlik hikayesini.

Ama diğer yandan siyaset de akıp gidiyor. Dünyada da, Türkiye’de de alınan her tedbirin, verilen her kararın arkasında bir tercih dolayısıyla da bir siyaset var. Bazen seçim hesabı üstüne oturmuş bir siyaset, bazen de uluslararası rekabet.

Toplumlar var olduğu ve kaynaklar kıt olduğu sürece hep devam edecek bir süreç söz konusu olan. İçinde ikna, meşruiyet, güç gibi kavramlar yer alıyor. Pek çok yer ve alanda da çirkinleşiyor.

***

Benim eğitimini aldığım, bildiğimi zannettiğim alan ise en çirkin, en kirli ve en kanlı olanı. İşbirliği de mümkün fakat rekabet çok keskin. Bizim alanın ana aktörleri olan devletler kendilerini genellikle boğaz boğaza bir rekabet içinde görüyorlar, başkalarının attığı en masum adımı bile tehdit olarak değerlendirebiliyorlar. Daha da kötüsü bizler yani devlet davranışının bir şekilde eğitimini alıp, onları takip etmeye çalışanlar.

Çoğumuz devletler dünyasını devletlerden bile kötü görüyoruz. Dünyaya baktığımızda aklımıza hemen Hobbes’un doğa hali metaforu, Tukidides’in Peloponez Savaşları anlatısı, Makyavel’in hükümdarına verdiği ahlak, hatta mantık dışı tavsiyeler geliyor. Dünya siyasetini sıfır toplamlı oyunlar ağı farz edip, savaşlarda ölen insanları bir çırpıda ağzımızdan çıkan milyonlu rakamlara indirgiyoruz.

Daha “ahlaklılarımız”, daha iyilerimiz şüphesiz ki mevcut. Ancak onların sesleri dünyaya bu şekilde bakanlar kadar çok çıkmıyor, onların anlatıları güç ve menfaat dengeleri arasında anlam ifade etmiyor. Marksistlerin, feministlerin ve diğerlerinin eleştirileri “akademik” kalıyor, dünya gerçekleri diye sunulan olgular ve anlatılarla rekabet etmekte zorlanıyor.

Bu yüzden de en istemediğimiz zamanda dahi dünya siyasetinden, siyasetteki rekabetten, ülkenizi rekabet içinde belki bir adım ileriye taşıyabilecek fırsatlardan söz ediyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ve hissediyorsunuz ki dünya düzeninin kurucu prensipleri bazılarının arzuladığı gibi Korona krizi yüzünden değişmeyecek, insanlar mağdur ya da hasta oldukları için yepyeni bir idrak düzeyine ulaşmayacak.

Şu anda konuşulan tüm iyi niyetli beklentiler kriz sona erdikten sonra unutulacak, yeni anlatılar eskileriyle rekabet edemeyecek. Farklı bir fazına geçmiş olsak da biz yine dünya kapitalist sistemi içinde yer alacağız. Pazar için çalışıp, emeğimizi satarak yaşayacağız. Kriz belki tüketimimizi kesmemize yol açacak, belki maketten veya pazardan değil de telefonumuzdaki uygulamalardan alışveriş yapacağız. Fakat sistemin özü değişmeyecek.

Devletler hastalıktan insanları öldü diye farklı devletler olmayacak. Muhtemelen içeride daha otoriter, daha baskıcı olacaklar, bizi eskisinden daha da fazla kontrol altında tutacaklar. Dışarıda ise tıpkı eskiden olduğu gibi birbirleriyle rekabet edecekler, ambargolar koyacaklar, yaptırımlar uygulayacaklar, tavizler verecekler, gerekli gördüklerinde de savaşacaklar. Kimse sınırlarını açmayacak, göçmenleri ya da mültecileri kabul etmeye kalkmayacak.

Kısacası siyaset sorunlarıyla ve fırsatlarıyla eskisi gibi devam edecek. Devletlerin güçlerini pekiştirmeleri, hak ve beklentilerini korumaları için Korona sonrası dünyadaki değişikliklere hazır olmaları gerekecek. Çünkü Korona krizi muhtemelen küresel ve bölgesel dengeleri de sarsacak. AB belki bildiğimiz AB olmayacak. Zaten Brexit ile sarsılan bütünlük İtalya’dan sakındığı dayanışmayla farklı bir boyut kazanacak.

Carnegie, Brookings, RAND gibi düşünce kuruluşları şimdiden Korona sonrası dünyayı tartışmaya başladı. Benim takip etmeye çalıştığım Economist, Guardian, New York Times, Washington Post, Deutche Welle, Middle East Monitor, Foreign Policy gibi mecralarda düşen petrol fiyatlarının Körfez ama daha da çok Arap dünyasını ne şekilde etkileyeceği üstüne yazılar yayınlanıyor.

***

Bunların bazıları hiç gerçekleşmeyecek kehanetler içerse de, bazılarının gerçekleşme olasılığı var. Dolayısıyla Korona sonrası dünyada etkili olmak, çıkar diye tanımladığımız beklentilerimizi korumak istiyorsak, yakın çevremiz kadar dünyadaki değişiklikleri de iyi okumamız, takip etmemiz, insani ve iktisadi açıdan zor durumda olsak dahi mesela diyelim ki İtalya’ya yardım etmemiz, dayanışma göstermemiz gerekiyor.

Ne yazık ki insani krizler dünya siyasetinin durmasına, tarihin yeniden yazılmasına ya da insanlığın bambaşka bir idrak seviyesine çıkmasına yol açmıyor. Bugünü yönetirken, yönetenleri eleştirirken geleceği de düşünmemiz şart. İçimizden gelmese, varoluşçuluk yerine realizm yazmak istemesek, kendi sorunlarımızı hala çözememiş olsak da…

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum