Seçim öncesi abartılı ihtiyat
Almanya 23 Şubat’ta yapılacak genel seçimler öncesi gerçi ekonomik kriz yaşanmıyor ama bir ekonomik kriz yaşanıyor hissiyatı doğurabilecek psikolojik eşiğe varmak üzere. Gayrı safi yurt içi hasıla 2024 yılında 2023’te olduğu gibi azaldı. Yaşanan ekonomik durgunluk nedeniyle, Alman ekonomisinin taşıyıcı motoru küçük ve orta dereceli işletmeler endişeli. Şubat ayında işsizlerin sayısının psikolojik eşik olarak görülen 3 milyon sınırını aşma tehlikesi var.
Partiler seçim propagandalarında kamuoyunda hakim olan ekonomik memnuniyetsizliğe çözüm olacak projelerle oy peşinde. Özellikle merkez partileri için klasik sorunların ötesinde bir de AfD sorunu var. Heyecan yaratmayan seçim vaatleri AfD’nin hanesine oy olarak yazılıyor. Son olarak yüzde 20 olarak açıklanan AfD’nin oy oranı yüzde 21’e çıktı ve seçim gününe kadar artma ihtimali de bir hayli yüksek.
Memnuniyetsizliği siyasi faydaya çevirme konusunda uzmanlaşan AfD’nin diğer partilere kıyasla önemli bir avantajı var. Yaptığı vaatlerin siyasi olarak çarpıcı olması yeterli oluyor. Yani sunduğu projelerin gerçekçi olması gerekmiyor. Oysa merkez partilerinin sundukları projeleri nasıl gerçekleştireceklerini de seçmenlerine anlatma zorunluluğu var. Merkez partileri anayasal kısıtlamalar, iç ve dış politik baskılar ile siyasi dengeleri gözeterek, heyecan yaratmaya çalışıyorlar ancak bunda pek başarılı oldukları söylenemez. Bu zorunlulukların etkisiyle abartılı bir ihtiyat gösteriyorlar.
***
Hıristiyan Birlik Partileri (CDU-CSU) başbakan adayı Friedrich Merz, AfD’nin desteğini de alarak Federal Meclis’te düzensiz göçü sınırlayan bir yasanın çıkmasını sağladı. Ancak Alman ekonomisinin gerçekleri yabancılar üzerinden pirim toplamaya o denli müsait değil. CDU-CSU’nun seçim vaatleri arasında Almanya’ya uzman yabancıların gelmesini kolaylaştıran dijital ‘’Work and Stay Agentur’’ projesi bulunuyor. Kalifiye yabancıların sorunsuz bir şekilde gelmesini sağlayacak bu proje Almanya’daki uzman açığını hızlı bir şekilde kapatmayı hedefliyor.
Birlik Partilerinin bir diğer seçim vaadi ise pandemi döneminde gastronomi sektöründe düşürülen katma değer vergilerinin yüzde 7’de sabit kalması. Merz ayrıca Alman vergi sistemini de basitleştirmek istiyor.
Almanya’da hükümetlerin hareket alanını sınırlayan önemli anayasa hükümlerinden birisi de borç freni yasası (Schuldenbremse). 2009 yılında uygulamaya sokulan bu yasa gereği Almanya 2016 yılından beri her yıl gayrı safi yurt içi hasılanın yalnızca yüzde 0,35’i kadar borçlanabilme hakkına sahip. Olağanüstü durumlarda (pandemi gibi ) bu yasa gevşetilebiliyor. Ancak normal zamanlarda hükümetlerin yapacağı bütün önemli yatırımların kaynağını da borçlanmadan bulması gerekiyor.
***
Sosyal Demokratlar (SPD) bu yasama döneminde, Olaf Scholz başbakanlığında borç freni mağduriyeti yaşadı. Anayasa Mahkemesi korona döneminde alınan ancak kullanılmayan kredilerin pandemi sonrası kullanılmasını anayasaya aykırı buldu. SPD yeniden iktidara gelmesi durumunda borç freni yasasını yumuşatmanın peşinde. Yasayı kaldırmak değil, hafifletmek peşinde olan SPD’nin seçim sonrası yüksek bir ihtimalle koalisyon yapacağı Birlik Partileri borç freninin savunuyor. SPD’nin bir diğer vaadi ise asgari 12,85 euro olan saat ücretini 15 euroya çıkarmak.
Yeşillerin vaadi ise ülkenin alt yapı yatırımları için gerekli olan finansı temin etmek amacıyla bir Almanya Fonu (Deutschlandfods)kurulması. Bu fonla ulaşım, eğitim, ekonomi ile ilgili alt yapı yenilenecek ve gelecek projeleri de finanse edilecek. Benzeri bir proje SPD tarafından da sunuldu. Söz konusu yatırımlar için öngörülen miktar üç haneli milyar eurolar düzeyinde. Bu projenin önündeki en büyük engel ise borç freni yasası.
Partilerin seçim vaatlerini gerçekleştirebilmeleri aynı zamanda ortakları ile yapacakları koalisyon görüşmelerine dayandığı için vaatler dikkatli ve planlı şekilde yapılıyor. AfD’nin ise böyle bir hassasiyet göstermeye en azından bu seçimde ihtiyaca yok. Dolayısıyla yaptığı vaatler daha radikal ve uçuk. Partinin en dikkat çeken vaadi (talebi) ‘’Almanya euro sisteminden çıkmalıdır’’. Parti euro sisteminden çıkmanın zorluklarından bahsediyor ancak uzun vadede bunun Almanya için karlı olacağı görüşünde.
***
Daha önceleri Almanya’nın AB’den de çıkmasını talep eden AfD seçimden kısa süre önce bu talebinden vazgeçti. Ancak euro sisteminden çıkmak AB’den de fiilen çıkmak anlamına geliyor. Euro ve AB’den en çok faydalanan ülke Almanya’nın AB’den ya da eurodan ayrılması gerçekte ekonomik bir felaket anlamına geliyor. Ancak böylesi radikal bir talep AfD seçmenini etkileyebiliyor.
Seçim öncesi atmosfer diğer seçimlere kıyasla heyecanlı ve yoğun geçmiyor. Seçim sonrası oluşması muhtemel koalisyonlar, merkez partilerin AfD ‘ye pirim sağlayacağı endişesi ile bu parti ile polemiklerden uzak kalması, Trump sonrası ABD vb. gibi gerekçelerle görece sakin bir seçim dönemi yaşanıyor. Esas siyasi gündem muhtemelen seçimden sonra başlayacak.














