‘Göçtü kervan…’

Harpler yalnız şehirler etrafında değil, bilhassa kelimeler etrafında cereyan etmekte.” Bu cümle ünlü ressam ve yazar Abidin Dino’ya ait olup, ‘Toplu Yazılar’ kitabında geçiyor. Yazıldığı tarihte muhtemelen bir olguya, belki de kullandığımız kelimelere dikkat etmemiz gerektiğine işaret ediyordu. Yaşadığımız günlerde yangın bacayı sarmış durumda. Bırakın dikkat etmeyi, artık yabancı kelime ve kavramlar kullanmaya özel bir önem veriliyor. Bu yolla çağdaşlık, muhafazakârlık karşıtlığı vurgusu yapılıyor. Artık halkımız da yabancı dilde isimlendirmeleri yadırgamıyor, hatta kalite unsuru olarak görüyor. İşin kötüsü bu hâl hiç kimsenin umurunda değil.

Bir zamanlar, daha çok da yetmişli yıllarda tabir caizse bir Türkçe kavgası yaşamıştık. Türk Dil Kurumu’nun ‘öztürkçecilik’ kisvesi altında dilimizi medeniyetimizin kelime ve kavramlarından arındırma, Batı medeniyetine alan açma gayretkeşliği uzun süre devam eden bir tartışmanın fitilini ateşlemişti. Bu dini de içine alan yabancılaştırma suikastına karşı dilimizi savunmak için gazete ve dergilerde pek çok yazı yazılmış, kitaplar çıkartılmıştı. ‘Yaşayan Türkçe’ taraftarları bu dil sapmasını ‘uydurukça’ olarak niteleyerek itibarsızlaştırmayı ilke edinmişti. Hatta bu çatışma, dil meselesi olmaktan çıkıp bir ideoloji karşıtlığına dönüşmüştü. Solcu öztürkçeci, sağcı yaşayan Türkçe taraftarı olur kanaati kabul görmüştü. 12 Eylül darbesi ile TDK el değiştirdi, ‘yorgan gitti kavga bitti.’ Dilimiz âdeta sahipsiz kaldı. İlgili kurumlar, üniversitelerin Türk dili ve edebiyatı bölümleri, medya kenara çekilmeyi tercih etti. Malûm tabiat boşluk kabul etmez. Dışa açılma politikaları yalnız ekonomi ile sınırlı kalmadı, kültürel planda da sonuçlar doğurdu ve Batı’nın acentesi durumuna düştük. “Yumuşak güç” stratejisi gereği kültür ve dil istilasına uğrayıp kendimiz olmaktan hızla uzaklaştık. Artık ‘kargo kültür’ e teslim olmuş durumdayız. Hâlimize Türkmen Kocası Yunus Emre’nin mısraları tercüman oluyor: “Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın / Göçtü kervan kaldık dağlar başında.”

***

Bakkalın market olmasıyla başlayan süreçte gelinen nokta, özellikle kültür-sanat bahsinde Türkçe isimlendirmenin neredeyse istisnai bir keyfiyet haline gelmesidir. Bağımsızlığımıza gölge düşüren bu durumu Hürriyet kitapsanat eki özelinde örnekleyelim. Ekteki haber ve söyleşilerden not aldığım yabancı dilde isimlendirmeler şöyle:

Sanat mekânları: SALT Beyoğlu ve Galata. Beyoğlu binasındaki kitap-kafenin ismi Robinson Crusoe. Martch Art Project, TİM Show Center, Dirimart Nişantaşı, Bosphorus Trio, IF Performance Hall, Buzlu Art Project, Mall of İstanbul Moisahne, Anna Laudel Contemporary

Yayınevi isimleri: Everest, Artemis, Alfa, İthaki, Kronik, İndigo, Butik, Olimpos, Feniks, Kolektif, Doğan Novus.

Müzik eserleri: Köken Ergün’ün Young Turks videosu. Kerem Görsev’in After The Hurricane isimli albümü. Uluslar arası sanatçı olmayı kendi ülkesinin sanatçısı olmanın önüne koyan Görsev’in diğer albümlerinin şu isimleri taşımakta: Handsand Lips, Warm Autumn, Meeting Point, Four Days. Son albümündeki parçaların isimleri de albüm isimlerinden farksız. Maybe One Day, Dorea, Memaid Big Heart, Decamber Olive Tree, Cat Shelter. Görsev’in çalışmalarına katılanlardan Ferit Odman’ın albümlerinde de aynı durum söz konusu: Nomno, Autumn in NY, Dameroniawith Strings.

Ayrıca, artık dilimizden düşürmediğimiz nostalji, performans, metafor, ütopya kelimeleri. Bir de Garanti Mortgage. Bunları görünce Opet’in diğer akaryakıt istasyonları gibi shop isimlendirmesine iltifat etmeyip dükkânı tercih etmesini takdir etmemek mümkün değil.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum