Hoşgörü ve uzlaşma kültürü

Hoşgörü ve uzlaşma kültürü, “farklı fikir, inanç ve kanaatlere sahip olsalar bile, toplum kesimlerinin barış içinde bir arada yaşamayı içleştirmeleri, toplumun her durumda sorunlarını barışçı yöntemlerle tartışmayı ortak tutum haline getirmesi”dir. Bu da öncelikle her türlü öznel temayüllerden bağımsız hukuk kurallarının mutlak geçerliliğinin bütün gruplar ve bireylerce şartsız kabullenilmesi ve uygulanmasının sağladığı güven duygusuyla mümkündür.

Hoşgörü ve uzlaşma kültürünün bir başka önemli şartı, herhangi bir dinî veya seküler ideolojinin diğerleri üzerinde hegemonya kurmasını haksız bulan bir toplumsal zihniyetin oluşturulmasıdır.

Demokrasi çağımızın en gözde yönetim biçimidir. Hoşgörü ve uzlaşma kültürü ise demokrasinin ön şartıdır. Nitekim demokratik yönetim tarzını benimsemekle birlikte sistemi hakkıyla işletemeyen toplumlara bakarsak, bunlarda en önemli eksikliğin hoşgörü ve uzlaşma kültürü olduğunu görürüz.

Ancak hoşgörü haksızlık, zulüm, sömürü ve acılar karşısında duyarsız kalmak gibi pasif, teslimiyetçi veya mazoşist bir tutum değildir. Bugünkü İncillere bakılırsa İsa da sûfî de hoşgörüyü böyle anladılar ama her iki hoşgörü fikri de farklı ölçülerde despotizmlere yol açtı. En güzelini Kur’an söyledi: Asli görev, her durumda hoş görmek değil, her durumda âdil olmaktır (ör. bkz. Mâide 5/8; En‘âm 6/152).

***

“Hoşgörünün tersi bağnazlıktır (taassup). Bertrand Russell bağnazlığı, “insanın bir konuya başka her şeyi hiçe sayacak kadar önem vermesi” şeklinde tanımlıyor. Bizde Gazâlî “Mîzânu’l-amel”in sonunda bağnazlığın buna benzer bir açıklamasını yapar ve bir görüşe veya kişiye bu şekilde bağlanmayı, körün rehberine tutunmasına benzetir; sonra da “Kurtuluş ancak bağımsızlıktadır” der.

Yanlış anlaşılmasın! Her din, ırk ve sosyal grup mensubu kendi aidiyetine saygı duyar ve ona hizmet eder. Ama din, ırk, sosyal grup ve cinsiyet gibi farklılık ya da aidiyetler başka bireylerin ve grupların haklarını tehdit ediyorsa artık burada sadece yıkıcı bir bağnazlıktan bahsedilebilir.

Aslında dinler, ırklar veya sınıflar arasında kin, düşmanlık ve savaş halinin sürekli olduğu, barış halininse bir sonraki savaşa hazırlık molası sayıldığı çağlarda ve kültürlerde uzlaşmazlık ve hoşgörüsüzlük de olağan görülüyordu. Ama günümüzde bir ülkedeki siyasal uzlaşmazlık ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanan fiilî veya sözlü baskıların bile gelişmiş haberleşme ve iletişim imkânları sayesinde o ülkenin tümüne yayılıp sıkıntılar ve kayıplar ürettiğini görüyoruz, en çok da Müslüman ülkelerde... Bundan da anlıyoruz ki, ne adına ve hangi gerekçeyle olursa olsun, “büyük dava”, “vatan millet” gibi sloganlar uğruna da olsa, hoşgörü ve uzlaşma yoksunluğu, çağımız şartlarında sürdürülebilir bir durum değildir; hakikatte büyük davaların, vatan ve milletin hayrına hiç değildir. Bunu en az 150 yıldır yaşadığımız tecrübelerle sayısız defalar gördük ve görüyoruz.

Doğrudur; “uygar” denilen dünya da hoşgörüsüzlük ve uzlaşmazlığa doğru savrulmaktadır. Edebiyatçı Prof. Erendiz Atasü, 26 yıl önceki bir yazısında Batı kültüründeki “katlanma” (tolerare/tolerance) kavramının arkasındaki “bencil kendini koruma güdüsü”nün kolayca “çıkarını kollama hesaplarına, ikiyüzlülüğe” dönüşmesini Doğu kültüründeki “hoşgörü pratiği”, “ilişkilerdeki insan ılıklığı” ve “beklentisiz sunulan sevecen ilgi”yle karşılaştırmıştı. Geçen 26 yıl içinde Batılının özellikle Batılı olmayana karşı o “tolerans”ı bile hızla erirken, “Müslüman”ın kendinden olanlar ve olmayanlarla ilişkilerindeki “insan ılıklığı”nın yerini de nefret duyguları aldı.

Alman yazar Hermann Hesse, Bozkır Kurdu’nun Düş  Yolculukları adlı romanında “Doğu ayrı, Batı ayrı birer bütünlük değildir yalnızca; tüm bunların üstünde olan bir bütünlük daha vardır; adı insanlık’tır. Herkes bu gerçekleri bilir ama herkes hissedemez” der. Bu sözler, bizim Yunus Emre’mizin (ilhamını Kurân-ı Kerîm’den, Hucurât sûresinin 13. ayetinden ve Peygamber Efendimizin Veda Hutbesinden alan) şu dizelerinin altı yüzyıl sonra duyduğumuz yankısı gibidir:

Aşkından yanar yüreğim / Yandığım bana hoş gelir / Hakkı gerçek sevenlere / Cümle âlem kardeş gelir” … “Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize

 

YORUMLAR (26)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
26 Yorum