Tasavvuf ve ahlak

Tarih bize ‘ahlak’sız ‘ahkâm’ın, yani ahlak olmadan hukukun başarılı olamayacağını gösterdi, şimdi de görüyoruz. Çünkü bireysel ve toplumsal hayatın insanî boyutunu ahlak oluşturuyor. İnsanlar, ahlakın da içinde bulunduğu hayat üslûbunun seçiminde ve zenginleşerek sürdürülmesinde, örgün ve yaygın eğitimin yanında, çevre, eğitim vb. faktörlerin de tesiriyle, bir model seçip onu örnek alırlar. Bu model başlangıçta babalar ve annelerdir. Sonrasında başka “kahramanlar”, mesela okul döneminde öğretmenler, kurumlaşmış tasavvufta yani tarikatlarda şeyhler, mürşitler model alınır.

İnsanlar yaş, bilgi, tecrübe olarak geliştikçe –bilinçli veya bilinçsiz- başka örneklere özenirler. Şimdi kimi gençler “idol” dedikleri sanatçılar, futbolcular, politikacılar gibi şöhretlere hayranlık duyup onları örnek alıyorlar. Son yıllarda özellikle aile ilgisi ve kontrolünün yetersiz kaldığı ortamlarda çocuklar ve gençler, artan bir şekilde, dijital dünyanın sanal modellerini idolleştirip onlara özeniyorlar.

Kısa bir bilgi: İdol, “put” demektir. Aslı Farsça’daki “büd” kelimesidir. Onun da Budizm’in kurucusu “Buddha”dan geldiği söyleniyor. Budistler Buddha heykellerine taptıkları için “bilinçli ve canlı olduğuna inanılan sûret veya heykele tapma” şeklindeki dinî geleneğe de “putperestlik” (puta tapıcılık) denilmiş. “Büd” kelimesi aynıyla Arapçaya, “put” şekliyle Türkçeye geçmiştir. Klasik putperestlikteki somut put’un yerini dijital dünyada soyut/sanal put almış bulunuyor. Her şeyin küreselleştiği çağımızda dijital putun yıkım etkisi de hızla yayılıyor. Bu durum şimdiden dünyayı tehdit eden ahlak sorunları üretmeye başladı.

***

Bu vesileyle ilginç bir bilgiyi daha paylaşayım: Endülüs’ün meşhur mutasavvıf-filozofu İbn Seb‘în (ö.669/1270) mantık, felsefe ve tasavvufa dair en tanınmış kitabına –mecazi anlamda olmak üzere- Büddü’l-ârif (ârifin [sufînin] putu) adını vermiştir. Bu kelime, eserin içinde de dört yerde geçiyor. Yazar “büt/put” kelimesini bunların birinde “sâlikin iradesiyle kendisine yöneldiği Mâbud”, ikisinde “her şeyde tecelli eden Hak”, birinde de “her şeyin varlığının kendisine bağlı olduğu Vâcibü’l-vücûd” (zorunlu varlık) anlamında kullanmış. Bunların hepsinde Yüce Allah kastedilmiştir.

Bu bilgilere ve umumiyetle İslam kaynaklarına göre bir Müslümanın asıl ve en önemli ideali, evreni yaratıp yöneten Allah’tır. İslam düşüncesinde Allah ilimde, iradede, kudrette ve bütün ahlâkî niteliklerde kusursuzdur, mutlak kemal sahibidir. O nedenle İslam’da kural olarak Müslüman için Allah en yüksek ahlâkî idealdir. Bu ideale yöneliş, yaygın olarak kullanılan bir hadise dayanılarak “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak” şeklinde ifade edilmiştir. Yakın dostu Enes’in naklettiğine göre Hz. Peygamber, “İnsana verilen en hayırlı şey nedir?” sorusuna, “Güzel ahlaktır; güzel ahlak Allah’ın ahlakındandır” cevabını vermiştir. İkinci Müslüman neslin saygın âlimi Hasan-ı Basrî’nin de “İyilik etmek (ma‘rûf), Allah’ın ahlakından olan bir erdemdir” dediği rivayet edilir. Gazâlî’ye göre İslam’daki oruç da cömertlik de “Allah’ın ahlakı”yla bezenmedir. Çünkü oruçta yemediklerimizi, cömertlikte başkalarına sunarız. Şu var ki, Allah bunu tam yapar, biz ise eksik yaparız.

İnanç konularının ele alındığı kelam ilminin yazım alanlarından biri de “esmâ-i hüsnâ” şerhi (Allah’ın güzel isim ve niteliklerinin açıklanması) olup, bu tür eserlerde her bir ilâhî isim ve sıfat açıklandıktan sonra o ismin, ya da sıfatın Müslümanın ahlakına yansıması gerektiği ve bunun nasıl olacağı anlatılır.

***

Sahih anlamıyla tasavvufta –bu alandaki mertebesi ne olursa olsun- her sufî bir “sâlik” (yolcu) bilinir. Bunun sebebi, sufînin “Allah’ın ahlakı” ile bezenme çabasında sürekli yol alıyor olmasıdır. Allah’ın bir niteliği de kendisi için “garazdan (amaç gütmekten) münezzeh” olmasıdır. Bu yolda sufî de, her adımında biraz daha ilerisini kazandığı ilâhî ahlak ile bütün bencil isteklerden, benlik davalarından sıyrılarak, her Müslüman, her insan, her canlı ve nihayet her var olan için bir iyilik kaynağı olur.

Şuna kesinlikle inanırım ki, bu yüksek anlamıyla tasavvuf İslam’ın zirve halidir. Nitekim tasavvuf hakkındaki bütün tanımlar ahlaka çıkar. İnsanın önüne ideal örnek olarak “Allah’ın ahlakı”nı koyan bu yüksek düşünceye bakarak, modern dünyanın ahlakını inşa eden kapitalist zihniyetin “Laissez faire laisser passer” ilkesiyle ürettiği çağdaş soyguncu ve talancı insan modelini, ünlü sufî Şakîk-ı Belhî’nin tabiriyle, “Belh’in köpekleri”nden bile daha süflî sayabiliriz.

YORUMLAR (88)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
88 Yorum