İran’ın derdi ve dermanı

Demokrasinin gerekliliği, olmazsa olmazlığı bugünün dünyasında bir fetiş ya da ululama değildir. Bir sistemin her derdin devası olması gerekmiyor; dertlere deva veya meselelere çözüm için en ideal yöntemi içermesi yeterlidir. Tartışarak, konuşarak ve özellikle de yargı, medya, iş dünyası, sivil toplum örgütleri, serbest piyasa gibi kurumları mükemmelleştirerek ortak karara varıldığında buna demokrasi deniyor. Her toplumda aynı, milli gelir rakamını, aynı güvenlik imkanını veya aynı eğitim kalitesini vermeyebilir ama iyi uygulandığında en iyiyi bulmanın yolunu açar. Demokrasi bu açıdan bir imkandır… Mesela Türkiye, kurumlarıyla birlikte demokrasisini geliştirdiği yıllarda ekonomik refahını artırmayı başarmış, sosyal barışını geliştirmiş, itibarını yükseltmiş ve geleceğe olan güvenini ileri taşımıştır.

***

Hedef; herkesin, din, dil, etnik köken ve siyasi görüş ayrımı hissetmeksizin her türlü ekonomik, sosyal yarışta bulunabilmesi, kamu hizmetleri ve imkanları dahil bütün ünitelere eşit erişime sahip olmasıdır. Kavram şimdilerde unutulmuş olsa da “Yeni Türkiye” olarak tanımladığımız şey de budur.

Dolayısıyla, bazı uygulamalarda, bu sistemin bütün sorunları çözemiyor veya bazı kesimlerin eşitsizliğini ortadan kaldıramıyor oluşu da bir eksiklik değildir. En nihayet, alternatif bütün modeller toplumun sadece bir kesimine avantaj sağlayan, topyekün mutluluk ve gelişmeyi rejimin bekası endişesiyle sınırlayan bir yola sapmaktan kurtulamıyor. Çünkü, sistemin tabiatından kaynaklanan adaletsiz paylaşım; paylaşımdan pay alanların bitmeyen kaygıları nedeniyle ortak faydayı ve hep birlikte kazanmayı imkansızlaştırıyor.

Şimdi İran’ın yaşamakta olduğu da bundan başka bir şey değildir. Güçlü bir devlet geleneği, etkili bir dış politika ve tartışılmadığı müddetçe de oldukça sağlam görünen bir resmi ideolojiye sahip bir ülkeden bahsediyoruz. İran, rejimini (ve devrimi) koruyan birden fazla gücün bulunduğu, yetkileri sınırlı da olsa icranın cumhurbaşkanı seçimi marifetiyle belirlendiği kendine has bir modelle idare ediliyor. Anayasal tanımıyla bir teokrasi; yani din devleti ama seçim sisteminin gücü nedeniyle demokrasinin olmadığı da söylenemez. Ama, yargı, medya, sivil toplum gibi kurumlarının güçsüzlüğü nedeniyle kesinlikle yetersiz bir demokrasi…

Cumhurbaşkanı Ruhani, göstericilere karşı verdiği mesajlarla problemin kaynağını anladığını hissettiriyor. İnsanlar ekonomik sıkıntı, kaynakların adaletsiz dağılımı, gündelik hayata yönelik bitmek bilmeyen müdahaleler ve hiçbir şekilde şeffaf olmayan işlemler karşısında tepkilerini dile getiriyorlarsa buna kayıtsız da kalınamaz…

***

Böyle durumlarda meselelerin üstesinden gelmek için dünyanın yeniden keşfine ihtiyaç yoktur. Toplumun endişe ve şüphelerini giderecek mekanizmaları geliştirmek, kurumları büyütmek ve sadece sandıkta değil her alanda katılımı çoğaltmak bir çıkıştır. Komplo teorisi yapmak yerine gerçekle yüzleşmek ve böylelikle olayların seyrinden bilistifade “İran’ı karıştırmak isteyenler”in yolunu kapatmak en akıllıca olan yöntemdir.

Sokaklara taşan ve ne yazık ki ölümlü sonuçlara ulaşan olaylar gösteriyor ki İran’ın, toplumun kendini güvende hissedeceği kurumlara ve dolayısıyla daha fazla demokrasiye ihtiyacı vardır. Demokrasi; rejimlerin esnekliği, hareket kabiliyeti ve devamlılığı için bir zarurettir; kalıcılık ve bekanın garantisidir. İleri demokrasilerde sokakların sistemi sarsacak hacimde karışmaması da bu basit formül sayesindedir.

YORUMLAR (22)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
22 Yorum