Mümkün olanın geometrisi ya da Japon kirazları..

Japon süs kirazları tam da Orhan Veli’nin ‘ çiçekler gürültüyle açar/ gürültüyle çıkar duman topraktan’ dediği şekilde coşkuyla baharı kucakladılar. Garip şairi, olumsuzluk ifadesi taşıyan ‘gürültü’ yü aslında kökenindeki şenlikli hale döndermişti bu tasarrufuyla. Gür, gürül, gürüldemek sudan ağaca, insan bedeninden bulutlara değin bir yığın hal ve sesi karşılar çünkü dilimizde. Gür ses umudu gürbüz çocuk sağlığı işaret eder. Gürültü dediğin hayat belirtisidir aslında. Bazen karga sürüsünü kaçırtmak, kötüyü susturmak için bilerek bile çıkartılır. Zenciler ondan jazz denilen bir üslup bile yarattılar. Japon süs kirazları da baharla kendi jazzlarını dillendiren ağaçlar olarak mümkünlüğün sonsuz geometrisine göz kırptılar. Alttan alta bir şeyleri zarifçe ima ettiler. Sanki gelip geçmekten, yaşamaktan korkma, kendini salkım saçak dışa vurmaktan çekinme, ‘gürültün’ sana ait olsun bile demek istediler insan oğluna.

Sadece insanoğluna mı böyle söylediler? Değil elbette. Yandaşı erguvandan tutun da henüz uykudaki gülibrişimlere değin yayılmış olmalı telkinleri. Gerçi mantık sopasını ele geçirenler çubuklarının ucuna taktıkları ağla, havuzdan balık çekercesine mümkün ile imkansızı kolayca ayırırlar. Böyle konuşmaları mümkün görmezler. İmkansızın çölüne su taşırlar. Ağaca dili ‘bahara isyanı’ layık görmezler. Hayatı sonsuzluğun salınımlarından çıkarıp sabitliklerin beton direklerine bağlarlar. Onlara göre japon süs kirazları konuşmaz, çiçekler gürültüyle açmazlar. Böyle olunca da baharı bir süs bitkisi gibi diledikleri bodurlukta tutup söndürmek isterler. Yahya Kemal, Moda’da Mayıs şiirinde ‘İçimde korku nedir kalmıyor yok olmaktan.’ diye yazar, baharın çayır çimen, börtü böcek, çiçek dal olmaktan öteye geçtiğini vurgulamak için. Öyleyse,mümkün olanın geometrisi sonsuzdur hayatta ve biz ancak görünenler ve yaşananların dışındaki kokuları alıp sesleri duyabildikçe yaşıyor oluruz.

Rakamlar, düzenler, okullar, yollar, faturalar, kurumlar, yasalar, korkular, inançlar bizi koruma adına mümkünsüzlüğün matematiğine düğümlerler. Her tür düzen tellalları kurtarıcılığın gemisine çağırır bizi. Onlara göre tufan yakındır. O gün geldiğinde ancak kendi kaptanlarının peygamberliğiyle kurtuluş gerçekleşecektir. Oysa asıl kurtuluş en yalın ve iddiasız olanın hemen içindedir. Taze biçilmiş bir çimenin kokusunu dahi yayamayacak özden mahrum olanlar Japon süs kirazlarının küpe küpe salkımlanıp insana duyurduğu neşveyi görmezden gelecekler, büyük mabetlerin ayak izinden aşınmış kürsülerinde varlık ve yokluk vaazı vereceklerdir.

Tekrar, canlılar içinde sadece insana özgü bir tembellik yöntemidir. Doğada hiçbir canlı biraz önce olan herhangi bir şeyin tekrarını yapamaz. Tekrar insana özgü bir bilme ve bildirme yöntemidir ve çoklukla kötülük adına kullanılır. Bir nimet olduğu kadar enerji, bir mucize olduğu kadar mümkünler sihirbazı olan beyin/ akıl gelip geçici hesapların havuzu yapılır. Suyu temizlenip önü açılmadığında da kirlenip dumura uğrar. Akıl varlığın sonsuz çiçeklenişi olduğu halde insandan insana zaptiyeliğin aracı kılınır. Sanat ve düşünce sırf bunun için uyanık olsa bile insan adına en değerli hamlelerden birini yapmış sayılır. Daha dün genç ve güzel bir kadının adeta arzudan kızarmış kulak memeleri gibi küpe küpe tomurcuk çiçeklerle uyanmaya başlayan Japon süs kirazları şimdilerde bir gümüş pempesi düğün alayına bürünmüşse biraz da sanata ve düşünceye göz kırpma isteği taşıdığındandır. Bir süs kirazının gövdesine sarılıp da akıl yürütmek yeterlidir.

Tabiatta yokluğun ve tekdüzeliğin büyük yangınını söndürme telaşı en çok baharda hissedilir. Adeta her bir ağaç ve her bir çiçek elden ele su verir diğerine mümkünlüğün geometrisi eğilip bükülmesin diye. Mor salkımlar leylaklara işmar ede dursunlar Japon süs kirazları ve erguvanların işbirliği at kestanelerinin ellerini tuttuklarında maksadını devretmiş olacaktır. Bizans’tan beri Roma ruhunu ayakta tutan at kestaneleri Haldun Taner’in deyimiyle kandillenecekler ve İstanbul’un hayal olmuş saltanatına iç geçirecekler. Ayasofya ile Sultanahmet arasında, bir ikindi vakti, güneşin turuncu okları dökülmüş çiçeklere vurduğunda, yürürken duyacağımız gürültüyü, kalp gümbürtüsünü hasılı mümkünler geometrisini merak etmek az şey sayılmaz.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum