Neden felsefe yükselirken şiir düşüyor?

Ülkemizde felsefe yükselirken şiir düşüyor sanılmasın. Ayrıca özgün felsefe kitapları çoğalırken şiir yazmanın gerilediği ve şiir kitabı basılmadığı gibi bir sonuca da varılmasın. Yazının başlığıyla sormak/ sorgulamak istediğim felsefe ile ilgili kitaplar son yıllarda daha çok alıcı bulurken şiir kitaplarının bu yönden  neden geride kaldığı  meselesidir. Gerçi yeni değil şiir kitaplarındaki satışa dayalı sayısal düşüş. Şiir nicedir gündeminde değil kültür ve sanat ortamının. Şiirin/ şairin aktüalitesi kurucu vasıf taşımıyor yüzeyde. 

Her ne kadar şiire ilk ve büyük saldırı felsefe literatüründen, Platon vasıtasıyla Sokrates’ten geliyor ve şiir ile felsefe ayrı ayrı disiplinler olsa da, sonuçta içsel olan şiirdir. Felsefeciler bunu iyi bilirler. Şiir ile felsefe değer yönünden değil erek bakımından ayrışırlar. Nietzsche’nin söylediği gibi mesela Sokrates,  ‘ şiirden kurtulmayı öğrenmiş yeni bir şair türüdür.’ Ve bu türün binlerce yıllık, şiir karşısındaki kazanımı, şiire gölge olmakla açıklanamayacak kadar derinliklidir. İronik olan, felsefenin kendisini şiire göre konumlarken, şiirin topluluklar nazarında albenisini yitiriyor gözükmesidir. Bugün, felsefe ile ilgili şu veya bu düzeyde basılan  onca kitap ve mevcut talep artışı bir soru olarak şiirden önce felsefeyi ilgilendirmesi gerekir. Nitelik ile nicelik arasında felsefeye yönelmiş bir ilgi kabul edilebilir derecedeyse bunun nitelik terazisi şiirdir çünkü. Eğer, felsefe kitaplarına olan ilgi şiir kitaplarında herhangi bir oynamaya yol açmıyorsa bunun düşünülmesi gerekir. 

Roman çağının yükselişinden beri şiir ve şairin itibarı yıpranıyor. Her ne kadar hem şiir hem şair saklı birer itibari değer olarak dipte varlıklarını sürdürüyor gözükseler de tatlı bir uyumdan söz edilemez burada. Roman ve ona bağlı kapitalist dünyanın yaşam örüntüsü sonuçta insana bir önermede bulunuyor. İnsanın mutlu olması olarak indirgenecek bu paradigma mutluluğa giden yolları da gösteriyor. Ne yiyecek ne içecek, nasıl bir evde yaşayacak. Giyinme şekli nasıl olacak? Ne tür bir evde yaşayacak? Sosyal ilişkilerinin seyri hangi yönde gelişecek? Ve asıl önemlisi bütün bunların içinde mutlu kalabilmesi için nelere razı olacak? İtirazını hangi noktalarda geri alacak? Bir tüketici olarak varlığı yeniden hangi ontoloji ile açıklanacak? 

Bütün bunlar olmuştur ve olmaya devam edecektir. Yanlış anlaşılmasın bir edebi tür olarak roman sorumlu değildir bundan. İnsanlığa getirdiği açılımlar yadsınamaz. Sadece uyuşum kabiliyetinden söz ediyoruz burada. Peki kapitalizm felsefeyi de içselleştirip onu kontrol altına mı aldı? Onun karşısına dikilen felsefi ekol ve filozoflar çıkmadı mı? İkisi de oldu. Adam Smith’den bu yana nice kapitalizm kuramcısı yetişti. Bugün dünyada sistem karşıtı onca değerli düşünür yaşıyor. Zaten mesele de bu değil. Mesele felsefenin nasıl olup da popüler bir konuya dönüşmesi ve bunun arkasındaki asıl sebeptir. Bu felsefenin bir kabiliyeti midir yoksa onun da direnemediği noktalar mı vardır. Kaldı ki şiir sözkonusu olduğunda o da payını aşmıştır popülerleşme düşüşünden. Ancak bu hal nitelikli şiire gidişe el vermemiştir. Türkiye ölçeğinde düşündüğümüzde mesela Felsefenin Kısa Tarihi gibi yararlı ama popüler bir kitap ilgi devşirirken Varlık ve Zaman, Ya Ya Da gibi eserler de karşılık görmektedir okurdan. Elbette bu verdiğim örneklerle sınırlı değil konu. 

Felsefe ‘satan’ bir yayın türü olmayı neye borçlu acaba bugün? Bu bir yayıncılık başarısı mı? İnsanlar daha çok mu düşünmek istiyorlar? Düşünerek varmak istedikleri yer neresi? Ortaöğretimde felsefe eğitimi teşvik edici rol mü oynamaktadır acaba? Yoksa yoksa bu bir duygu ikamesi mi? Felsefe kitabına uzanan bir el onu okuyup anlamasa bile bu davranışıyla bize bir mesaj mı vermektedir? Farkında olmadığı bir boşluğunu mu doldurmak istemektedir? Raflara sıralanmış kitaplara baktıkça kendisini daha mı güçlü hissetmektedir düşünce yönünden? 

Ya şiir, en başta Sokrates’ın ifade ettiği gibi onu gerçekten koparıp hayal alemine sürükleyeceği için mi geri durmaktadır insanlar? Herkes bir şekilde şiir yazmaya yeltenirken hakiki şiir karşısında takınılan bu tutumun bir izahı yok mu? Yapılması gerekmiyor mu? Sakın sorun gerçeklik meselesinde düğümlenmesin? Şiirin tam da buradan, insana hakim olan gerçeklik algısını yıkmakla işe girişmesi olmasın? Kabullenmeyi, uyumu, mutluluğu değil, insanı asıl kuran başkaldırıyı, özgürlüğü ve yüksek cüreti getirmesi olmasın? Sormaya devam. Bir şeyi unutmadan elbette, şiir felsefenin ötesine geçerse (ki geçer) şiir olarak kalır ama felsefe şiirin ötesine geçmeye çalıştığında şiirde tutunur. 

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum