Şiirden vaz mı geçmeli?

2021 Türkiye’sinde edebiyat ve yayın kamuoyu için ‘şiirden vaz mı geçmeli’ sorusunun cazip tarafı yok. Öykü ve roman üzerinden yürüyen bir görüntüsü var daha çok ortamın. Yeni yeni şiir dergileri çıkıyor ve şiir kitapları basılıyor olmasına rağmen bu yayınların belirgin ve belirleyici olduğu söylenemez. Nitelik yönünden değil elbette bu durum.  Değişen Türkiye sosyolojisi ve onun yarı kentli dinamikleri, şiiri bir hayat, kültür ve zihin önceliği olarak görmüyor artık. Şiir kitapları çok az satılıyor. Kitapçı raflarında yer alma şansı diğer türlere nazaran daha düşük. Dergilerin uzun ömürlü olması beklenmiyor. Şehirlerde her zaman var olan ve sanatı kollayan  nitelikli kültür çevreleri de dağılmış durumda.  

Yıllar önce şiir kitaplarının neden az sattığı üzerinde bir tartışma başlamıştı. Şiir sanatına ve şairlere alttan alta diş bileyen bazı aklı evveller bıyık altında gülmüşler, Attila İlhan, Nazım Hikmet gibi şairlerin çok sattığını, sorunun artık bir varlık gösteremeyen şairlerde olduğunu söylemişlerdi. Cemal Süreya gibi satış fenomenleri henüz ortada belirmemişti daha. Şimdilerde de ne vakit böyle bir tartışma güncellenecek olsa aynı zihniyetin türevleri bir adım öne çıkıyor, falan falan ismin internet satışlarına bakılmasını, falanca şairin kitap kapaklarında sıralanan baskı sayılarına göz atılmasını söylüyorlar gecikmeden. Haklılar, internet rakamları ve baskı sayıları kabarık şairler var. Ancak bunun nitelikli okurun tercihleriyle mi yoksa başka yan etkilerle mi oluştuğunu/ oluşturulduğunu göz ardı ediyorlar. Nitelik her alanda aktif etkinlik içindedir. Bir yerde oluşan nitelik birikimi dalga dalga her yana dağılır. Devlet alımları, ideolojik ve psikolojik gruplaşmalarla tüketilen şiir kitapları, has şiirin amacına dahil edilemez. 

Sorulması gereken asıl soru şudur; bir edebiyatın gelişmesi, zenginliği, gücü hayata, dile ve türler arası paralelliğe bağlı değil midir? Bazı türler, sosyolojik ve aktüel sebeplerle patlama yapabilir. Bu normaldir. Ama türün türü bastırıp boğması doğadaki çeşitliliğin azalması gibidir. Tabiatta eğer bir tür hızla diğer türleri yok ediyorsa orada ekolojik bozulma ve kirlenme başlamıştır demektir. Şiirin geri plana itilmesi bu bağlamda edebiyatın ve onun muhatabı toplumun sağlığıyla birlikte düşünülmelidir. Bilinir ki, kültür incelikli politikalarla canlandırılıp ilerletilebilir. Bu ilerleyişten herkese ve her dala yaşama imkanı doğar. Her türlü kültürel güç aktörlerinin kültür dışı yönlendirmeleri bir iklim etkisi değil cephe tesiri yapar. 

Bugünkü mevcut kültür aktörleri en az elli yıl önce yaratılmış şiir verimlerini döne dolana tüketmekten yorulmuyorlar. Bir tekrar ve aynılık çemberinde dönüp duruyorlar. Halbuki mevcut Türk şiiri, bu elli yıl öncesini aratmayacak ve onun ötesine varacak niteliktedir çoktan. Çünkü, bizdeki her ilerleme kabul edilsin edilmesin şiirle süreklilik kazanmıştır. Bugünün önde gelen roman ve öykü yazarları bu gerçeği kabul edeceklerdir. Bugün şiirdeki manzara, düşünme, fikir yürütme ve her şeyi yerli yerine oturtamama problemidir. Yayın ve kültür dünyası zihinsel tembellik içinde işin kolayına kaçmayı tercih etmekte, akademisyenlerin güncel şiirle ilişki kurmakta gecikmeleri de mevcut durumu pekiştirmektedir.  

Böyle bir manzarada, yazıya heves eden ve oradan bir varlık kurma düşüncesine kapılan birisine şiirde ısrar etmesi söylenebilir mi? Eğer buna yeltenirse gelecekte karşısına çıkacak tabloyu göğüsleyebilir mi o genç aday? Şiirden derhal vaz geçmesini söyleyerek bu mesele kökten çözülmüş olur mu? Buna yeltenenler az değil nice zamandır ülkemizde. Düzyazıya dikkat çekenlerin sayısı hem fazla hem de sesleri yüksek çıkıyor. Üzerine roman veya öykü etiketi yazılmış bir kitabın muhatap bulması daha kolay. Şiir yazıldığında ise sanki zaman dışı ve can sıkacak bir şeyle karşılaşacakmış gibi tedirgin oluyor insanlar. 

Edebiyatın her türü her zaman zor ve birbirinden değerlidir. Şiirin payına bugün ayrıca bir zorluk düşüyorsa şairler, okurlar ve diğer kültür aktörleri de oturup düşünmelidir. Üstelik, şiirin ve şairlerin, öykü ve romana her zaman yakın oldukları, öykücüleri, romancıları izledikleri hatırda tutulduğunda konunun bir tür değil iklim meselesi olduğu anlaşılacaktır. İnsanlar yazmalıdır, şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro daha çok yazmalıdır. İnsanlar okumalıdır, daha çok şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro...Ya yayıncılar? Ya okurlar? 

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum